Bahçeli’nin Rusya’nın Ukrayna’yı işgaliyle ilgili söyledikleri şu şekilde:
“24 Şubat 2022 Perşembe günü, sabahın erken saatlerinde Rusya Federasyonu komşu ülkesi Ukrayna’ya karşı haksız ve hukuksuz, hiçbir şekilde tasvip edilemeyecek bir işgal hareketi başlatmıştır.
Bu askeri operasyon uluslararası hukuka, Ukrayna’nın egemen toprak bütünlüğüne, bağımsız siyasi varlığına ve Minsk sürecine bütünüyle terstir.
45 yıl boyunca Avrupa’yı bölen Demir Perde, Soğuk Savaş’ın nasıl ki simgesiyse, Ukrayna’nın işgali de Soğuk Savaş sonrasının en ciddi krizlerinden birisi olarak sivrilmiş, alarm veren küresel cepheleşmeyi sertleştirmiştir.
Rusya aynı şekilde, Ukrayna’nın sınırlarını güvence altına alan, üstelik taraf olarak imza koyduğu anlaşmaları da Kırım’ın ilhakında olduğu gibi aleni olarak çiğnemiştir.
5 Aralık 1994 Budapeşte Memorandumu ile Ukrayna’ya karşı güç kullanmayacağının garantisini veren, sınırlarına ve egemenliğine saygı duyacağını taahhüt eden Rusya sözünde durmamış, 2014’den itibaren işgal planlarını aşama aşama tatbik etmiştir.
Nitekim Putin’in mütecaviz tutumu devletlerarası ilişkilerde geçerli kuralların A’dan Z’ye ihlali ve hiçe sayılmasından başka bir manaya gelmemiş, gelmeyecektir.
Birleşmiş Milletler üyesi bir devletin toprakları, sınır güvenliği, insan varlığı, siyasi birliği ve egemenlik hakları çok tehlikeli şekilde saldırıya uğramıştır. Sekizinci güne giren bu saldırı bütün vahametiyle sürmektedir.
Ne var ki, aynı Birleşmiş Milletler yasa dışı ve gayri meşru askeri harekât karşısında cılız ve zayıf kınama mesajlarından başka hiçbir şey yapamamış, suya sabuna dokunan hiçbir irade gösterememiştir.
Tarih nehrinde kan akarken, dünya utanç verici bir seyre dalmış, ekonomik ve finansal mahreçli yaptırım kararlarıyla oyalanmıştır.
Söz konusu yaptırımların fırlatılan balistik füzelerle nasıl boy ölçüşebileceğini, ağır silahlarla mukayese edildiğinde nasıl bir etki uyandıracağını nedense hiç kimse ağzına alma gereği şu ana kadar duymamıştır.
1 Ağustos 1975 Helsinki Zirvesiyle kurulan Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı bize göre işlevini ve iddiasını yitirmiş, ilkesel bazda inandırıcılığını da kaybetmiştir.
Ukrayna’nın işgaliyle, devletlerarası ilişkilerde makuliyet ve meşruiyet dışı yeni bir sayfa açıldığı, gelişigüzel tarih yorumu üzerinden bir ülkenin varlığının yargılandığı ve işgalin arka dekorunun hazırlandığı anlaşılmıştır.
Putin’in tarihe yalancı şahitlik yaptırarak kanlı işgali haklı çıkarmaya kalkışması mahsurlu bir mantık, çelişki içinde bocaladığının marazi ve trajik bir örneğidir. Yine Putin’in 19’uncu yüzyıl jeopolitiğini diriltme gayesi çok tehlikeli bir Rus ruleti oynama girişiminden başka bir manaya gelmeyecektir.
Ayrılıkçı Donbas’ın tarihsel olarak Rusya’nın parçası olduğunu söylemesinin yanı sıra, Ukrayna kıyılarını Osmanlı’ya karşı koruduklarını iddia etmesi de yanlıştır, kafa karışıklığının yoğunlaşmasıdır.
Hatırlatırım ki, daha düne kadar Karadeniz adete bir Türk gölüydü. Karadeniz’in kuzeyi bir zamanlar Türk yurduydu, Kavimler Göçü diye bilinen ve atalarımızın üstüne basarak Batı’ya geçtikleri topraklardaki hatıralarımız Türklüğün vicdanında hala kor gibi yanmaktadır.
Şayet tarihin şahitliğine müracaat edersek bırakınız Putin’i, Türk milletinin karşısında konuşmaya, ahkâm kesmeye, tarih hatırlatmasına hiç kimsenin, hiçbir devletin ne yüzü ne de cüreti yetecektir.
Donbas’ı Ukrayna’dan koparma hamlesi bölücülüktür. Bu bölgenin sözde bağımsızlığının ve egemenliğinin Rusya Parlamentosu tarafından tasdiki evrensel hukuk kurallarını infaz etmektir.
