Le Monde’un “Öfke ve korku karşısında gerçek cevaplara duyulan ihtiyaç” başlıklı başyazısı şöyle:
Şiddet sarmalını durdurmak ve kamu güçleri ile işçi sınıfı mahallelerinden gelen gençler arasındaki ilişkileri yatıştırmak köklü değişiklikler gerektirmektedir. En yoksul insanların terk edilme hissine karşı mücadele ulusal bir öncelik olmalıdır.
İsyan gecelerinin trajik öyküsü, işçi sınıfı mahallelerinde gençler arasında patlak veren ve yağmaya dönüşen öfke, 27 Haziran Salı günü Nanterre’de bir polis tarafından öldürülen 17 yaşındaki genç Nahel M.’nin ölümünden bu yana gece gündüz kendini gösteren yıkıcı şiddet, mantıksal olarak karşılığında anlayışsızlık, korku ve öfke uyandırıyor.
Sosyal ağlar tarafından yayılan kaos görüntüleri, özellikle de bazı siyasiler korkuları istismar ederek hatalı teşhisler ve uygunsuz tepkiler ileri sürerken öfkeyi körüklüyor hatta ortamı zehirliyorlar.
Fransa, yangına körükle gitmekle her şeyi kazanacağını bilen aşırı sağın inandırmak istediği gibi ırkçı ayaklanmalarla ya da bir medeniyet savaşıyla mücadele etmemektedir.
Şehirlerimizin banliyölerinde yaşayanlar, her kökenden Fransızlar ve orada birikmeyi seçmemiş, ancak onlarca yıllık şehir planlaması ve iskân nedeniyle bu duruma düşmüş yabancılardır.
Otuz yılı aşkın bir süredir yürütülen “şehir politikası”, mahallelerin tüm aktörlerini ve yaşam güçlerini bir araya getirmeye çalışmış ve eski apartmanları yıkarak yerlerine küçük binaların yapılması için yoğun bir kampanya yürütmüştür. Ancak bu politika ne en yoksul sakinlerin küme düşme eğilimini tersine çevirmeyi ne de “öncelikli” mahallelere kentlerin geri kalanına eşdeğer kamu hizmetleri sağlamayı başaramadı.
Emmanuel Macron tarafından reddedilen banliyöler için bir planın 2018’de yazarı olan Jean-Louis Borloo, 2021’de Zadig dergisinde, Cumhuriyet’in bu bölgelere “nüfus sayısına göre başka yerlere kıyasla dört kat daha az kaynak” verdiğini hatırlattı. Azaltılması uzun zamandır ulusal bir öncelik olması gereken bariz ve temel bir eşitsizlik bu.
Bununla birlikte, bir “kimlik” boyutuna indirgenemeyeceği gibi, banliyölerin parlaması da yalnızca bütçe yetersizlikleriyle açıklanamaz. Nahel M.’nin ölümü, doğrudan polisin yol kontrolleri sırasında silah kullanma kural ve uygulamalarına ve daha geniş anlamda polis ile işçi sınıfı mahallelerinden gelen gençler arasındaki çarpık ilişkilerle ilgili.
Polis tarafından vurulma ve ölüm olaylarını patlatan 2017 tarihli yasanın gözden geçirilmesi ihtiyacına, polisin mutlak örnek teşkil edecek bir davranış sergilemesi de eklenmelidir.
Polis memurlarıyla her teması bir adaletsizlik ve aşağılanma gibi yaşayan gençlerin cumhuriyetçi eşitlik söylemine bağlı kalmaları nasıl sağlanabilir? Hem kentsel ayrışmanın hem de ayrımcı uygulamaların hedefi olan gençlere verilen sosyal içerme sözü nasıl inandırıcı hale getirilebilir?
Medeni olmayan davranışların yaygınlaşması ve uyuşturucu kaçakçılığının yaygınlaşan ekonomisi, polisin görevini kesinlikle daha stresli ve zorlu hale getirmektedir. Ancak, Nanterre’de yaşanan dramın ardından, polis kontrolleri için herkes tarafından bilinen ve açık olan yeni bir davranış kuralına ilişkin güçlü duyurular yapılmadan ve kamu görevlilerinin eğitimi güçlendirilmeden, işçi sınıfı mahallelerinin sakinlerinin gerçek güvenlik taleplerini karşılamaya yönelik sürdürülebilir politikalar da oluşturulmadan şiddet sarmalı kalıcı olarak durdurulamaz.