CHP lideri Özgür Özel, Gazete Duvar Ankara Temsilcisi Nergis Demirkaya ve Gazete Duvar Parlamento Muhabiri Ceren Bayar’ın sorularını yanıtladı.
Kurultaya giderken, ‘duygusal kopuş var, seçmen sandıktan uzaklaşıyor’ demiştiniz. Delegeleriniz de bu görüşe katıldı ve değişimi gerçekleştirdi. Bu değişim nasıl bir etki yarattı? Bahsettiğiniz duygusal kopuşu gideren bir değişim oldu mu, bir anket var mı, gözlemleriniz neler?
Anketler bunu destekler nitelikte. Ama anket şirketleri; “bu kadar duygunun ve heyecanın yüksek olduğu bir dönemde ölçüm doğru sonuç vermez” diyor. Yani ilk anketlerin rehavetine kapılmamaya çalışıyoruz. Ama sahada gördüğümüz her şey, duygusal kopuş meselesinin hallolduğunu, Cumhuriyet Halk Partisi seçmeninin ve küskün muhalif seçmenin bu değişime bir kredi açtığını gösteriyor.
Değişimin kişiyle sınırlı olmadığının görülmesi bunu daha da kalıcılaştıracak. Çünkü biz sadece genel başkanı değiştirmedik. Kadrolar değişti, kadroların yapısı değişti. Yaş ortalaması 43 olan bir Parti Meclisi, yaş ortalaması 46 olan bir Merkez Yürütme Kurulu, yarısı kadın, yarısı erkek olan bir gölge kabine var. Tüm bunlar partide çok şeyin değişeceğini gösteriyor ve buna ciddi şekilde kredi açıyor insanlar. Bu krediyi iyiye kullanmak ve sürdürmek niyetindeyiz.
Önceki Genel Başkan Kemal Kılıçdaroğlu döneminde parti tabanını büyütmek için yapılan çeşitli açılımlara dikkat çeken partililer, “CHP bu açılımlara sahip çıkıp genişlemek, büyümek için mi çalışacak yoksa dar, grupçu bir anlayışla mı yol alacak?” diye soruyor. “CHP, CHP’lilerindir”, “Partinin öz evlatları ile yol alacağız” şeklindeki söylemlerin yarattığı endişeyi dile getirenler var. Bu endişeleri de dikkate aldığınızda sizin de yakın zamanda “tuz buz etmeliyiz” diye ifade ettiğiniz “yüzde 25 cam tavan” nasıl kırılacak?
Partide karar alma mekanizmalarında seçilmişler yerine atanmışların olmasının ve onların ağırlıkla sağ siyasetten gelen kişiler olmasının örgütte yarattığı rahatsızlığı dile getirirken kullanılan bazı ifadeler, dışarıdan dinlendiğinde “CHP sağa, sağcılara, sağ politikacılara düşmanmış” gibi algılanabilir. Böyle bir niyetimiz yok.
Geçen seçimdeki ittifak sürecini şöyle tanımlamıştım ben; 6 koşucu birbirine zincirle bellerinden bağlı halde koşmaya çalışınca herkes birbirine engel oluyordu. Ben ittifak meselesinin, genel seçimler boyutunda seçimlere doğru ele alınması gerektiğini, o sürede herkesin kendi kimliğiyle siyaset yapması gerektiğini düşünüyorum. Cumhuriyet Halk Partisi’nin de sol-sosyal demokrat kimliğiyle kendisini halka anlattığında o cam tavanı tuzla buz edebilecek potansiyelinin olduğunu düşünüyorum.
Çünkü yaptığımız sağa açılımlar, sağdan transferler ya da sağcı danışmanların verdiği akıllarla yüzde 25’i bir türlü aşamadık. Hatta anketlerde tek başına yüzde 28 gözükürken ve yüzde 30 alabilme potansiyelimiz varken 60 kişiye listelerde yer verip 39 milletvekilinin seçilmesini sağladık. Bu, toplamımıza yüzde 25 getirdi. Demek ki bu toplumda da bir karşılık görmedi.
