ALPER GÖRMÜŞ:
Cumartesi sabahları yayımlanan yazılarını Cuma günleri gönderdiğinde Roni’yle mutlaka bir mini WhatsApp sohbeti olurdu aramızda. Şimdi dönüp onları tek tek okuyorum yüzümde bir gülümsemeyle. Sanıyorum zaman zaman yapacağım bu işi… 30 Eylül 2022’de “bunlar benim yaşlılık/yaşlanma şiirlerim” diye iki şiir göndermiş, sonrasında da bunu itiyat haline getirmişti. Sorduğumda, “Evet” demişti, “kitaplaştıracağım…”
Roni’nin biçime ve kurala önem vermeyen dağınık bir adam olduğu önyargısını nereden peydahlamış olabilirim? Rintmeşrep hallerinden olabilir mi? Olabilir. Çok olmasa bile ara ara oturduğumuz meyhane masalarındaki hali de katalizör rolü oynamış olabilir bu önyargıda; gözümün önüne izmarit dolu küllüğe bir sigara daha bastıran dumanlar içinde bir Roni görüntüsü geliyor.
Yani nedeni muğlak olsa da yargım kesindi: Roni öyle biriydi.
Serbestiyet’te yazması için aradığımda çok sevindiğini söyledi, tabii biz daha çok sevinmiştik. Bu arada önyargı sürüyordu: Kimbilir neler olacaktı? (Roni, yazılarının düzenli olarak Cumartesi sabahları yayımlanmasını istemiş sonra da eklemişti: “Her Cuma, karanlık basmadan yazılar elinde!..” Dış sesim: “Peki”, iç sesim: “Hay allah, keşke daha ‘gevşek’ bir anlaşma yapsaydık.”)
Sonrası şaşkınlık ve mahcubiyet. Roni hiçbir Cuma günü geceye kalmadı. Benim ona verdiğim “21:00’e kadar” sınırını hiç zorlamadı. Yazılara gelince… Beni orada da mahcubiyet bekliyormuş. ‘Dağınık’ yazılar beklerken ben, şaşkınlık içinde tek bir cümlesine, tek bir kelimesine dokun(a)madığım yazılarla karşılaştım.
Hoşça kal Ronicim; seni yazılarının eşliğinde bana gönderdiğin yaşlılık/yaşlanma şiirlerinle uğurluyorum
Yaprak Gölgeleri
Karşı evin duvarında,
parlayan camlar arasında
dantelli yaprak gölgeleri
siyah beyaz bir film sanki,
sürekli hareket halinde;
kıpır kıpır, koşar adım,
yetişecek gibi bir yere,
aceleymiş gibi işleri.
Uzatıp kafamı penceremden
bağırmak gelir sabahları içimden:
“Hem gidemeyeceksiniz bir yere
hem de geçicisiniz benden bile.”
Son Tren
Bozkırın orta yerinde
diz çöküp toprağa
tren geliyor mu diye
kulak dayamış gibiyim
uzayıp giden raylara…
Gelen kapkara bir tren
hızla önümden geçerken
atlayıp ben de giderim
diye düşünürdüm eskiden,
her neresiyse gittiği yer.
Ses vermiyor şimdiyse raylar.
Sallanan son eller sallanmış,
uçup dağılmış son duman,
ne gelen var, ne giden,
kapanmış bütün garlar,
kalkıp gitmiş son tren.
(28 Ekim 2022)
Serbestiyet ofisi 2023
HALİL BERKTAY:
Ne konuşursak konuşalım, ister anlaşalım ister anlaşmayalım, Roni daima incelikti, kültürdü, nezaketti, zarafetti. Bir başka şair (Turgut Uyar), onun için ve onun ölümü için yazmıştı sanki:
“Çok üşürdük hep üşürdük üşümekti bütün yaşadığımız
Üşürdü ellerimiz aşkımız sonsuz uzun sakallarımız
Tükenir dağınık diriliği kaşıntımızın bir gün
Bir kalır uzun kitaplarda anısı çok üşüdüğümüzün”
ŞENOL KARAKAŞ:
Roni’yi özetle deseniz, devlet düşmanıdır derim. Devletine hayranlık besleyenler o yüzden Roni’nin eylemini ve politikalarını anlayamadılar. Geçtiğimiz aylarda birileri Roni hakkında yine suç duyurusunda bulundu. Türklüğe hakaret ettiğini iddia ettiler. Roni Türklüğe hakaret etmedi, Türk milliyetçilerinin hakaret ettiği ve ezmeye çalıştığı tüm halkların, kimliklerin yanında durdu. Onlarla birlikte ezilmeyi göze aldı, bir TV programında bir generale Kürt köylerinden çekilin dedi, başörtülü kadınların haklarını savundu, Ermenilerin mücadelesinin yanında oldu, İsrail devletine karşı Filistin halkının yanında durdu. Tüm bunları işçi sınıfının devlete karşı mücadelesinin politik ve pratik birliği için yaptı.
