Gazeteci Tolga Şardan, T24’teki yazısında Ülkü Ocakları eski Genel Başkanı Sinan Ateş suikastına yol açtığı düşünülen, 15 Mart 2022’de bir kişinin ölümüyle sonuçlanan Mersin’deki olayla ilgili davanın sonuçlandığını duyurdu.
Sinan Ateş’in Ülkü Ocakları genel başkanı olduğu dönemde Ülkü Ocakları Mersin il başkanı olarak görev yapan ve Ateş’e yakınlığıyla bilinen Çağrı Ünel, 15 Mart 2022’de bankamatikten para çektiği sırada Adana’dan gelen Ülkü Ocağı mensubu dört kişinin bıçaklı saldırısına uğramıştı.
Arbede sırasında Ünel’in silahını ateşlemesi sonucu Adana Kadirli’den Ülkü Ocağı mensubu Emrullah Kaplan hayatını kaybetmişti.
Ülkü Ocakları’nda Emrullah Kaplan için Kuran okutuldu
Olayın ardından Ülkü Ocakları’nın tüm şubelerinde Emrullah Kaplan için Kuran okutuldu ve Kaplan’dan şehit diye söz edilen paylaşımlar yapıldı. Tutuklanan Çağrı Ünel’in 2019-2020 arasında Ülkü Ocakları genel başkanlığı yapan Sinan Ateş’e yakınlığı nedeniyle, olayla ilgili paylaşımlarda Sinan Ateş aleyhine mesajlar da yazıldı.
Ateş’in 2020’de MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin isteğiyle görevinden ayrılması sonrasında sosyal medyada hakkında “’FETÖ’ bağlantılı” olduğu ve MHP’nin lideri olma hevesine kapıldığı iddiaları ortaya atılmıştı. Ateş’in görevden alınmasında bu iddiaların da payı olduğu söyleniyor.
Çağrı Ünel ise Ateş’e destek veren paylaşımlar yapmaya devam ediyor ve kendi düğünü de dahil olmak üzere farklı ortamlarda Ateş’le beraber çekilmiş birçok fotoğrafını sosyal medyadan paylaşıyordu.
Ülkü Ocakları Genel Başkanı Yıldırım: “Bu alçak saldırıyı azmettirenlerden her türlü hesabı soracağız”
O günlerde gazeteci İsmail Saymaz’a konuşan Sinan Ateş, Emrullah Kaplan’ın ölümüyle sonuçlanan olayla ilgili olarak “Çağrı, arkadaşımdır. Benim dönemimde ocak başkanıydı. Bu saldırı aklımızın ucundan geçmezdi. Çok üzüldüm” demişti.
Ateş’in yerine Ülkü Ocakları genel başkanlığına getirilen Ahmet Yiğit Yıldırım, Emrullah Kaplan’ın ölümü için “Bu alçak saldırıyı azmettirip destek olan tüm odaklardan, hukuki süreci de yakından takip ederek her türlü hesabı soracağız” diye konuşmuştu.
Yıldırım, Emrullah Kaplan’ın Adana Kadirli’deki cenazesine de katılmıştı.
Sinan Ateş’ten önceki Ülkü Ocakları Genel Başkanı olan, 27’inci dönem MHP Mersin Milletvekili Olcay Kılavuz da olaydan sonraki günlerde Emrullah Kaplan’ın ailesine taziye ziyareti yaptı ve aileyle birlikte Emrullah Kaplan’ın mezarını ziyaret etti.
Suikastın zanlılarından, eski Ülkü Ocakları Genel Merkez yöneticisi Tolgahan Demirbaş’ın Kılavuz’la aynı evde bulunduğu sırada gözaltına alındığı ortaya çıkmıştı.
“Her iki tarafında bağı olan MHP ile en küçük bir tespit ya da tanımlama yok”
Şardan’ın davayla ilgili detayları aktardığı yazısının ilgili bölümü şöyle:
Eski Mersin Ülkü Ocakları Genel Başkanı Ünel’in yargılandığı dava geçen hafta tamamlandı. Davayı yürüten Mersin 5. Ağır Ceza Mahkemesi, yedi duruşmanın sonunda Ünel’e 10 yıl hapis cezası verdi.
Ne davanın iddianamesinde ne de davanın yargı aşamasında hiçbir yerde Ünel’in siyasi geçmişinin ve saldırganların siyasi kimliğinin yer almadığını belirteyim. Yani, her iki tarafında bağı olan MHP ile en küçük bir tespit ya da tanımlama yok!
Olay, sanki sıradan bir sokak kavgası olarak görüldü. Oysa bu olay; aylar sonra Ankara’da çok daha büyük bir olayın işaret fişeği oldu. Olanı biteni işin içindeki herkes gayet net biçimde biliyor halbuki.
Gelelim, mahkeme heyetinin kararını açıkladığı son duruşmada yaşananlara.
Olayda yaşamını yitiren Emrullah Kaplan’ın yakınları Ünel’in, “en ağır şekilde cezalandırılmasını ve adaletin tecelli etmesini” talep etti.