O yüzden biz bugün sağa oy verenlere açılacağız ama sol, sosyal demokrat, eşitlikçi, adil, onlara sahip çıkan, onların yoksulluğuna, işsizliğine, güvencesizliğine itiraz eden bir yerden açılacağız. Sol politikalarla sağa açılacağız. Adına illa sol demek durumunda değiliz. Ama örneğin DİSK’le birlikte savunduğumuz “Vergide adalet” 20 milyon kişiyi ilgilendiriyor. Emin olun o 20 milyonun 16 milyonu AK Parti’ye oy vermiştir.
Bu yüzden biz sağa oy verenlerin Cumhuriyet Halk Partisi’ne oy vermesini, sağcıları getirip “biz de sağcıyız” diyerek ya da sağ dil kullanarak değil, sol politikalarla, eşitlikçi politikalarla onları etkileyeceğimize yönelik bir inançla bunu söylüyoruz. Ve yüzde 25’lik cam tavanı cam taban yapıp sıçrama niyetindeyiz.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın “50+1 şartının değişmesi isabetli olur, yanlış işler yapılıyor” açıklamasıyla başlayan, MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin değerlendirmeleriyle devam eden tartışmayı nasıl okuyorsunuz? Bu tartışma neden açıldı sizce?
Bu tartışmaya ilişkin 2 şey söyleyebilirim. Birincisi iktidar bizi Anayasa değiştirme minderine çekmeye çalışıyor. Biliyoruz ki oradaki niyeti halis değil. Daha demokratik bir anayasa yapmak değil, aksine Anayasa Mahkemesi’ni güçsüzleştirme niyeti var elbette. Sadece bizi değil, bütün muhalefeti, siyaseti. İkincisi Tayyip Erdoğan’ın çok rahatsız olduğu bir şey var; o da gündemin kendi dışında belirlenmesi. 2 haftadır bütün Türkiye değişimi konuşuyor. Mutlaka bazı anket sonuçları onun önüne de gidiyor ve bizi kendi gündeminin içine çekmek için bir tuzak kurdu. O yüzden grup toplantısında “Bizi meşgul etmeyin” dedim.
Cumhuriyet Halk Partisi’ndeki değişimin yerel seçimlere çok olumlu yansıyacağı bir atmosferdeyiz. Bu olumlu atmosferi Tayyip Erdoğan’ın bir takım siyasi uyanıklıklarına terk etmek istemiyoruz.
“MHP ve AK Parti arasında çatlak var, AK Parti MHP’yi sırtından atmak istiyor” yorumları için ne dersiniz? İddia edildiği gibi Erdoğan yeni bir ortak arayışında olabilir mi?
Bunların hepsi kayda değer değerlendirmeler ama ben bu gündemle meşgul olup esas gündemi kaçırmak istemiyorum. Bu ülkenin yoksulluk gündemi var, işsizlik gündemi var, deprem bölgesinde çok ciddi sıkıntıları var, öğrencilerin barınma sorunu var. Sistem asansörde öldüremediğini zehirleyerek öldürmeye çalışan bir noktaya geldi. İktidarın gündemiyle meşgul olmak isteyenler meşgul olsunlar. Biz gerçek gündemle meşgul olacağız. İktidarın gündemine de çok net bir yerden yaklaştık; Anayasa’yı yok saymak darbe girişimidir, buna direneceğiz. Onun dışında kendi gündemimizle ilgileneceğiz.
İki parti arasındaki kriz görüntüsü, kendi krizleriyle boğuşan bir İYİ Parti, son derece önemli olan Kürt oyları… AK Parti’nin HEDEP ve İYİ Parti’ye göz kırptığı ve bir yerel seçim hesabı olduğu yorumuna katılır mısınız?
Her şey mümkün olabilir ama “Kış geçer, kurt yediği ayazı unutmazmış” derler. Bu ülkenin muhalefeti Adalet ve Kalkınma Partisi’nin ve MHP’nin onları hangi ayazlarda bıraktığını unutmaz. Örneğin kongrelerinin yargı oyunlarıyla, saray müdahalesiyle iptal edilmesini milliyetçi seçmen unutmaz. “Türkiye’de herkes eşittir ama Kürtler daha az eşittir”, “Kürtlere belediye başkanı seçtirmeyiz”i Kürt seçmen unutmaz. Yani kış geçer kurt yediği ayazı unutmaz, Kürt de yediği ayazı unutmaz.
