İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’nun dün akşam (24 Mayıs) katıldığı Habertürk’teki canlı yayının başında yaklaşık 40 dakika süren uzun girişte söyledikleri, kendisinin mevcut siyasi denklemdeki yeri üzerine pek çok şey söylüyor ya da ima ediyordu. İçişleri Bakanı Soylu kendisinin devlet adına ya da en iyimser ifadeyle devletin bir kanadı adına konuştuğunu ima ederken, AK Parti içindeki 2015’ten günümüze uzanan gelişmeler hakkında da daha önce ifade etmediği şeyleri söylemekten çekinmedi.
“Şahsımla alakalı hiçbir şey yok”
Süleyman Soylu konuşmasının başlangıcında şöyle dedi:
“Bir organize suç şüphelisinin, suçlusunun, yıllarca Türkiye’de herkesin bildiği, tanıdığı, hayatının nereden geldiği belli olan bu ismin iftiraları, iddiaları saçmadır. Bu iddialarla muhatap değiliz, diyebilirdik. Bunu doğru bulmuyoruz. Birinci ve ikinci videoda dikkat ederseniz şahsımla alakalı hiçbir şey yok. Hepimiz eski Türkiye’yi biliyoruz. Bir delinin her türlü sapkınlığın içerisinde olan kişinin söylediği ipe sapa gelmez sözler olarak görmedim. Baktım ki, bir eleman ‘speaker’lık yapıyor. Bir sözcülük ortaya koyuyor. İddiaları ve iftiraları tamamen boş olsa da devlete laf ediyor, Türkiye’ye güya kendi adına vesayet ortaya koymaya çalışıyor, ‘güya’ tırnak içinde. Ve herkese ipiniz elimde diyor ve Türkiye’de bir sessizlik hâkim.”
“Son kale”
Soylu’nun bu ilk bölümde sözünü ettiği ‘sessizlik’ epeyce anlamlı. Sözünü ettiği ‘sessizlik’ sadece muhalefete değil tüm Türkiye’ye yani siyasi iktidara, kendi partisi AK Parti’ye de yönelik bir ifade. Soylu bunun devamında ise şöyle diyor:
“Neticede terörle mücadele etmişiz, Türkiye’de suç çeteleriyle mücadele etmişiz darbe vurmuşuz. Uyuşturucu ile mücadele ediyoruz, etmişiz. En önemli yakalamaları, operasyonları yapmış sonuç elde etmişiz. FETÖ ile mücadele ediyoruz. DEAŞ yanı başımızda. Türkiye bunlarla mücadele ederken sanki birileri Türkiye’nin sahayı temizlemesinden ya ürkerek ya da son kaleyi kaptırmamak için bir hamleye gidiyor.”
HDP ile anayasa
İlginç olan, Soylu’nun bu noktada dönüp 2015 yılında yaşananlara dikkat çekmesi. Soylu o günleri şöyle anlatıyor:
“Yıl 2015. Ben Başbakan Yardımcısıyım. AK Parti Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu. Başbakan Davutoğlu. 7 Haziran seçimleri öncesi MYK toplantısında ‘Biz HDP ile anayasa yapabiliriz’ diye bir cümle çıktı ağzından. Hepimiz baktık. Seçim geçtikten sonra AK Parti çoğunluğu elde edemedi, tek başına iktidar kurabilme kabiliyeti oluşmadı. Ya CHP ile ya diğer siyasal partilerle bir araya gelecek. Bugünkü gibi hatırlıyorum. İlk MKYK toplantısında bugün Deva Partisi’nin başkanı Ali Babacan, ‘Bu işlere bakmamalıyız, şu anda ekonomiyi ayakta tutmalıyız’ dedi.
“Dedim ki, ‘Bizim sorumluluğumuz bugün demokrasiyi ayakta tutmak ve hükümeti kimin kurabileceğine ait çabalarımızı gerçekleştirebilmek’. Bu seçim tamamlanmamıştır, kampanya devam etmektedir, dedim. Kasım’da da seçim oldu. Sayın Davutoğlu ve ekibi CHP’yle AK Parti’nin iktidarı için canhıraş mücadele verdiler. Bir kısım arkadaşlarımız bunun doğru olmayacağını, Türk siyasetinin doğasına aykırı olduğunu, Türkiye’yi başka bir tarafa doğru getirebileceğini ortaya koydu.”
“Dert: Erdoğan”
Soylu’nun bu anlatımından aslında sözü nereye getirmek istediği anlaşılıyor. 7 Haziran-1 Kasım arasında yaşanan süreci belirleyen çok kritik bir aktör olduğunu söylemeye çalışıyor. Nitekim konuşmasının devamında şöyle diyor:
“Büyük bir mücadele başladı. Bir taraftan HDP ile anayasa yapabilme kabiliyeti ortaya koyan birisi. Dert Recep Tayyip Erdoğan. Onu külliyede enterne edip hareketsiz halde bırakmak, ABD’nin Avrupa üzerinden uyguladığı politikayı Türkiye’de hâkim kılmak. Bunun doğru olmadığını söyledik.”