Bu topraklarda yetişen ender sosyalistlerdendi. Tony Cliff’ten devlerin omuzlarında yükseliyoruz alıntısını yapmayı seviyordu. Geleneğimizin gücüne gönderme yapıyordu. Ondan o kadar çok şey öğrendik ki… Geleneğe o kadar etkili ve derinlikli katkıları oldu ki… Roni devlete nanik yaparak “Kimi dışlıyorsanız hepimiz oyuz” diyebilmemizi kolaylaştırdı. Aşağıdan sosyalizm geleneğinin sağlam temellere kavuşmasında belirleyici bir rol oynadı. 17 yaşından ölene kadar örgütlü yaşadı. Telefonunu açtığımda “n’oluyo” diye soruşunu, şimdiden o kadar özledim ki.
YILDIZ RAMAZANOĞLU:
2003 yılıydı, düzmece raporlar hazırlanarak Irak’ın işgaline zemin hazırlanmıştı. Orta Doğu’da işgal edilecek ülkeler sıraya konuldu ve Mart ayında Bağdat’a büyük bir saldırı başladı. O yıl Haziran ayında kurulan “Küresel Barış ve Adalet Koalisyonu”nun toplantılarında tanıştım Roni ile. Sevgili arkadaşım Yıldız Önen vasıtasıyla. Bizler koalisyona Mazlum-der, İHH gibi organizasyonların yanında bireysel olarak katılırken, bu inisiyatife Yıldız Önen, Şenol Karakaş ve Roni Margulies gibi birçok değerli arkadaşımız DSİP’i temsilen katılmışlardı. Sayısız eylemde, toplantıda bir araya geldiğimizde ve sonrası sohbetlerimizde ve yazılarında onun, dünya siyaseti, marksizmin tarihi süreçleri ve paradigmaları gibi birçok konudaki derin bilgisine şahit olduk. Çok iyi eğitim almış, iktisat doktorası olan bir düşünce insanıydı.
Roni’yi özel kılan, Türkiye’nin eleştirel aklı devreden çıkaran katı kamplaşmasının bir parçası olmaması, özgürce doğruya doğru eğriye eğri diyebilmesidir ki, bu az bulunan bir kimya. Bağdat vurulurken Galatasaray Lisesi’nin önünde düzenlenen bir mitingde Küresel Bak bileşenlerinin hazırladığı ortak bildiriyi birlikte okumamız en kıymetli anılarımdan. Sonra “Adalet Zemini” inisiyatifinde yer alıp beyin fırtınaları yaşadığımız toplantılarda buluştuk. Roni şairdi aslında, onu en çok şair olarak anmak isterim. Şiir üzerine de yazan, fikir üreten biriydi.
Birgün At Meydanı, Beyrut Kafe’de birlikte konuşmacı olduğumuz bir toplantının ardından, epeyce sohbet etmiştik. ‘Hiç hayal kurma, biz böyle her gün eylemlere gidersek, savaş karşıtlığıyla uğraşırsak, sen hikâye yazamazsın ben de şiir yazamam’ demişti. Yeryüzü İftarları olurdu her Ramazan’da Taksim’de. Farklı eğilimlerden, meşreplerden insanlar olarak buluşur yer sofrası açar ezanı birlikte beklerdik. Bu iftarlarda da görürdüm Roni’yi. Filistin halkına hakkaniyetle yaklaşan Siyonizm karşıtı duruşu ve yazıları ise başlı başına bir çalışma konusudur. Hepimizi barış ve adalet ortak paydasında buluşturabilen nadide insanlardan birini kaybettik. Ruhu şâd olsun.”
