Nihal Bengisu Karaca’nın Habertürk’teki yazısı şöyle:
Meral Akşener’in Millet İttifakı’nın ortak adayının belirlendiği toplantıyı anarak ve sert ifadeler kullanarak yaptığı konuşma siyasi bir deprem olarak başladı ve kısa sürede kara mizaha döndü.
Doğru, Meral Akşener ve İYİ Parti masanın adayının Kılıçdaroğlu olmasına başından beri karşı. Bunun nedeni sadece “kazanamayacağını” düşünmeleri değil. Partinin ağır topları Kılıçdaroğlu’nun geldiği yer, kimliği, ideolojisi ile ilgili olarak şerh düşen çevrelere mensubiyet üzerinden hareket ediyorlar.
Bunlara bir de Akşener’e dışardan danışmanlık yapan bazı akademisyenler: “İmamoğlu ya da Yavaş aday olmazsa seçim asla ve kat’a kazanılmaz, boş verin siz hükümet modelini değiştirmeyi falan, Kılıçdaroğlu yüzünden büyük fırsat heba ediliyor” çizgisinde olan bir fanfar koro eşlik etti. Masayı parçaladılar şimdi marangoz kılığında yayınlara bağlanıp masa nasıl yapılır, dersleri veriyorlar.
Elbette herkes şansının daha yüksek olduğunu düşündüğü aday profilini savunabilir. Masa ile yolumu ayırıyorum demeniz de normal. Bu açıdan İYİ Parti’nin bunları tartışması, tartışılmasının sağlanması, hoşa gitsin gitmesin demokratik siyaset bağlamında doğal kabul edilmesi gereken bir durumdu. Ancak Altılı Masa’daki uzlaşı modeline ontolojik bir nefret besleyen isimlerin akıldaneliğine fazla güvenmenin sonu iyi olmadı. Çünkü o masada bu derece sert ve nefret yüklü cümleleri hak eden tek bir kişi yoktu.
Masada atılan imzanın kuruması bile beklenmeden yapılan ağır ithamlar ne beklenebilir şeylerdi, ne de yakışık aldı.
Kıskaç altına alındık, dayatmaya maruz kaldık, ölümü gösterip sıtmaya zorladılar, kumar masası-noter masası gibi ifadelerin bulunduğu bir konuşmayı kimse beklemiyordu. Sıtma nedir sahi? İki yıldır beraber aynı masaya oturduğunuz liderlerden birinin aday olarak belirmesi sıtma benzetmesini haklı çıkarır mı? Dahası, İYİ Parti’nin iki yıl boyunca gerçekleştirdiği çalışmayı şüpheli hale getirmez mi?
Bir masadan kalkabilirsiniz, bu beklenebilir bir durumdur. Ancak masaya çamur atarsanız o masadaki, o çalışmadaki emeğinizi de çarçur edersiniz. Bunu neden yaptığınız da teşrihe muhtaç hale gelir.
Sahi Akşener bunu neden yaptı?
Altılı Masa’nın bir uzlaşı modeli olarak Türk demokrasi tarihindeki teşkil ettiği yerin kıymeti üzerine yüzlerce güzelleme yapılmışken, halk bu masaya umut bağlamışken hem de.
İYİP yanlılarının “Akşener’in cesaretini tahmin edemediler” savunması da, çıkışın hedefsizliğini ve bir amaca matuf olamayan -eğer amaç Cumhur İttifakına kolaylık temin etmek değilse- anlamsızlığını ortadan kaldırmaya yetmiyor.
Her ne planlandı, kim nerede bu planın hamurunu kardı bilinmez, ama o plan bir “kazanacak aday” temin etmekse eğer, tutmadı.
İki büyükşehir belediye başkanı, Mansur Yavaş ve Ekrem İmamoğlu, Akşener’in çağrısına olumlu karşılık vermedi çünkü. Genel başkanlarına başkaldırma yolunu seçmediler.
Kaldı ki, böyle “ya sen ol ya sen ol” şeklindeki çoktan seçmeli bir adaylık çağrısına yanıt verilmeyeceği de pekâlâ öngörülebilirdi.
Geride kala kala, “Akşener masada dayatmaya uğradı, terk etmedi bilakis kovuldu” gibi enfantil bir savunma mekanizması kaldı.
KİMSE AKŞENER’İ MASADAN KOVMADI
Üç ağızdan onaylattığım olay günü özetini aktarıyorum.
Masadaki liderlere tek tek hangi ortak adayı önerdikleri soruluyor.
Dört lider de Kılıçdaroğlu ismini zikrediyor. Akşener ise yaptıkları araştırmalar olduğunu dile getirerek İmamoğlu ve Yavaş’ın isimlerini söylüyor.
Kılıçaroğlu “O isimlerin halihazırda bir görevleri var, onlar olmayacak” diyerek kendisine başka bir isim daha önerip önermediğini soruyor.
Akşener “hayır” cevabını veriyor.
Toplantı metninin yazım aşamasına geçilirken Akşener, toplantıya farklı isimler getiren tek kişi olduğunu ve kendisini ayrıştırılmış hissettiğini, bu nedenle aslında masadan kalkması gerektiğini, zira diğer parti liderlerinin belli ki Kılıçdaroğlu ismini kendi partilerinin yetkili organlarında konuşup-onaylatıp geldiğini, kendisinin ise bunu yapmadığını ifade ediyor. Karamollaoğlu masadan kalkma ifadesine “Olur mu öyle şey” anlamında tepki gösteriyor.