Söz alan Ünel’in avukatı Halil Demir ise son savunmasında olayın içindeki isimlerden sanık Nurullah Saraç için şu değerlendirmeyi yaptı:
“(…) Nurullah’ın beyanının gerçeğe aykırı olduğunu yazılı beyanlarımıza belirttik. Müvekkilime yapılan saldırıda hayatın olağan akışı içerisinde bağımsız bir zaman dilimi yaratmamıştır. Şahıslar ilk müvekkile vurduktan sonra müvekkil yere düşmüş, şahıslar organize olarak müvekkilin olduğu yere gelmişlerdir.
HTS kayıtlarında da kimin nerede duracağı belirtilmiştir. Her ne kadar gezmeye geldiklerini belirtmişler ise de, tiyatrodan ibarettir. Müvekkilimde silahın olduğu belirtildiği anda herkes kaçmıştır. Müvekkilim bağımsız zaman dilimi yaratmıştır. Müvekkilin bu şahısları tanısaydı, silahını çekerek etrafındaki kişileri ateş ederdi. Müvekkilim olayda şok olmuş ancak şahıslar tekrar geri gelmişlerdir.
Geri gelenlerin birisi de Emrullah’tır. Görüntülerde Emrullah’ın devamlı surette yumruk attığı görülmektedir. Özgür, beyanında silahı tuttuğunu belirtmiştir. Eğer Selim Anlı’ya silah doğrultulmuş ise arkasındaki ve önündeki kişiyi nasıl vurabilir? Müvekkilimin tek başına bağımsız bir eylem gerçekleştirmesi söz konusu değildir. Karşı taraf ikrar etmektedir. Bu hususlar nazara alındığında müvekkilimin iradesi ile gerçekleştirdiği eylem söz konusu olamaz. Müvekkilim bu kişileri tanımamaktadır. Hüseyin Coşkun maktulü eyleme sürüklemiştir, sanıklar doğruları söylemekten mahkemede kaçmıştır. (…)”
Ünel’in diğer avukatı Özgür Akdağ ise özetle şöyle dedi:
“(…) Müvekkilim yaşam hakkına yönelik saldırıya karşı refleks geliştirmiştir. Nurullah yönünden saldırı ve savunma eşzamanlı değildir. Emrullah ve Selim açısından bakıldığında zaman eşzamanlıdır. Görüntülerden görüldüğü üzere müvekkilim kaçmak istese de kaçamaz, bu nedenle savunma zorunludur.
Müvekkilin olayda hedef seçme imkânı yoktur. Silah elinde bir yanda darbe yemektedir. Kolunun kontrolü kendisinde değildir. Bu nedenle hedef gözeterek kastının olduğu ortaya koyulamamaktadır. Taksirle patlayan bir silah vardır. Ortada oran orantı noktasında silahların eşitliğine ilişkin dosyaya emsal kararları sunmuştur. Saldırıya uğradığı zaman müvekkilim birebir karşılasaydı, karşı taraf haklı olabilirdi. Buradaki denge şurada bulunmaktadır; bire bir değil, birden fazla kişinin saldırısı vardır. Denge müvekkil aleyhine bozulmuştur. Kendisine yapılan saldırıyı defetmek için silahı seçme şansı yoktur. (…)”
Katil zanlısı olarak yargılanan Ünel ise şu değerlendirmeyi yaptı:
“(…) Ben saldırıyı gerçekleştiren şahısların hiçbirisini tanımıyorum. Maktulü tanımıyorum, benim elimden silah almaya çalıştılar. Olay anında bir sürü darbe gerçekleştirdiler. Ben maktulün katili değilim, kendi silahım ile ben ölecektim. Uzun süredir tutukluyum, mağdur oldum. Bakmakla yükümlü olduğum çocuklarım vardır. Ben kamu müteahhidiyim, işimde gücümde bir adamım. Neden adam öldüreyim? Ben böyle bir eylemi gerçekleştirecek bir insan değilim. Karşı taraf mahkemeyi yanıltıcı beyanlarda bulunmakta ve mahkemeden kaçmışlardır. Ben mütalaayı kabul etmiyorum, sanıkların beyanları hayatın olağan akışına aykırıdır. (…)”
10 yıl hapis cezası
Gerek Ünel ve avukatlarının gerekse diğer sanıkların savunmalarını dinleyen mahkeme kararını açıklarken, Ünel’e müebbet hapis cezası verdi. Ancak “Ünel’in suçu kendisine yönelik haksız fiilden kaynaklanan hiddetli ve şiddetli eylemin etkisi altında gerçekleştirdiğini” kabul eden mahkeme, müebbet hapsi 12 yıl hapis cezasına çekti. Ardından da yasadaki indirimi göz önüne alarak eski Mersin Ülkü Ocakları Başkanı’na cinayetten dolayı 10 yıl hapis cezası verdi.
Mahkeme kararında dikkati çeken nokta ise, “Ünel’in suçunu, kendisine yönelik haksız fiilden kaynaklanan hiddetli ve şiddetli eylemin etkisi altında gerçekleştirdiğinin” mahkemece kabul edilmesi oldu. Heyet; müebbet hapsi, 12 yıla indirmeyi, uygun buldu.
Ünel ve avukatlarının nefsi müdafaa savunmasını yeterli görmedi.
Böylesi bir yargılama sonrasında verilen karar, hem olayın içeriği hem de sanık Ünel’in siyasi konumu göz önüne alındığında akıllarda soru işaretine neden oldu şüphesiz.”