Kitabın serüveninden söz eder misiniz?
Laurence-Abensur Hazan adlı Parisli bir kadın, İzmirli bir dostumuza İzmir Yahudi tarihine olan ilgisinden bahseden bir mesaj yazmıştı. Eşim Sarit ile Paris’e gittiğimizde onunla tanışma fırsatımız oldu. ‘Les Dames de Smyrne’ (İzmir’in Kadınları) adını verdiği bir grubun kurucusuydu. Grup üyesi olan kadınların aile kökenleri İzmir ve çevresindeki Turgutlu, Aydın gibi yerleşimlere dayandığı için kendilerine bu ismi vermişlerdi. Kısacası hepsi İzmir’e tutkuluydu. Laurence Abensur-Hazan, Sefarad Jeneolojisi uzmanı ve İzmir Yahudileri üzerine bir araştırmacıdır. İlk görüşmemizden sonra temasta kalmaya devam ettik. Ailesiyle hemen her yıl İzmir’e geliyordu. Bir gün Laurence, İzmir Yahudileri hakkında genel okuru hedefleyen, bol resimli bir kitap hazırlamak istediğinden bahsetti. Ortak bir proje geliştirmeyi teklif etti. Benim İzmirli ailelerin fotoğraf albümlerini dijital olarak sakladığımdan, eşim Sarit’in ise sözlü tarih ve çeşitli araştırmalar yaptığından haberi vardı. Kitabın hedef kitlesini kökenleri hakkında pek bilgi sahibi olmayan genç nesiller olarak belirlemişti. İzmir Yahudi tarihini ve kültürünü genel hatlarıyla ele alan, özellikle insanlara ilginç gelebilecek yönleri ortaya çıkaran bir kitap hayal ediyordu.
İlk etapta çalışmamıza tanışıklığımız olan başka yazarlar almaya karar verdik. ‘Les Dammes de Smyrne’ üyesi, ailesi Aydın kökenli Corinne Denailles gruba ilk katılan oldu. Temasta olduğumuz ‘İzmirYahudileri’(2002) kitabının yazarı Prof. Henri Nahum ve İzmir Yahudi tarihi uzmanı Dr. Siren Bora projemize güçlü bir akademik destek sağlamış oldular. Holokost ve İkinci Dünya Savaşı konularında araştırmalar yapan Metin Delevi, savaşlar konusunda bir makale yazmayı kabul etti. Türkiye’de Judeo-Espanyol dili üzerine bir çalışma yapmış olan genç Alman akademisyen Dr. Carolina Spiegel de projemize katıldı. ‘İzmir Sefarad Mutfağı’yazarlarından Jinet Sidi Sarfati ve edebiyat incelemeleriyle tanınan Sarit’in ablası, yazar Raşel Rakella Asal ile birlikte ekibimizi tamamladık. Ben İzmir’de Judeo-Espanyol basını ile ilgili bir yazı yazmaya karar verdim. Sarit ise İzmir’deki sosyal kurumlar ve geleneklerle ilgili makaleleri üstüne aldı. Kitabın bölümlerini saptamada Siren Bora çok destek verdi. Fransızca makalelerin Türkçeye çevrilmesi ve kontrolü uzun süren zahmetli bir süreçti. Bu konuda yazarlarla iletişimi sağlayan, yazıları tekrar tekrar elden geçiren Sarit’e çok iş düştü. Çalışmalar devam ederken ne yazık ki değerli Prof. Henri Nahum’u kaybettik. Ona olan saygı ve sevgimizi kitabı ona adayarak göstermek istedik.
Fotoğraflara çok önem verdik. Kendi dijital arşivimde biriktirdiğim, ayrıca yazar arkadaşlardan gelen fotoğraf ve belgeleri bir havuzda toplamak, gerekli düzeltme ve seçimleri yapmak benim görevimdi. Sarit ise Gözlem Yayınevi editörü Gila Erbeş ve Siren Bora ile birlikte kitabın editörlerinden biriydi. Tercümelerin kontrolü, yurtdışındaki yazarların doğru bilgiye ulaşması ve varsa eksiklerinin tamamlanmasından sorumluydu. Bütün bu çalışmalar dört, beş yıl kadar sürdü. Elbette hepimizin günlük hayatta farklı görevleri olması da bu süreyi uzattı. Çalışmalarımız bitmeye yakın tarih profesörü Prof. Aron Rodrigue’in kitabımıza bir önsöz yazmayı kabul etmesi bizleri çok mutlu etti.