***
GÜRBÜZ ÖZALTINLI:
Roni, benim yazılarından tanıdığım bir insan. Önceleri de takip ederdim; Serbestiyet’te başladıktan sonra, hiç birisini atlamadım yazdıklarının. Düşüncelerini çok benimsediğim için mi? Hayır. Elbette muhalif olmanın verdiği yakınlık duygusu da vardır ilgimin arkasında. Fakat beni ona bağlayan asıl şey yazdıklarında bulduğum gösterişsiz samimiyettir sanıyorum. İnsanlığı kurtarma davalarında görmeye alıştığımız hamaset onun dünyasına hiç uğramamıştı. Her zaman gülümseten ince ironisi, insana sabah kahvesinden de iyi geliyordu. Onu okurken, arada bir içimden konuşuyor, şakalaşıyordum. Kontur çıkıp polemik yaparken yakaladığım da oluyordu kendimi. Tavla oynarken birbirini sarakaya alan arkadaşlar gibi….
Bir kere bile yüz yüze dertleşmediğim, birlikte dedikodu yapmadığım, kadeh tokuşturmadığım, telefonunu bile bilmediğim kırk yıllık dostum oldu Roni benim.
Çok acı geldi kaybı. Onu özlememek mümkün değil. Hepimizin başı sağolsun.
YILDIZ ÖNEN:
Roni’nin arkasından yazacağım hiç aklıma gelmezdi. On üç sene önce, bizi yalnız bırakmayacağına söz vermişti. 2010’da Londra’da Chris Harman DSİP adına Roni konuşacaktı. Ben de arkadaş ziyareti için İngiltere’deydim. Anmaya katılmak için Londra’ya gittim. Anmanın yapılacağı SOAS üniversitesine girdim telefon çaldı. Arayan Roni “Ben Londra’ya gelemedim, kısa bir şey hazırladım sen bunu genişletip bir konuşma yaparsın” dedi. Konuşmalardan sonra onu arayıp “Sen Chris gibi bizi erkenden bırakıp gitmeyeceksin değil mi” dediğimde “Sizi asla yalnız bırakmayacağım” cevabını vermişti ve ben bu söze çok güvenmiştim.
Heyhat hayat farklı bir yolda ilerledi. Roni’yi genç yaşta, daha pek çok şey yapabilecekken kaybettik.
Roni için genelde soğuk derler halbuki öyle değildir. Çok sever ama az gösterirdi. Bir yoldaşımız hastaneye kaldırılmıştı, Roni hastane sevmediğinden gelmeyeceğinden emindim. Beşiktaş’a yakın bir yoldaşı aradım “Roni itiraz ederse de al getir, hepimiz buradayız” dedim. Roni geldi, esprilerle ortalığı yumuşatmaya çalıştı. Bir ara yanıma geldiğinde elime bir şey sıkıştırdı. Kehribar bir yüzük (en çok kehribar sevdiğimi bilirdi). Dün gece saatlerce fotoğraflarına bakarak geçirdim. Savaş karşıtı hareket, Irak’ta Savaşa Hayır Koordinasyonu, Küresel BAK, İklim krizine karşı hareket KEG, Darbelere karşı 70 Milyon Adım Koalisyonu, Meclise Baskın Oran Gerek kampanyası, Yetmez Ama Evet, Çözüme Evet, Irkçılığa ve Milliyetçiliğe Hayır, Hrant Dink anmaları, Filistin ile dayanışma eylemleri daha nice mücadelede omuz omuza mücadele ettiğim bir yoldaşa veda etmek çok zor.
DSİP’e, Türkiye siyasetine çok şey kattı. 1990’ların sonunda dünyada büyüyen antikapitalist hareketi bize anlatan neler yapmamız gerektiğini gösteren o oldu. Prag’daki gösteriler sonrası Türkiye’ye gelip bize heyecanla antikapitalist hareketi anlatışı, biz de bir şeyler yapmalıyız deyişi hâlâ aklımda.
Ne Türklük ne Yahudi dindarlığı ona göre değildi. Her zaman ezilenlerin yanında yer alınması gerektiğini savundu. Kemalizm, ulusalcılık, militarizm en çok karşı çıktığı başlıklardı. İsminin Roni olmasından dolayı Kürt sanmalarına çok sevinmişti. Taraf yazarlığı, İMC programları sürecinde Diyarbakır’da dolaştığımızda ona gösterilen sevgi onu mutlu etmişti. Kürtlerin mücadelesinin çözümü için elinden geleni yaptı.
