Hukukçu Mehmet Ali Başaran’ın yazısı şöyle:
Tarihi bir kırılma noktası teşkil eden 7 Ekim 2023 sonrasının bu topraklardaki en güzel hediyelerinden biri olabilir Filistin İçin Bin Genç.
Başından beri destekleyenlerden biriyim.
“İhtiyar”ların, paslanmış tabelalar altında, üç kuruşluk şahsi kazanımlarını korumak için suskunluğa gömüldüğü, ııı-mııı ettiği bir ortamda sokaklara çıktılar. Ülkede bir intifada rüzgârı estirdiler, estiriyorlar.
Peşi sıra sokağa çıkan Direniş Çadırı, yalnızca İstanbul ve Ankara gibi ana merkezlerde değil Türkiye’nin 30 kadar ilinde eş zamanlı eylemlere girişerek rüzgârı büyüttü.
Bu iki oluşuma göre çok daha eski olan, Filistin için değil bir gençlik ideali için yola çıkmış Muştu Gençlik’i de anmadan geçmemek gerek. Onlar da Filistin direnişine destek için ilk günden bu yana ellerinden geleni yapıyorlar. İrili ufaklı pek çok grup, sayısız insan, bir yerlerde bir şekilde su taşıyorlar bu yangına. Allah razı olsun.
Filistin İçin Bin Genç’in, çekim gücü ve etkisiyle, bayrağı en önde taşıdığını teslim etmek gerek. Ne var ki ciddi bir yanlışa doğru çekilip bir çuval inciri berbat etme riski taşıyorlar bir süredir.
Nedir o yanlış?
Şiddet!
Basın açıklaması, yürüyüş ve eylemlerin en temel vasfı açık, şeffaf ve barışçıl olması. Şiddet kirletir. Bu, egemenlerin de hoşuna gidecek bir tuzağa çekilmek demek.
Bilindiği üzere sivil itaatsizliğin de bariz özelliği şiddet dışı bir eylem olması.
Şiddetsizlik derken meşru müdafaa hakkını yok saymadığımı da bir paranteze iliştireyim. Adı üzerinde: Meşru.
Şu an yeryüzünün en meşru, haklı, güçlü davası olan Filistin davasını Filistin toprakları dışında “şiddet” kullanarak savunmak akıl almaz bir hata olur.
Sözümüzün muazzam bir gücü var. Karşımızda Hitlerle kıyaslanan bir câni var. İsrail, tüm dünya halklarının, artık az çok anladığı üzere ırkçı, faşist, savaş ve soykırım suçlusu, kanla semirmiş bir işgal ve terör devlet.
31 Mayıs’ta Gazze’deki soykırıma yakıt tedarik eden SOCAR adlı firmanın İstanbul’daki merkez binası önündeki eylem doğruydu.
Fakat binanın camlarını yumruklamak, kapısını kırmak, içine girmek doğru değildi. Bunu kabul ve beyan etmek gerek.
Karşımızdakilerin dehşet verici suçların ortağı olması bizim yanlışımızı örtmez. Onlar bizim öğretmenimiz değil.
Halen İsrail’le arasına hak’lı bir mesafe koyamamış, ondan beri olamamış, dahası, soykırım suç ve günahında payı ve vebali olan Türkiye Cumhuriyeti Devletine ait yetkiyi kullanan egemenlerin kurduğu tuzak ayan beyan ortada değil mi?
SOCAR’ın önünde müdahale etmeyip seyretmek suretiyle “yürüyün” diyenler, iki gün sonra, pazar sabahı “şafak operasyonu” ile 13 arkadaşımızı gözaltına aldılar.
Şafak operasyonu, Türkiye’de Filistin davası için seferber olmuş ekipleri bir yerinden “yakalamak” ve “terör” ile ilişkilendirip karalamak için yapılmış bayağının bayağısı, kirli bir oyundu!
Gören de “teröristler kıskıvrak yakalandı” sansın diye tezgahlanmıştı.
Normal prosedür, kamera kayıtlarına bakılıp, mala zarar veren veya başka bir suç işleyen varsa, tespit edilenleri ifadeye çağırmak, ilerleyen süreçte tutuksuz olarak yargılamaktı.