İktidarın sınırlarını çizdiği bir anayasa değişikliğine karşı olduğunuzu açıkça ifade ettiniz. 50+1 tartışmalarıyla birlikte düşünecek olursak, parlamenter sisteme geri dönüşün önünü açacak, belki yarı başkanlık sisteminin tartışılabileceği bir değişiklik önerisiyle kapınız çalınırsa cevabınız ne olur? Kırmızı çizgileriniz ne olur?
Buradaki birinci ön şartımız şu; iki parti bir araya gelip “Biz bir anayasa yaptık. Bu anayasaya destek verin” derlerse yani 2017 modelinde bir şey yaparlarsa biz orada yokuz. Anayasa değişikliği toplumsal mutabakatla olur. Bu metnin yazılması için toplumun tamamının temsil edildiği bir yerde, bir metnin olgunlaştırılması lazım. Bu zemin Türkiye Büyük Millet Meclisi’dir. Meclis’in yasal komisyonlarıdır. Partiler arası ön komisyon olabilir. Parlamento dışı muhalefeti de dışlamamak şartıyla ön görüşmeler yapılabilir. Bir metin müzakere edilecekse o metnin Anayasa Komisyonu’nda görüşülmesi lazım. Yani Cumhur İttifakı’nın mutfağında pişmiş bir yemeği, “Gelin birlikte yiyelim, üstüne sosu birlikte dökelim” derlerse biz o işte yokuz.
Kapımızı çalar ve “Biz şu standartlarda bir anayasa yapmak istiyoruz; yargı bağımsızlığı, kuvvetler ayrılığı, parlamenter sistem”, o zaman katkı sağlarız. Ama “Yemeği pişirdik. Gelin sosu birlikte dökelim” biz yokuz.
Yerel seçimler yaklaşırken gözler üzerinizde. İlk sınavınız olacak. CHP lideri olarak iş birliği görüşmelerini ne zaman başlatacaksınız ve geride bıraktığımız seçimlerde oluşan hasarı nasıl onaracaksınız? Liderler turuna çıkmayı düşünüyor musunuz? Nasıl bir yol haritanız var?
Önümüzdeki haftadan itibaren yıl sonuna kadar; partilerle görüşme, iş birliği olanaklarının araştırılması, ölçme değerlendirmeyle mevcut belediyelerin durumuna karar verme, değişecek olan belediyeler için yöntem tespiti ve hızla belirlenmesi gereken yerlerde de adayların belirlenmesiyle ilgili 5 ana alanda harekete geçeceğiz. Ben genel başkanlar düzeyinde de temasların olması gerektiğini düşünüyorum. Bu konuda da üstüme düşeni gelecek haftadan itibaren yapacağım. Önümüzdeki haftadan itibaren birtakım temaslardan sonra liderlerden randevu alarak görüşme trafiğini başlayacağım.
Bir ittifak stratejiniz var mı?
İttifak kelimesi çok yoruldu. Hep beraber ittifak kelimesini perişan ettik. İttifak kelimesinin kullanılmasının birlikte taşıdığı bir algı var; kalabalık ve başarısızlıkla sonuçlanmışlık. O yüzden bundan sonra iş birliğini tercih ediyorum.
Bu yerel seçimlerde iş birliği iki parti arasında ve yereldeki seçim bölgesi neyi gerektiriyorsa o parti ile birlikte yapılabilir. Bazen ikinin üstüne çıkılabilir ama ikili iş birliği yaparak bu seçimlerde ilerleyebiliriz. Genel bir ittifak tanımı geliştirmenin, “burada hep birlikte olacağız” demek yerine seçim bölgesine özel ikili iş birliğiyle, birbirimize kaybettirmek yerine hem birbirimize hem ülkeye kazandırmayı tercih edeceğimiz bir model üzerinde çalışmak lazım. Yani seçim bölgesine özel, yereli de dinleyerek ikili iş birlikleri; çok gerekiyorsa üçlü, dörtlü güç birlikleri. Ama üçlü ve dörtlü güç birlikleri istisnai durumlarda olur.
İYİ Parti ise 81 ilde aday çıkarmak konusunda kararlı. Bu durum sizin için bir dezavantaj olmayacak mı?