Filistinliler ile dayanışmak için İsrail devletine karşı çıkılması gerektiğini anlattığı için Siyonist Yahudiler tarafından pek sevilmezdi. Filistinliler ile dayanışmak isteyen Müslümanlar ile çok iyi anlaşıyordu. Pek çok eylemde beraber yer aldılar.
68 yıla o kadar çok mücadele o kadar yazı sığdırdı ki hangi birini anlatacağımı şaşırdım.
Bir röportajda “Dokuz şiir kitabım var ve Devrimci Sosyalist İşçi Partisi (DSİP) üyesiyim, hayatımda edebiyat ve siyaset dışında pek bir şeyle çok fazla ilgilenmedim” diyerek hayata bakışını çok net dile getirmişti. Onun için devrimcilik ve şiir vazgeçilmezdi ama dediği gibi önce komitacı sonra şairdi. Bu dünyanın işçi sınıfı tarafından tüm ezilenlerin lehine değiştirilebileceğine, sosyalist devrime inanıyordu ve bunun için son güne kadar mücadele etmeyi bırakmadı.
***
NURAY MERT:
“Ben ayrıca bir yazı yazmayı düşünüyorum. Ama sizin vasıtanizla da Roni’yi anmak isterim. Biz bazen hiç anlaşamaz, bazen çok anlasirdik. Tam anlamı ile ‘nevi şahsına munhasir’ tabir edilen biriydi. Onu şimdiden çok özledim.”
***
ZEYNEP TANBAY:
Roni’yle tanışıklığımız çok uzun yıllar önce, tam ne zaman ve nasıl hatırlamıyorum. Ama ortak konumuz hep bu memleketin hâli oldu. Eşitlik, özgürlük, demokrasi, barış, hak, hukuk, adalet arayışlarından birinde tanıştık mutlaka. Hep beraber yürüdük, “Savaşa Hayır” derken de “Barışa Söz Ver” derken de yan yanaydık. Lice’ye Ceylan Önkol’a beraber giderken, 24 Nisan’da “Bu acı BİZİM Bu yas HEPİMİZİN” diyerek Taksim meydanında otururken, Uğur Kaymaz için barış zinciri oluştururken, “Roboskî için Adalet” isterken, “Darbelere Karşı 70 Milyon Adım” atarken hep beraber, hep yan yana olduk. Kâh “Özür diliyorum” diye haykırdık, kâh “Hrant için Adalet için” diye, kâh “Hepimiz Ermeni” olduk, kâh “Kürtçe Dersi”nde öğrenci…
Roni gerçek bir mücadele insanıydı, hep ötekinin hakkını savundu. Son nefesine kadar. Ve bir yazar ve şair olarak, son sözüne kadar.
Onca yol yürüdük, onca mücadele verdik yıllarca, çok heyecanlı, çok umutvar, ama çok kısa sürdü sanki Sevgili Roni. Elimde 2015’te hediye ettiğin toplu şiirlerinin olduğu kitabın kaldı, Telgrafçiçeği…
Dümensuyu
Yüklenip küreklere götürdüğümüz bir teknenin
dümensuyu gibi hayatlarımız ardımız sıra:
uzaklaştıkça parlayan hışırtılı bembeyaz bir köpük.
Çok çarpıcı. Ve çok kısa.
***
UFUK URAS:
Roni, önce kendi mahallesine ayna tutabilen nadir insanlardandı.Tutucu bir dünyada haliyle kifayetsiz muhterislerin hedefinde olmak umurunda bile değildi. Şair, yazar ve siyasi kimliğiyle darbelere, militarizme, ulusalcılığa karşı kararlı enternasyonalist tutumu ona mobbing yapmak isteyenleri çıldırtırdı.
Holokost hafızasına sahip 80li yaşlardaki sevgili annesi ve teyzesinin yanında yapılan alçakça saldırıyla ailesinin uğradığı dehşet yüzünden Roni’nin çok üzüldüğünü bilirim ama bu onun antisemitizme ve Baasçılığa karşı tutumunu daha da pekiştirmişti.
Sevgili dostumla uzun sohbetlerimizi özlemle anacağım.