Kitaba giriş yazısında da belirttiğiniz gibi, 20. yüzyıl başlarında 40 bin kişilik nüfusa sahip olan İzmir Yahudilerinin nüfusu bugün bin civarına düşmüş durumda. Buna rağmen dünya genelindeki İzmirli Yahudiler, İzmir konusunda oldukça aktif. Bunun çarpıcı bir örneği bu kitap olmakla birlikte diğer bir çarpıcı örneği de ‘İzmir Yahudi Mirası Projesi’. Bu projeyle kitap arasında bağlantı var mı?
Bu kitap ile ‘İzmir Yahudi Mirası Projesi’ arasında organik bir bağ söz konusu değildir. Ancak birbirini destekleyen projelerdir. Her ikisinin de amacı İzmir tarihinde iz bırakmış Yahudilerin mirasını geleceğe taşımak. Eşim Sarit ile birlikte İzmir Yahudileri sözlü tarihi üzerinde çalışıyoruz. Ben ailelerin albümlerini topluyor, fotoğrafları dijital ortama aktarıyor ve onların tarih, kişi isimleri ve varsa hatırasını toplamaya çalışıyorum. Eşim ise sözlü tarih mülakatları yapıp, notlar alıyor. Ayrıca mümkün olduğunca arşivlerde araştırmalar yapıyoruz. Sonra da beraberce bir projede bu bilgileri gün yüzüne çıkarıyoruz. İlk projemiz gönüllü dostlarımız ile birlikte 2012’de yaptığımız ‘Dünden Bugüne İzmir Sefarad Düğünleri’ belgeseli ve ona eşlik eden fotoğraf sergisi oldu.
Nüfusun azalmasına rağmen İzmir Yahudi toplumunun kültürel mirasıyla ilgili çalışmaların son dönemlerde artıyor olmasını neye bağlıyorsunuz?
Bu, köklerini arama isteğinin yalnız Yahudilere mahsus bir akım olduğu kanaatinde değilim. Küreselleşme ile birlikte her birey özüne dönme ihtiyacını duydu. Köklerini aramaya başladı. Ben size İzmir ile ilgili birkaç düşünce ve gözlemimi aktarayım.
İzmir’den göç etmiş veya kökenleri İzmir olan kişiler İzmir aşkı ile yanıp tutuşurlar. Nerede yaşıyor olurlarsa olsunlar hepsi de İzmir’i özlem ile yad ederler. Geçmişte ve bugün İzmir’imizi anlatan çok güzel sıfatlar mevcut: ‘Küçük Paris’, ‘Ege’nin incisi’, ‘güzel İzmir’ gibi… Ancak zaman içinde İzmir’in çehresini eskiye hiçbir değer vermeyerek çok değiştirdik. Bu da mirasımızı reddetmek anlamına geliyor.
Bu kadar küçülen bir toplum olmamıza karşın, tarihi sinagoglarımızda gerekli onarım ve restorasyonları yapmayı ve onları turizm yoluyla tanıtmayı amaçlayan ‘İzmir Yahudi Mirası Projesi’ni başlatma gücümüzü yurtiçi ve yurtdışından konuya ilgili gösteren kurumlara borçluyuz. Havra Sokağı ve çevresindeki dar alanda, birbirine sırt sırta vermiş birçok sinagogun bulunması dünyada eşine rastlanmayan bir durum. Üstelik bunlar Sefarad mimarisinin özelliklerini taşıyan, minberi ortada olan ibadethaneler. Bunlar yalnız Yahudi toplumunun değil, Türkiye ve dünya kültürel mirasının bir parçası. Dolayısıyla bütün dünyanın ilgi odağı olabilecek potansiyele sahip.
Son zamanlarda İzmir Yahudi tarihi hakkında daha derinlemesine araştırmalar yapılmaya başladı. Yeni bilgi ve bulgular ortaya çıktıkça, Kemeraltı bölgesindeki tarihi sinagoglarda geziler ve Sefarad kültür festivalleri düzenlendikçe Yahudi kültürüne duyulan ilgi ve merak artıyor.
İzmir Yahudi toplumunun günümüzdeki en önemli sorunları nelerdir? Bu sorunların çözüm yolları nelerdir?
En önemli sorun nüfusun azalması ve yaşlanması. Hem yurtiçine hem de yurtdışına göçlerin önüne geçmek mümkün olacak mı? Bilemiyorum. Toplumdaki dini ve sosyal hizmetlerin sürdürülmesi, kültürel varlıkların bakımı, gençlere aidiyet kazandırılması gibi konular küçülen toplumun üzerine gittikçe artan bir yük getirecek gibi görünüyor.