Deniz Baykal’ın CHP Genel Başkanlığı döneminde 2000-2010 yılları arasında CHP’nin genel sekreterliğini yapan Önder Sav, CHP’deki “değişim” tartışmalarıyla ilgili Cumhuriyet’ten Işık Kansu’ya konuştu.
Sav, Kılıçdaroğlu’nun, genel başkanlıktan istifa ederse partinin boşlukta kalacağı yorumu için şunları söyledi:
“Geçmişte Atatürk, İsmet İnönü, Bülent Ecevit, Deniz Baykal, Hikmet Çetin ve Altan Öymen, genel başkanlığı boşalttıklarında parti boşlukta mı kaldı? Sayın Kılıçdaroğlu genel başkan olduğunda parti boşlukta mıydı? Parti boşlukta kalmaz.
“Ayrıca, Sayın Kılıçdaroğlu, ‘Genel başkanlık yükünü taşıyacağına inanacağım birisi çıkarsa ona genel başkanlığı bırakabilirim’ demektedir. Genel başkanda aranan niteliklerin başında, partinin ilke, program ve tüzüğüne bağlılık gelir. Partinin birikimini yok sayarak CHP’yi yönetecek yetenekte kimsenin bulunamayacağını ileri sürmek fevkalade şaşırtıcıdır. Dahası partinin ilkelerine bağlı, geçmişi temiz biri çıkarsa genel başkanlığını ona bırakabileceğini söylemek de yenilir yutulur gibi değildir. Bu söz, CHP’de geçmişi temiz olan yok demek anlamında algılanır. Hatta bazı duyarlı üyeler, bunun partiye ve kendilerine açıkça yapılmış bir hakaret sayabilir.
“Genel başkanın görev süresi üç yıldan fazla olamaz. Dolayısıyla bu süreler aşılmıştır. Partinin kendisini bu açıdan da gözden geçirmesi, ileride parti organlarının hukuken meşru olup olmadıkları tartışmalarına neden olunmaması gerekir. PM’de genel merkezin tutumlarına karşı salt çoğunluğu aşan bir çoğunluk vardır ve PM partiyi bir olağanüstü kurultaya taşıma olanağına erişilmiştir. Eğer partinin yetkili organları yerel seçimlere doğru gerekli adımları atmazsa, örgüt teşhisi yapar ve tedaviyi de gerçekleştirir.
“Daha önceki tüzüklerde itirazın kabulü için PM’de salt çoğunluk aranıyordu. Son PM toplantısında görevden alınan il ve ilçe başkanlarına ilişkin itirazlarda 31 oy, yani salt çoğunluk bulundu. Yani, genel başkanın kararlarında bir haksızlık olduğuna ilişkin uyarı niteliğinde bir çoğunluğa ulaşıldı. Bir anlamda bu sayı, genel başkana ve MYK üyelerine güvensizlik anlamına da gelir. Salt bu nedenle bile duraksamadan kendilerini 26 Temmuz 2020 tarihli kurultayda seçmiş olan delegelerden güvenoyu istemeliler. Olağanüstü kurultay çağrısı ile yeni organ seçimleri yapmalılar. Olağan kurultay için kongreler takviminin işletilmekte olması bahanesi Siyasi Partiler Kanunu’nun amir hükmü karşısında geçersizdir. Öte yandan, grup başkanvekillerinin MYK’ya katılması da tüzük hükmüdür. Duyumlar doğru ise bir grup başkanvekilinin MYK toplantılarına alınmaması gibi tüzük hükmüne uymayan bir anlayış şimdiye kadar CHP’de görülmüş şey değildir.
“Ekrem İmamoğlu’nun büyükşehir belediye başkanlığı açısından gelecek 2024 Mart ayına kadar görevde kalıp kalmamasının değerlendirildiğini sanıyorum. Zamanında cumhurbaşkanı adayı yapılsaydı bir demokrasi ve adalet mücadelesine girişilir, Sayın İmamoğlu’nun başı üzerinde gezdirilen ceza tehditleri ve Demokles’in kılıcı işlemez hale getirilebilirdi. Maalesef bu önemli ayrıntı gözden kaçırıldı.
“Eğer Sayın Kılıçdaroğlu başarılı olsaydı, zafer kazanmış bir komutan gibi algılanacaktı. Seçim kaybetmesi üzerine kendisinin eleştirilmesinde de şaşılacak ve etik olmayan bir yön yoktur. 10. yenilgisini almış olmasına rağmen CHP Genel Başkanı’nın görevde kalıcı olmak istemesi ve bunda ısrar etmesi seçmenin güven duygusunu azaltmıştır. Sayın Kılıçdaroğlu’nun yakın çevresi ve bir kısım anket firmaları tarafından yanıltılmasından doğan bu sonuç, başarıya susamış olan örgütümüzü ve seçmeni çok üzmüş, hayal kırıklığına sürüklemiş ve bir umutsuzluk doğurmuştur.”