***
BEKİR BERAT ÖZİPEK:
Gerçekten de “tüm hayatlar eksik, tüm ölümler vakitsiz.” Hastalığının seyrini bildiğim halde hazırlıksız yakalanmamın da sebebi buydu galiba. Son konuşmamızda “kötüyüm be” dediğinde de konduramamıştım. Bir şekilde atlatacaktı ve beraber kahve içip sohbet edecektik. Konuşacak çok şey birikmişti. Trokçizmden liberalizme uzun bir yol vardı ve ideolojik atışmalarla muzip sataşmaların eksik olmadığı bir sohbet ona da iyi gelir diye düşünmüştüm.
Siyasette zaman zaman karşılıklı olarak yanlış yerde durduğumuzu düşünsek de ona duyduğum muhabbet bitmedi. Çünkü mültecilerden söz eden son yazısına yansıyan öfke ve adalet duygusu çok daha önemliydi.
Doğru bildiğini herkese karşı dile getirdiğine defalarca şahit olduğum cesur, mert, aksi ve huysuz bir adamdı o. Soyadı inci anlamına geliyordu ve içindeki marguliesi herkes fark etmedi.
Allah rahmet eylesin.
***
YAŞAR SÖKMENSÜER:
Üzgünüm, sabır, onunla güzel dostluğunuzdan teselliler dilerim.
Haksızlığa, adaletsizliğe, eşitsizliğe, faşizme, ırkçılığa, ayrımcılığa karşı rengârenk, adil, özgür bir hayatı savunan yazılarıyla hatırlıyorum hep. Yüz yıl önce ezilenlerin ezenlere karşı düzenlediği bir mitinge dair yazısı da aklımda: “Yirminci yüzyılın başlarında Selanik sokaklarında dağıtılmış bir miting duyurusu. Bildiri beş dilde yazılmış: Türkçe, Fransızca, Rumca, Bulgarca ve İbranice! Demek ki, emekçilerin beş dilde ‘Geçinemiyoruz’ demesi bu topraklarda hem mümkünmüş hem de zaten bir zamanlar yapılıyormuş.”
Ve bugüne çöken dizeleri:
“Anlamsız bir çaba ama, iki dilde yazıyor
ve üç dilde konuşuyorum insanlarla.
Ve olmasa da yanımda duyacak kimse,
üç dilde sayıklayacağım ölüm döşeğimde.” Yaşar Sökmensüner
GÜN ZİLELİ:
Roni’yi 1990 yılının ilk ayı sonunda siyasi mülteci olarak Londra’ya ayak basmamdan kısa süre sonra tanıdım. Köpeğim Şermin’i ülkede bırakmak zorunda kalmıştım ve İngiltere’ye getirtmek istiyordum. İngiltere’nin Tarım Bakanlığı’na Şermin’in işlemleri için başvurmamda çok yardımı olmuştur. Şermin, Londra’ya geldi, altı ay Kennel’de “mecburi ikâmet”te kaldı. Sonra hamile kaldı ve yavrularından birini Roni aldı. Adını da bir şairin köpeğine yakışacak şekilde “Eliot” koydu. Haringey’e, Socialist Workers gazetesininin haftalık sokak satışlarına giderken yanında Eliot’u da götürürdü.
Çok iyi bir şairdi. Şiirlerini her zaman beğeniyle okudum.
Onu iyi bir arkadaş, iyi bir şair olarak hatırlayacağım.
Sosyal medyada Roni’yi hedef alan ulusalcı ve anti-semitist nefret söylemi sahiplerinin kateşizminin, onun insanî ve edebî özellikleri yanında zerre kadar kıymet-i harbiyesinin olmadığını da belirtmeden geçmeyeyim bu arada.
***
ALEX CALLINICOS:
Sevgili yoldaşım ve dostum, Türkiyeli devrimci sosyalist, şair, yazar ve aktivist Ronnie Margulies’in uzun bir hastalığın ardından vefat ettiğini öğrendiğimde yıkıldım.
Birkaç yıl önce kızımla birlikte.
Spinoza şöyle yazmıştı: “Özgür bir insan ölümden başka bir şey düşünmez ve onun bilgeliği ölüm üzerine değil, yaşam üzerine bir meditasyondur.” Spinoza’dan alıntı yapmamın bir nedeni de birkaç ay önceki son sohbetimizin onun hakkında olmasıydı. Ronnie de onun gibi bir Sefarad Yahudisiydi – İstanbul’da yaşayan son Sefaradlardan biriydi – ve Amsterdam’daki Sefarad cemaatine meydan okumuştu. Ronnie melankoliye yatkın olmasına rağmen hayatı seviyor ve dolu dolu yaşıyordu. Daha neşeli olmasına rağmen, ben de onun ironi zevkini paylaşıyordum. Aynı kuşaktan SWP aktivistleriydik, Tony Cliff ve Doğan Tarkan gibi iki müthiş akıl hocasıyla birlikte çalışıyorduk.
