AFAD verilerine göre, Marmara Denizi’nde bugün (6 Ağustos) saat 18.29’da, 3.3 büyüklüğünde deprem oldu.
Depremin derinliği 7.7 kilometre olarak ölçüldü.
Deprem Yalova, İstanbul, Kocaeli, Sakarya ve Bursa’da hissedildi.
Marmara Denizi’ndeki 3.3 büyüklüğündeki deprem, iki tanınmış jeolog Naci Görür ile Celal Şengör’ün Marmara’daki olası büyük deprem tehlikesine vurgu yapan konuşmalarının hemen ardından geldi.
“Deprem Marmara Denizi içinde olacak”
Dün akşam katıldığı Habertürk yayınında İstanbul’da beklenen büyük depremden bahseden ve Kumburgaz fayına dikkat çeken Görür şunları söylemişti:
“İstanbul’da beklenen deprem 7,2 ila 7,6 arasında değişiyor. O kesin. Bilimsel çalışmalar bunu gösteriyor. Bu deprem olursa 6 Şubat’taki depremden daha büyük zarar verir. Sokak başında iki ev yıkılırsa orayı unutun. Ne yardım götürebilirsin ne de kurtarabilirsiniz. 600 bin konut yani siz isterseniz her konutta 4 kişi düşünün daire gibi düşünün. 4 kişiden 2,5 milyon insan ölümle burun buruna kalır. Vereceğimiz can kaybı inanılmaz boyutta olur.
Deprem Marmara Denizi içinde olacak. İstanbul içinde fay kırılacak diye bir şey yok. Biz İstanbul dediğimiz zaman İstanbul’da olmaz bir farklılık koyuyor ya öyle bir şey yok. Marmara’da 160 km uzunluğundaki bir fay uzunluğudur. Beklediğimiz deprem öncelikle Kumburgaz Fayı’nda olacak. Depremden İstanbul’dan Tekirdağ’a kadar o bölgeler etkilenir. Depremin büyüklüğüne, zemine, yapı stoğuna kadar etkilenecek alan genişliği değişir.”
“Depremden sonra İstanbul’un ne hale geleceğini biliyorum”
Gazeteci Fatih Altaylı da kendi sitesinde bugün yayımladığı yazısında, jeolog Celal Şengör’ün olası büyük İstanbul depremi nedeniyle İstanbul’dan ayrılmayı düşündüğünü söylediğini aktarmıştı.
Altaylı’nın yazısının ilgili bölümü şöyle:
‘Sen İstanbul’dan taşınmıyor musun?’ diye sordu.
‘Yok ya. Nereye taşınayım. İşim gücüm burada. Arkadaşlardım burada, nasıl gideyim!” dedim. İstanbul Depremi’nden tedirgin olduğunu ve soruyu bu yüzden sorduğunu biliyordum. “Bu alanda en güvendiğim kişi Ömer Ülker sağolsun gelip oturduğum binayı test etti. Sağlam çıktı. İstanbul’dayım’ dedim.
‘Vallahi biz galiba taşınıyoruz’ dedi, ekledi, ‘En azından kütüphanemi taşıyacağım.’
‘O artık senin değil Asım’ın’ dedim gülerek. ‘Tamam, Asım’ın kütüphaneyi taşıyacağız’ dedi.
Kütüphaneyi yazlık eve taşımak, Çanakkale civarında bir yerlere de yerleşmeyi düşünüyordu.
‘Senin ev sağlam. Biliyorum. Bulunduğu zemin sağlam, biliyorum. Niye taşınıyorsun’ diye sordum.
‘Çünkü depremden sonra İstanbul’un ne hale geleceğini biliyorum’ dedi ve anlattı.
‘Tabii ki, bütün İstanbul yerle bir olmayacak. Mustafa Erdik 8 bin binanın akordeon gibi olacağını söylüyordu. Bu sayı galiba daha fazla olacak. 60-70 bin bina tamamen çökmese de yıkılacak. Kurtarma çalışmaları için sokaklara girilemeyecek. Kente giren çıkan yolların önemli bir bölümü kullanılamaz hale gelecek, ortaya çıkacak kaos ortamında sağ kalanlar da günlerce belki haftalarca bloke olacak.
Kentin elektrik, su, kanalizasyon ve doğalgaz alt yapısı bitecek. İlk gün her yerde yangınlar olacak. İtfaiye enkaz altında kaldığı için, itfaiyeciler ya enkaz altında olduğu için, ya enkaz altındaki araçlarına ulaşamadığı için bu yangınlara müdahale edilemeyecek.
Kent dışından yardım gelemeyecek. Bugün deprem bölgelerine giden yardım ve kurtarma ekiplerinin yüzde 60’ı İstanbul’dan gidiyor. İstanbul yıkılınca İstanbul’a zaten çok ez ekip gelebilecek, gelenler de kente giremeyecek.
Yeni havalimanı dolgu zemine yapıldığı için muhtemelen hasar alacak ve bir süre kullanılamaz olacak. Zaten o havalimanını kente bağlayan yolların ne olacağını da bilmiyoruz. Atatürk Havalimanı ise en iyi pisti kırıldığı için ancak yarım hizmet verebilecek.
Birkaç gün içinde kentte açlık başlayacak. Yağmalar başlayacak. Bunu salgın hastalıklar takip edecek. Enkazlar uzun süre kaldırılamayacak. Kenti ağır bir koku saracak, nefes alınmaz hale gelecek.’”