Putin’in Donetsk ve Luhansk’ı tanınma kararının ardından sözde barışı sağlamak üzere ayrılıkçı bölgeye asker sevk ettiği malumlarınızdır. Söz konusu askeri işgalin iki amacı olduğu anlaşılmaktadır:
İlki, NATO desteği olan Ukrayna’nın Rusya’yı tehdit eder halden çıkartılması, ikincisi de Ukrayna’daki Rus nüfusun güvenliğinin sağlanmasıdır. Rusya, Ukrayna’nın NATO’ya alınmaması hususunda yazılı güvence talep etmiş, fakat bu güvenceyi alamamıştır.
Ukrayna krizinin bir ucunda Rusya zorbalığı varken, diğer ucunda NATO ve Batılı ülkelerin tahrik ve provokasyonlarının yer aldığı açıkça meydandadır. Esasen Ukrayna arada kalmış, güç blokları çemberine sıkışmış, deyim yerindeyse filler tepişirken çimenler ezilmiştir.
Ateşlenen füzelerin yıkım sahneleri, Putin’in nükleer silah tehditleri, tankların palet gürültüleri, askeri konvoyların sürekli gösterimi, masumların feryat figan sesleri, meskun mahal çatışmaları, yollara dökülen suçsuz günahsız insanların dramı, dünyanın çaresizlik içinde kıvranışı, tuzu kuruların beyanat üstüne beyanat vermeleri aslında güç konsolidesini hedefleyen ülkelerin vahşi hesaplaşma özetidir.
Dün kanlı gündemin üst sıralarında Bosna vardı, Bağdat vardı, kabil vardı, Kosova vardı, Sana vardı, Şam vardı, bugün emperyalizmin vizyonuna Kiev girmiştir. Putin’in, NATO’nun doğuya genişleme stratejisinden duyduğu rahatsızlık sır değildir. Bu kapsamda muhataplarıyla ters düşmesinden dolayı Ukrayna işgaline mecbur kaldıklarını söylemesi de henüz çok yenidir.
1962’de Küba füze krizinde dönemin ABD Başkanı, dönemin Sovyetler Birliği Başkanı’na güvence vermesiyle dünyanın büyük bir savaşın eşiğinden döndüğü insanlığın ortak hafızasında kayıtlıdır.
2008 yılında gerçekleştirilen NATO Zirvesi’nde Ukrayna’nın üye yapılmasına ilişkin alınan kararın sürüncemede bırakılması, kutuplaşmayı ve Kafkaslardaki gerilimi tırmandırmaktan başka bir işe yaramadığı bugün daha da gün yüzüne çıkmış durumdadır.
Ukrayna madem NATO üyesi yapılmayacaktı, bunca yıldır ABD tarafından neden boş vaatlerle avutulmuş, hangi gayelerle demirin tavında dövülmesi geciktirilmiştir?
Bu kapsamda, Ukrayna’yı ateş çukuruna çeken, savaş ortamına hapseden bir yanda Rusya iken diğer yanda batılı ülkeler değil midir?
ABD ile AB ülkeleri, küresel sahnenin ön tarafında yaptırım üstüne yaptırım kararları açıklarken, arka tarafında Rusya’yla müzakere ve mutabakat zemini aramadıklarını hiç kimse iddia edemeyecek, bize de yutturamayacaktır.
ABD Başkanı, Rusya’ya karşı askeri güç kullanmayacaklarını, böyle bir niyetlerinin olmadığını defalarca duyurma ihtiyacı hissetmiştir. Çok geçmeden NATO da aynı hizaya girmiştir.
“5 maddede yapılması gerekenler”
Geldiğimiz bu aşamada, Milliyetçi Hareket Partisi olarak Rusya-Ukrayna arasındaki silahlı çatışmaların ivme kaybetmesi, süren yüksek gerilimin hafifletilmesi, barış için güçlü bir adım atılabilmesi maksadıyla, Türkiye ve dünya kamuoyuyla paylaşmak istediğimiz görüş ve düşüncelerimiz maddeler halinde şunlardan ibarettir:
1- Ukrayna’nın siyasi ve toprak bütünlüğüyle egemenlik haklarına mutlak surette saygı duyulmalıdır.
2- Rusya ile Ukrayna arasında çok acil ateşkes rejimi tesis edilmelidir.
3- Rusya işgalden derhal ve önşartsız vazgeçmeli, askeri unsurlarını geri çekmelidir.
4- NATO, doğuya genişleme stratejisini kesinlikle gözden geçirmeli, sanal korkular üreterek, gücünü ve üye ülkeleri devamlı bir arada tutma arayışından vazgeçmelidir.
5- Krizin çözülmesi için tek seçenek diplomasi ve diyalogdur. Müzakere masası silahlı çatışmaya üstün gelmelidir.
Rusya ve Ukrayna heyetleri arasında mutabakat arayışları memnuniyet vericidir. Ukrayna’yı işgal eden Putin haksızdır. Fakat bu durum Rusya ile ticari ekonomik ilişkilerimizi zedelememelidir. Türkiye Ukrayna krizinde milli bir duruş sergilemiş. Uyarılarını yeri ve zamanında yapmıştır.
Zillet ittifakı ise vatandaşlarımızı büyük bir özveriyle savaş bölgesinden ülkeye getiren hükümete kara çalanlar İstanbul’a kar yağdığında iki sokağı temizlemekten aciz kaldığını unutmuştur.”