Aynı zamanda Ronnie ve ben Doğu Akdenizli bir geçmişi paylaşıyorduk. Büyükbabam İstanbul’da Robert Kolej’de okumuş ve diğer akrabaları da orada çalışmıştı. Ronnie’nin dairesi topladığı geç Osmanlı ve erken Cumhuriyet dönemi eserleriyle doluydu, bunların arasında benim uzak bir amcam tarafından düzenlenmiş bir fatura bulmuştu. Ama bizi birbirimize bağlayan şey her zaman siyaset, aynı devrimci yolculukta birlikte seyahat etme duygusu ve birçok beklenmedik dönemeç ve Türk siyasetindeki acaip gelişmeler hakkında durmadan konuşarak, çok fazla rakı içerek ve şehirde bir yerde meze yiyerek aldığımız zevkti (biz Yunanlıların hâlâ bazen söylediğimz gibi Eis Tin Polin).
Vaktinin dolduğunu öğrendiğimden beri Ronnie’nin yüzü, sesi ve özellikle de kahkahası duygularımı dolduruyor. O tüm ailemizin dostuydu, bu yüzden hepimiz sevgiyle veda ediyoruz. Ronnie’nin annesine, kız kardeşine ve Devrimci Sosyalist İşçi Partisi’ndeki (DSİP) yoldaşlarına başsağlığı ve dayanışma diliyoruz.
***
RIDVAN KAYA:
2003’te, ABD’nin Irak’ı işgaline karşı, farklı örgütlerin bir araya geldiği Küresel Barış ve Adalet Koalisyonunda tanışmıştık. Özgür-Der olarak biz de savaşa karşı koalisyonun içindeydik. Kendisini takip ediyor, yazılarını da okuyorduk. Haksöz Haber sitesi için alıntıladığımız yazıları olmuştur. İdeolojik olarak aynı çizgide olmasak da kendisini her zaman, Türkiye’de hiç değilse diyalog kurabileceğimiz, birlikte tartışabileceğimiz bir isim olarak gördüm. Ölümüne çok üzüldüm, daha gençti.
***
SEVAN NİŞANYAN:
Roni Margulies vefat etmiş. Lisede iki sınıf büyüğümdü. Bir kuşağın en parlak, en kültürlü temsilcilerindendi. Türkiye denilen lanetli ülkenin tükettiği değerlerdendir.
***
ÜMİT AKTAŞ:
En son Barış Vakfı’nın toplantısında karşılaşmıştık. Kanserdi. Tedirgindi. Ama bu her zamanki haliydi. Tıpkı göçmen bir kuş gibi. Şiirinde bahsini ettiği gibi o da uçup gitti aramızdan. Aramak istedim hastalığının ağırlaştığını duyunca. İhmalkârlık, her zamanki gibi. Hep aramızda, yaşıyor, yaşayacak zannediyorsun. Ama ölümlüyüz ve eksiliyor hayatın renkleri ağır ağır ve daha da yoksullaşıyor dünya, daha da solgunlaşıyor. Işıklar kararmasa da bir kuş daha çırpmıyor kanatlarını ve “yerli yerinde” değil artık dünya. “Gece bıraktığımız gibi” durmuyor her şey. “Uçup bir kuş geç(se de) çığlıklarla aramızdan.” “Durmadan uçacak gibi uç(arak) güneşe doğru…” Bir “kuşluk vakti” miydi son nefesini verdiğinde? Bilmiyorum. Ama aklımdan çıkmayan o heyecanı hayata dair; bütün bedeniyle konuşması, tartışması, çırpınması, hayatını ortaya koyması haksızlıklara karşı. Irkçılığa, zulme olan nefreti; geleceğe, hayata dair umudu. Dilerim eksilmeyecek bu umut ve dilerim kanatlarını çırpmaktadır o kuş, her “kuşluk vakti”…
***
FATMA AKDOKUR:
Roni Margulies vefat etti; bütün yaratılmışlar gibi. Haberi sevgili yoldaşlarından biri olan arkadaşımız Yıldız Önen verdi. Bir Özbek kadının “ölmeye doğduk!” dediğindeki irkilişime benzer irkildim, mesajı görünce. İşte yine bir iyi insanı uğurluyoruz; yine dünya, yaman çelişkileri zekice esprileriyle dile getirip düşündüren bir insandan eksilerek seyrine devam ediyor. Gerçi yasa bu. Diğer taraftan nice iyilere buyur ediyor hayat. Aksi, zifiri bir umutsuzluk, tutunamama.
