Anayasa Mahkemesi başkanlığına yeniden Zühtü Arslan seçildi. İktidara yakın bilinen İrfan Fidan kaybetti. Birçok çevre tarafından sürpriz sayılan bu netice nasıl ortaya çıktı?
Ben 1974 yılında çıkarılan Af Kanunu’ndanAnayasa Mahkemesi sayesinde serbest kalan yüzlerce “fikir tutuklusu”ndan biriyim. Anayasa Mahkemesi 1961 Anayasasıyla hayatımıza girmiş bulunan önemli bir kurum. Aynı zamanda çok sayıda siyasi partiyi kapatan bir mahkemeden söz ediyoruz. Siyaseti etkileyen, toplumsal gelişmeleri etkileyen bu kurum, yıllarca yargı erkinin en üst düzeydeki temsilcisi oldu. Bu kuvvet bazen demokratik siyasete karşı toplum mühendisliğini temsil etti, bazen de tersi oldu; çoğunlukçu siyasetin müdahalelerine karşı hukuk devletini savundu.
AK Parti iktidarı döneminde, özellikle 15 Temmuz darbe girişiminden sonra Anayasa Mahkemesi’nin özerk yapısı değişti. Siyaset yargı üzerinde hegemonya kurdu. Anayasa Mahkemesi başkanının kim olacağı da siyasetin tercihlerine bağlı kılındı.
Başkan Zühtü Arslan’ın görev süresi dolunca yerine kimin seçileceği, daha doğrusu kimin aslında atanacağı ama şeklen seçileceği gündeme geldi. İktidar İrfan Fidan’ı işaret etti.Mahkeme içindeki dengeleri hesaplayan uzmanlar, 10’a 5, 8’e 7 gibi rakamlar sıralıyorve Zühtü Arslan’ın kazanma ihtimali olmadığından söz ediyordu. Ancak ertesi sabah çoğunluk iktidarın adayını seçmedi.
Diğer yargı mensuplarıyla karşılaştırıldığında daha bağımsız bir statüye ve iş güvencesine sahip olan Anayasa Mahkemesi üyeleri, verdikleri kararlar nedeniyle siyasetin baskısından daha az etkileniyor. 12 yıl için seçilen üyelerin bir anlamda dokunulmazlığıvar. Zaman zaman iktidarın beklentilerine zıtkararlar alabiliyorlar. Zaman zaman da iktidarla polemikler yaşanıyor.
Mesela Anayasa Mahkemesi’nin, Toplantı ve Gösteri Yürüyüşleri Kanunu’nun.”Şehirlerarası yollarda gösteri ve yürüyüş yapılamaz” şeklindeki hükmünü iptal etmesi, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’yu kızdırmıştı. Soylu, AYM Başkanı Zühtü Arslan’ı hedef alarak, “O zaman polis koruması almana gerek yok. Bisikletinle işe git gel bakalım” demişti. Zühtü Arslan, Soylu’nun sözlerine, “AYM kararları kutsal metinler değildir, eleştirilebilir. Herhangi bir metni eleştirmek için öncelikle onu okuyup anlamak gerekir” şeklinde karşılık vermişti. Bahçeli ise tepkiyi daha ileri götürerek Anayasa Mahkemesi kapatılmalıdır dedi.
Bu tablo içinde Arslan’ın seçilmesinin siyasi bir anlamı var mı?
Anayasa Mahkemesi’nin kimi kararları iktidarın tepkisine yol açıyor. Geçmişte bu yüzden sert tartışmalar gündeme geldi.
İktidarın başkan adayı diye bilinen Fidan’ın seçilememesi yargının siyasi vesayete bir itirazı olarak görülebilir. Bir tepkisi olarak okunabilir.
Geçmişte Kemalistlerin ve ulusalcıların egemen olduğu kurumda, bugün onların hiçbir gücü ve temsilcisi kalmadı. Yüksek mahkemenin 15 üyesinin tamamı AK Parti iktidarı (4’ü Abdullah Gül tarafından atandı)döneminde bu göreve geldi. Bu nedenle bugünkü iktidarın seçtiği, uygun gördüğüisimler sayılıyorlar. Ancak uygulamada Yüksek mahkemeden zaman zamandemokrasi, çok seslilik, düşünce ve ifade özgürlüğü konusunda duyarlı sayılacak kararlar çıkıyor. İktidarın her dediği olmuyor.
Bazı yorumcular bu seçimin kurum içindeki bir yarıştan kaynaklandığını düşünüyor. Fazla büyütmeye, misyon yüklemeye gerek yoktur diyorlar…
İktidarın adayının seçimi kaybettiği bir gerçek. En etkili yargı kurumu kendi başkanını seçti. İktidar, istediği adayın seçilmesini sağlayamadı. Belki de ilk kez. Bu seçim aynı zamanda, en üst hukuk kurumunun siyasete mesaj vermesidir. “İşimize karışmayın” diyorlar. Fidan’ın Arslan’a yenilmesi bir çatlağa da işaret ediyor olabilir.
Bu farklılaşma, siyasi iktidarın genel çizgisine ve hukuk konusundaki tartışmalı uygulamalarına karşı bir uyarı olarak da okunabilir. Derin anlamı olan ve yeni sonuçlar yaratabilecek bir ilk çıkış da sayılabilir. Bu kez ayrılık, dikkat ederseniz, iktidarın bizzat seçtiği isimlerle iktidar arasındadır. Bu nedenle belki gelecekteki bir yol ayrılığınınhabercisidir. Siyasete karşı hukuk devleti direnişi de denebilir.
Anayasa Mahkemesi’nin duruşu ne gibi sonuçlar yaratabilir?
Yargının siyasetten bağımsızlaşma çabası çok önemli bir durumdur. Son seçimi böyle okumaktan yanayım. Bu gerçeği görmeden, bu çok önemli kurumdaki direnişin değerini anlamadan siyaseti anlamak da kolay değil.
Yargı derken bu sistemin kalbi olan Anayasa Mahkemesi’nden söz ediyoruz. Parti kapatmaktan, yüce divan yargılamaları yapmaya kadar uzanan çok yetkili bir mahkemedeki dengelerin değişebilmesi ihtimalini konuşuyoruz. AYM, siyasetin yanlışlarını, hukuku yok sayan uygulamalarıdaha sıkı denetleyebilir, daha etkin bir hukuk düzeninin kurulması konusunda katkılarda bulunabilir. Unutmayın; önümüzdeki günlerde HDP’nin kapatılması dâvâsının kararını da bu üyeler verecek. Bu kurumun üyeleri, ülkemizin siyasi yol haritasını etkileyecek böyle bir kararın arifesinde bulunuyor.
Tabii ki hayalperest değilim. Bu sistemin normalleşmesi, makul bir hale dönüşmesi için çok emek gerekecek. Anayasa Mahkemesi geçmişte çok tartışmalı kararlara imza attı. Neredeyse parti kapatma mahkemesi gibi çalıştı. Bu tabii ki büyük ölçüde siyasetin de etkisiyle oldu. Şimdiki durum bir farklılaşmaya işaret ediyor. Mahkeme üyelerinin çoğunluğu, bu tercihleriyle,toplumdaki değişim ve yenilenme arayışınınilk işaretlerinden birini vermiş sayılabilir.