“6-7 arkadaş”
Soylu’nun bu ifadesi dönemin başbakanı Davutoğlu’nun HDP ile birlikte yeni anayasa yapma hedefi taşıdığı ve asıl hedefin ise Erdoğan olduğu anlamına geliyor. Kendisi ise buna karşı duruyor. Kendisinin aldığı tutumu ise şu sözlerle anlatıyor:
“Sayın Cumhurbaşkanımızın külliyeye nasıl sıkıştırılmak istendiğini hep beraber gördük. Hakikaten bu meselelerin hangi siyasal sonuçlar doğurduğunu da bütün Türkiye gördü. Ben teşkilat başkanıydım. Sayın Davutoğlu ile çalıştım da. O dönem de çok iyi olmadığımız süreçler yaşadık. Biz 6-7 arkadaş biraraya geldik, ‘bu mesele tehlikeli bir noktaya gidiyor’ dedik. ‘Bunun geri dönüşü olmayacak’ dedik. CHP ile kurulacak koalisyon 1 Kasım’dan sonra butlan oldu. Bir Recep Tayyip Erdoğan varlığı var. Siyaset bilgisi var, Türkiye’de yaptıkları var. Bir de dışarının eliyle onun sıkıştırılmaya çalışıldığı bir süreç var.”
Soylu’nun bu sözleri iki anlama geliyor: Birincisi: CHP ile koalisyonu kendisinin engellediğini söylüyor. İkincisi: Böylece Erdoğan’ın Külliye’de yalnızlaştırılmasını yine kendisinin engellediğini, yani Erdoğan’ın ona borçlu olduğunu…
Soylu, “tehlikenin” böylece bertaraf edilmesinden sonra Ahmet Davutoğlu’nun partiden gönderilmesi operasyonunu da aynı ekibin gerçekleştirdiğini söylüyor ki, bu da Erdoğan’ın borcunun ikiye katlanması anlamına geliyor.
Basit bir operasyon
Tabii bu sözlerin hemen arkasında tüm bu sürecin esas hedefinin ne olduğunu da sözlerine ekliyor:
“Burada hedef Türkiye. Çok basit bir operasyon var; Türkiye’de bugün siyasal istikrarı nasıl sağlıyor? İçeride bir problem gözükmüyor. Dün Cudi’de, Cudi Tenis Turnuvası yapıldı. Kimle sağlıyor? MHP ile Meclis’teki işbirliği ile. Tartışılmayacak siyasi üstünlük var. Başkanlık hükümet sistemi var. Siyasi istikrarsızlık yok.”
Bu sözlerden Soylu’nun içinde yaşadığımız siyasi sistemin ve siyasi istikrarın meydana gelmesinde kendisinin ne kadar hayati bir rol oynadığını anlıyoruz.
Soylu’nun uzun girişinden derlediğimiz bu bölümler bize şunu söylüyor. 2016’dan günümüze yaşanan süreç Türkiye’yi bölünme tehlikesinden uzaklaştırdı. Ayrıca bugün Cumhurbaşkanı Erdoğan liderliğindeki başkanlık sistemine de hayat verdi. “6-7 arkadaşıyla birlikte” Türkiye’yi büyük bir ‘felaket’ten kurtaran Soylu, kendisini yalnız hissetmediğini de bir soru üzerine ilave etti.
Soylu’nun kendisini yalnız hissetmemesi anlaşılabilir bir şey. Tabii ki o, Türkiye’yi ‘bu hale’ getirme projesinin bir parçası ve dolayısıyla devlet içinde çok sayıda yol arkadaşına ve kuvvete sahip.
Soylu, aslında TRT’de de Habertürk’te de bu ‘devlet projesi’ni anlatıyor. ‘Devlet’in projesini küçük siyasal-partisel hesaplarla bozmak isteyenlere karşı da elinde kozlar olduğunu laflarının arasına sıkıştırıyor.
Bahçeli’den destek
Başta Cumhurbaşkanı Erdoğan olmak üzere AK Parti’den açık destek bulamayan İçişleri Bakanı’na en net destek ise bugün TBMM’deki grup toplantısında konuşan MHP Lideri Devlet Bahçeli’den geldi. Bahçeli şu sözlerle Soylu’ya bugüne kadar kendi partisinden görmediği bir destek verdi.
“Karambolde siyasi fırsatçılığa kalkışanlar, iki dünyada bunun hesabını vereceklerdir. İkazen diyorum ki, hiç kimse Türkiye Cumhuriyeti İçişleri Bakanı’nın boynuna tasma geçiremeyecek, hiçbir alçağın gücü ve nefesi yetmeyecektir. Hiç kimse, TSK’nın onurlu komuta heyetine çamur atamayacaktır. Terörle mücadelede destan yazan hükümetin, kahraman TSK’nın ve İçişleri Bakanı’nın yalnız olmadığını ifade ediyorum. Konu devletin saygınlığı ve bekasıdır. Herkes yerini bilmek zorundadır. Herkes ağzından çıkanlara dikkat etmekle mükelleftir. Türkiye’nin gündemi video kayıtlarıyla rehin alınamaz, sosyal medya iftiralarıyla ele geçirilemez.”
Bir gece önce gazetecinin ‘Kendinizi yalnız hissediyor musunuz?’ sorusuna bu kez MHP Lideri Bahçeli, Soylu’nun yerine ve belki de ondan daha açık bir cevap vermiş oldu: “Terörle mücadelede destan yazan İçişleri Bakanı’nın yalnız olmadığını ifade ediyorum.”
Aslında Bahçeli’nin kendisine verdiği bu açık destek, Soylu’nun yukarıda özetlemeye çalıştığımız 2015’lerden günümüze uzanan sürece hangi dinamiklerin etkide bulunduğunu da gösteriyor.