Roni Margulies umutsuzluğa kapılmış mıydı diye düşündüm. Çünkü hep gözlerindeki inancı sakınmadan gösterir, coşkulu bir şekilde düşüncelerini paylaşır; sizin o düşüncelere katılacağınızdan çoğu zaman sanki emin gibidir. Ancak artık son zamanlarda (ki bu toplantılar yapılmayalı uzun bir zaman oldu) katılmadığı Adalet Zemini toplantılarını düşününce, sanki bizden/AZ’den ümit kesmiş gibiydi.
İlk kez bir Adalet Zemini toplantısında yüz yüze tanışma fırsatımız olmuştu. Farklı düşünsel yolculuk sahiplerinin, birlikte yürüme vaktinin gelip geçmekte olduğuna inanarak toplaştıkları, “vaz geçmediklerini” gösteren bir buluşma zeminiydi. Ortaklaşılan en temel kavramı merkeze alarak herkes için ve her durumda “adalet” isteğiydi bizimki. Birbirimizi anlama, birbirimizden öğrenme ve sonuçta birlikte harekete, eylem ya da amele geçme çalışmalarının heyecanındaydık. Konuştuk, dinledik, anlattık, anlaşmaya çalıştık. Roni Margulies de oradaki yoldaşlardandı. Tanıyabildiğim kadarıyla düşünsel duruş ve tavrında keskin, kararlı; insan ilişkilerinde naifti. Yazının kıymetini bilen olarak müzakere ve sunumlar yazıya dökülsün isterdi. Hiç yazmaya niyetli değilken, reddedemeyeceğiniz bir muziplikle sizden yazı koparmayı başardığı zamanlar, sözü tutmanın gereği yerine getirilirdi. AltÜst’teki birkaç yazım onun vesilesi ile yayımlanmıştı.
Ortak dertlerimiz vardı; görüşmeler, buluşmalar etrafımızda olup biten adaletsizlik ve hukuksuzluklarla malul bütün bir sistemin ezip madunlaştırdığı insanlar ve her şeyiyle talana maruz dünyamızla ilgiliydi. Ancak bir araya gelmek dahi bir “tehdit”ti artık, malum salgın süreci ile hayattan kopmuş gibi olduk. Buna rağmen başta göçmenlerle dayanışma olmak üzere farklı konferans ve toplantılarda hep önde görünüyordu, Roni Margulies.
Yıllar önce Adalet Zemini’nin düzenlediği basın açıklamalarında*** ve çeşitli toplantılarda buluştuğumuz gibi en son Barış Vakfı’nın bir salon toplantısında karşılaştık. Yaptığı kısa değerlendirme ve sorduğu soru ile düşünsel dinamikliği yerinde görünse de biraz zayıflamış; son şiirlerinin ana teması nerdeyse hep yaşlılık olan bir şairin*** mısralarının rengine bürünmüş gibi görünmüştü, gözüme. Oysa hasta imiş. Geç öğrendim; bir arayalım, ziyaret edelim derken hayatta “erteleme”nin ne büyük bir kayıp olduğunu, “gemiden indiği” haberi ile tekrar tecrübe ettim. Uğurlar ola; yeryüzündeki bütün ayrımcılık, ırkçılık ve adaletsizliklere karşı din, dil, ırk, sınır ve sınıf farkı gözetmeden vermeye çalıştığın örnek mücadelenin şahidiyim. Selam ve dua ile.
***
CİHAN AKTAŞ:
“Kelimelerine sadık bir şair, bir aktivistti Roni Margulies. Adalet arayışı konusunda olsun, savaş karşıtlığı konusunda olsun, samimiyetini hep korudu. Ezilenlerin, hakkı gasp edilenlerin sesine sağır olmadı hiç. Boşluğu hissedilecek.”
***
Notları derleyen: Gülsüm Ekinci
Fotoğraflar Yıldız Önen’in arşivinden alınmıştır. Kendisine teşekkür ederiz.