Amaç üzüm yemek değil bağcıyı dövmek ve bütün bağcıları zan altında bırakmak.
Filistin İçin Bin Genç şiddet dışı, barışçıl eylem formunu benimsediğini beyan etmezse, bu “kırma dökme” olayı ve gözaltılar sonrası, destekçilerini tedirginlik içinde bırakacak, eylemlere katılımı zayıflatacaktır.
“Ya yine onlarca insan içinden birileri “istişare kararları” dışına çıkıp şiddete başvurur ve polis şiddetini üzerimize çekerse”, “ya haklıyken kendimizi haksız bir eylemin içinde buluverirsek” , “ya yargıyı üzerimize salmaları için ellerine koz verilirse” diye sormazlar mı?
Toplumsal tabanı genişletmek varken dümeni marjinalleşmeye doğru kırmak da neyin nesi?
Şahsen, şiddet dışı mücadeleyi bir usul olarak benimseyen biriyim. Usul esasa bağlıdır, mâlûm. Bunun doğru olduğuna inanıyorum. Hiç değilse Filistin davasında. Hiç değilse, önümüzde şiddetsiz mücadele için uçsuz bucaksız bir yol varken ve biz bu yolun onda birini bile henüz tüketmemişken.
(Türkiye İsrail’e yakıt taşımaya devam ediyor. Limanlar, hava sahası, konsolosluklar, İncirlik ve Kürecik açık mesela.)
Türkiye toplumu kendi içinde zaten feci halde ötekileştirilmiş. Müslümanlar zaten mezhepti, tarikattı, cemaatti, partiydi, sağcıydı solcuydu şucuydu bucuydu diye derin yarılmalarla bölünmüşken, devlet nifak tohumları ekmiş, milleti parça pinçik etmiş, yapay sınırlar içine sokuşturmuşken bir de üstüne şiddete başvurmak, olacak iş değil.
Aman, diyorum, kendinize de başkalarına da yazık edersiniz.
Amaç Filistin davası, soykırıma dur demek, İsrail belasını def etmek, işgali sonlandırmak ise, her daim olgun davranmalı, kendi kişisel ajandalarımızı, rozetlerimizi bir kenara bırakmalı değil miyiz?
Bizim, toplum olarak zaten devletçilikten, milliyetçilikten, sağcılık ve muhafazakarlıktan kaynaklı arızalarımız var, bize fazlasıyla yeter. Üstüne bir de Sol’un getirdiği arızayı (sorunları şiddetle çözme hastalığını) yüklenmeyelim Allah aşkına!
Sol’dan gelen arkadaşlar devrim hayallerini, örgütçülük mantıklarını Allah rızası için değilse “Filistin Davası” için bir kenara koymalılar.
Aynı şey kendini mücahid olarak gören arkadaşlar için de geçerli. İstişare ve ortak akılla hareket etmeli. Kassam Tugayları mensubu gibi hareket edemezsiniz. Dil farklı, coğrafya farklı, ülke ve şartlar farklı.
Aylar önce, Direniş Çadırı’ndan, tanımadığım birileri sormuşlardı: Eylemlerde yüzümüzü kapatmak istiyoruz, polis izin vermiyor, ne yapalım, diye.
Dedim: Yüzünüz de alnınız gibi açık olmalı, biz açık, şeffaf, barışçıl bir eylem içindeyiz.
Bizim kırmızı çizgilerimiz, sabitelerimiz olmalı. Bunu kamuoyuna beyan etmeli ve sözümüze sadık kalmalı, hakta sebat etmeliyiz. Temiz bir sayfa açarak yazmaya başladığımız hikâyeye aynı titizlikle, başladığımız gibi güzel bir şekilde son vermeliyiz. Geriye hikayeler, hatıralar ve ameller kalacak.
Sözümüzün gücü muazzam, müthiş bir haklılığa sahibiz. Sadece Filistin’de masum ve mazlumları değil, hayatı korumaya talip iyileriz. Ağaçları da hayvanları da, toprağı da, suyu da, geleceği de korumaya ve kollamaya çalışıyor, çağırıyoruz.
Sadece Filistin ülkesinin değil yeryüzünün bize ihtiyacı var.
O sebeple, direnenlere selam, direnişe devam.”
Kaynak: www.hertaraf.com