Kılıçdaroğlu ise, “Tamam o zaman siz partinizle istişare edin, ondan sonra da imzalayabilirsiniz” diyor. O esnada elbette hava gergin.
Ahmet Davutoğlu ise “Meral Hanım’ın imzası sonraya kalırsa kendisi asıl o zaman yalnızlaştırılmış olur. Burada hep beraber hareket edilmeli ” diyerek havayı yumuşatmaya çalışıyor, sonunda Akşener imza atmaya ikna oluyor. Parti “GİK”i ile konuyu görüşme şartıyla imza atıyor. Bu nedenle ilan 6 Mart Pazartesi gününe bırakılarak bu tarih bildiri metnine de ekleniyor.
Derken yemek yeniyor ve yemek esnasında gayet rahat ve normal bir ortam var, sohbet ediliyor sonrası iyilik güzellik, hoş beş.
Ne oluyorsa toplantıdan çıktıktan sonra oluyor.
Masadaki diğer parti liderlerinin en yakınlarından aldığım, çapraz sorgulama da yaparak aktardığım olay günü ifadeleri bunlar. Hiçbiri masada Akşener’e bir kabalık ya da rencide edici bir tavır gösterildiğini kabul etmiyor.
Dolayısıyla o soru hâlâ cevaplanmış değil.
Tam da o nedenle, yani “Meral Akşener bunu neden yaptı?” sorusu bir türlü cevaplanamamış olduğu içindir ki, bazı İYİ Partili siyasetçiler farklı açıklamalarla o sert konuşmayı makulleştirmeye çalışıyorlar diye okuyorum ben durumu.
NE KESTİN KOÇ NE YEDİN HİÇ
Velhasılı…
O sert konuşmanın ve kopuşun Millet İttifakına zarar verdiği, bulutlu ve yağmurlu havada burnunuza düşen yağmur damlası kadar gerçek.
Yoluna beşli olarak devam etse de, masa artık eski masa değil. Millet İttifakı’nın ilk turda seçim kazanma olasılığı pekâlâ vardı, o olasılık artık yok. Bütün hesaplar ikinci turu hedeflemek durumunda artık.
Yani muhalefet kendisini kandırmamalı.
Altılı Masa’daki diğer partiler de acaba bu sonucu engelleyecek bir çaba içinde olabilir miydik sorgulamasını yapmalı.
Her “Aday ne zaman? Bakın gecikiyorsunuz” dediğimizde bizi iktidar medyası sizi de bozmuş diye uyaranlar, eminim şu an bu sorunun tekabül ettiği içeriğin iktidar medyasınca enterne edilmek falan olmadığını kavramışlardır. Kavramış olmaları gerekir. Zira her sorun CHP içindeki sorunları aşma taktiğiyle çözülmüyor. Zamanla yarışılan bir düzlemde “zamana yayar çürüterek çözerim” diye bir seçenek olmuyor.
Öte yandan İYİP’liler de kendisini kandırmasın, Akşener’i böyle bir açıklama yapmaya teşvik edenler de.
“Ama Akşener de naapsın, çok çile çekti, bu masa her gün onun saçını çekti” gibi gerekçelendirmeler ortalama insan zekasına hakaret etmekten başka bir yere gitmiyor.
Kaldı ki İYİP seçmeninin önemli bir kısmı da şoke oldu. Bahadır Erdem’in kızının mesela şu an “Baba siz naaptınız yaa?!” dediğine eminim ama ispat edemem.
Anlayacağınız, İYİP hatırı sayılır miktarda seçmen kaybedebilir. Bir kısmını Millet İttifakı’na ya da Beşli Masa’ya, bir kısmını ise Cumhur İttifakı’na…
Olanlar Altılı Masa’ya yaramaz, İYİP’e yaramaz, sadece iktidara yarar.
Masa beşli olarak devam edecek de olsa, durumun muhalefetin “bölünmesi” gibi algılanmaya müsait bir yanı var. Toparlanma için çok fazla uğraş ve çaba gerekir.
Bu arada, Akşener’in konuşmasının ardından “işte sağcılar hep şöyle böyle” diyen ne kadar sanatçı sinemacı şair ruhlu yazar bilmem kim varsa gün boyu yayına alıp sağ seçmene küfrettiren “muhalif” TV kanalları da kendilerini kandırmasınlar.
Mümkünse şuursuzluklarına taç taksınlar.
Sanki “sol” ülkede %35-40 bandına oturmuş, haberimiz yok.
Sanki sağ seçmenden artık oy istenmesi gerekmiyor…
Sonra da vay efendim “neden AK Parti 21 yıldır iktidarda…”
Elbette biz sadece şu anki durumu tarif ediyoruz.
Oyunun büyüklüğüne göre işler daha farklı yerlere, başka ittifaklara, bahsi geçen ya da geçmeyen aktörlerin öne çıkmasına da varabilir.
Sözü “yarın ola hayrola” ya da “gün doğmadan neler doğar” diye bağlayalım da, kolunda sigara söndürme aşamasına gelmiş muhalif seçmen kendisini daha fazla kötü hissetmesin.