Hepimize sorumluluk düşüyor. İYİ Parti iş birliği yapmama konusunda kararlıysa buna saygı duymak durumundayız. Kimse bize mecbur değil. Ama ben benim seçmenime iş birliği yapmamayı ya da onun önünü tıkamayı anlatamam. O yüzden üstüme düşen ne varsa onu yapacağım.
HEDEP, yerel seçim iş birliği için “şeffaf görüşme”, “şeffaf iş birliği” istediğini beyan etti, siz de şeffaf bir biçimde görüşeceğinizi söylediniz. Şeffaf iş birliğinden kasıt nedir?
Çok haklı bir talep. Siyasette arka kapı diplomasisi her zaman vardır ama sadece arka kapı diplomasisi ile ittifak ya da iş birliği olmaz. Bazen kapalı kapıları arka kapı diplomasisi açabilir. Bazen sıkılı yumrukları arka kapı diplomasisi açabilir. Ama bu, siyasette kalıcı ve ana yöntem olamaz. O yüzden eğer HEDEP’le bir görüşme yapılacaksa kamuoyu bunu bilecek. Bir iş birliği olacaksa, örneğin bizim adımıza bazı yerlerde fedakarlıklar yapılacaksa, bazı seçim çevrelerinde bizim olmamamız gibi şey söz konusu olacaksa bunu kamuoyu bilecek. Kamuoyuna izah edemeyeceğimiz ve savunamayacağımız, utanç duyacağımız bir iş birliği içinde zaten olmayacağız.
Geçen seçimin tecrübeleri hafızalarda. HEDEP ittifakınızda olmamasına rağmen çokça eleştiri aldınız. Benzer eleştirilere karşı stratejiniz ne olacak?
Bir iş birliği yapıyorsak görünür olacağını söylüyorum. Görünmeyen bir şeye de kimsenin inanmamasını talep edeceğim. Bu açıklık ve şeffaflığın birtakım spekülasyonların da önünü kesebileceğini düşünüyorum. Ayrıca geçen süreçteki karalamalarla, bir takım video montajlarla o dönem yeterince etkin mücadele edilmediğini düşünüyorum. Böyle şeyler yapılmaya kalkılırsa bunlarla etkin mücadele ederiz.
HEDEP siyasi muhatabımızsa, onunla görüşüyorsak ve bunu insanlar biliyorsa bir başka yerle, bir başkasıyla görüşmeye ihtiyacımız olmadığını da herkes bilir. Ama görünürde hiçbir görüşme olmayınca ve görüntüde bir de destek olunca “Demek ki bunlar gitmiş, bilmem nerede konuşmuş” algısı kamuoyunda satın alınıyor. Ben ne yapacaksam kamuoyunun gözünün önünde yapacağım.
Pervin Chakar konserine gittiniz ve çok fazla eleştiriye maruz kaldınız. Bu eleştirilere ne dersiniz?
Hiç pişman değilim. Pervin Chakar’ı biliyordum ama hiç canlı dinlememiştim. Ben konsere gittim, pişman değilim. Dinledim, çok keyif aldım. Bir daha bir fırsat olursa yine dinlerim. Ben bir kadın sanatçının çiçek verilirken elini uzattığında elini öpmenin hiç yanlış bir şey olmadığını düşünüyorum. Pervin Chakar’ın elini öpmeyi, sanata, sanatçıya ve taşıdığı kimliklere verilen değer olarak görüyorum.
Ben Pervin Chakar’ın geçmişteki bütün açıklamalarını biliyor değilim. Ama Tayyip Erdoğan’ın Kürdistan lafını seçimlerde kullandığı bir yerde Pervin Chakar’ın böyle bir sözü geçmişte kullanmış olmasının bana bir yük yükleyeceğini düşünmem. Yüklüyorsa, Devlet Bey’in de sırtına yükler, Tayyip Bey’in de yükler. Pervin Chakar sakıncalı bir sanatçıysa TRT Kurdî’de en çok çıkan sanatçılardan biri. Devlet Bey Pervin Chakar’ın hesabını soracaksa TRT Kurdî üzerinden Tayyip Bey’e sorsun. Ben pişman değilim.
Sadece 3 büyükşehir belediyesinde oylarda düşüş ve geriye gidiş olduğunu söylemiştiniz. Hangi büyükşehirler?
Geçmiş dönem yöneticilerimizden “11 belediyeden üçünde biraz memnuniyetsizlik var” sözünü duymuştum. Bende o anketler yok. Değişim sürecinden önceki anketler. Biz şimdi yeni anketlerle bakacağız. Halkın gönlünde olan, bizim de gönlümüzde var. Kimse değişimci diye ödüllendirilmeyecek, kimse cezalandırılmayacak da. Halkın gönlünde olan bizim de listelerimizde olacak.
İl bazlı hedefleriniz nedir bu seçimde?
Bir sınıf düşünün, ilkokul birinci sınıf; okuyup okumayacağını merak ediyoruz. Nisan, mayıs aylarında öğretmen değişmiş. Şimdi haziranda karne alacağız. O yüzden bu sürece ne kadar hızlı adapte olup ne kadar doğru işleri yapabileceğimizle çok ilintili bu sorunun cevabı. Ölçme değerlendirme sonuçlarını, biraz anketleri gördükten sonra bir şey söylemek isterim. Tabii ki mevcudu korumak ve geliştirmek temel hedefimiz ama sayı ve bölge vermek için çok erken.
İstanbul ve Ankara için bir risk görüyor musunuz?
İstanbul ve Ankara’da seçimleri rahatlıkla kazanacağımızı düşünüyorum. Yapılan ölçümlerde de bu gözüküyor. İstanbul, Ankara ve Aydın’ı Genel Başkanımız da açıklamıştı. Biz de Parti Meclisi’ne MYK olarak yeniden aday gösterilmeleri önerisini götüreceğiz. Oralarda ben bir risk görmüyorum. Oraları tartışmaya açarsak riskli olur. Bir an önce çalışmaya başlamaları lazım. Zaten başladılar ve iyi gidiyorlar.
İstanbul için özel bir stratejiniz olacak mı? Yoksa bahsettiğiniz ikili iş birliği ya da üçlü güç birliği modeli mi işletilecek?
Bunu görüşmek lazım. İstanbul için ‘Türkiye ittifakı’ demiştik. En geniş iş birliğinin sağlanması lazım. Yazılı çizili bir şey yerine bir “İstanbul İttifakı” üzerinden tanımlanabilir veya “İstanbul’un geniş güç birliği” olur. İstanbul meselesi Türkiye meselesi. Ben bütün siyasi partilerin de bu işe böyle bakacaklarını düşünüyorum.
Kemal Kılıçdaroğlu’na en sık yöneltilen eleştirilerden bir tanesi seçim başarısızlıklarının ardından genel başkanlığı bırakmamasıydı. Sizin başarı ve başarısızlık ölçütünüz nedir?
Yapılacak ilk genel seçimlerde iktidarı değiştirmeyi başarı, değiştirememeyi başarısızlık olarak görürüm. Örneğin parti birinci parti oldu ama iktidarı değiştiremedim, kendimi başarılı saymam, olağanüstü kongreye giderim. Delegeye sorarım, “başarılı mıyım, başarısız mıyım” diye. Yani başarılı görünen ama iktidar değiştirmeyen bir sonuç var ise kararı delegeye bırakırım. “Başarılıydık aslında” falan demem, hemen olağanüstü kongreyi toplarım. Eğer kötü bir sonuç aldıysam ve kaybedersem de derhal bırakırım.
İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu için gündemde olan siyasi yasak şimdi İzmir Büyükşehir Belediye Başkanı Tunç Soyer için de söz konusu olabilir. Ne dersiniz?
Ben ilk günden Tunç Soyer’in açıklamalarının çok net olarak arkasında durmuştum. Arkasında durmaya devam edeceğiz. Hiçbir Cumhuriyet Halk Partili Belediye Başkanı böyle yıldırma çabalarına teslim olmaz. Bir de demek ki Tunç Soyer’de bula bula kusur olarak bunu bulmuşlar. Bu da iyi bir şey. Tunç Soyer açısından bu çaba etkin bir mali denetimin başarıyla sonuçlandığının göstergesi. Bir kuruşluk bir şey bulsalardı bugün bununla değil başka bir şeyle üstüne gidiyorlardı.