2002-2018 yılları arası AK Parti dönemi, Anadolu Üniversitesi Açıköğretim Fakültesi İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük Ders kitabına eklenip İktisat ve İşletme fakültelerinin sınavlarında soruldu.
Konuyla ilgili olarak yazılı açıklama yapan Açıköğretim Fakültesi İnkılap Tarihi ve Atatürkçülük dersi sorumlusu Doç. Dr. Burhan Sayılır, soruların sınavda sorulmasının gerekçesini, güz ve bahar dönemi ders kitaplarında konuların işlenmesiyle açıkladı.
Sözcü gazetesinden Sultan Uçar imzalı haberin ardından sosyal medyada yorum yapan bazı kişiler, yakın tarihin ve halen devam eden iktidarların ders kitaplarına eklenmesinin tarih bilimine aykırı olduğunu çünkü objektif yorumlanamayacağını öne sürdü.
“Mevcut iktidarla ilgili sorular sınavda sorulmamalı”
MEF Üniversitesi Eğitim Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Mustafa Özcan, üzerinde belli bir süre geçmemiş olayların ders kitaplarına konulup, bunlara ilişkin sınavlarda soru sorulmasını doğru bulmadığını söyledi.
Prof. Dr. Özcan’a göre mevcut iktidarla ilgili sorular sınavlarda sorulmamalı. Bu durum kesinlikle pedagojik olarak doğru değil.
“Mevcut iktidarla ilgili soru sorduğunuzda çocuklar kendi düşündüklerini mi söyleyecek yoksa öğretmenlerin beklediğini mi?” diye soran Prof. Özcan, “İnsanlar sosyal olarak kabul edilebilir cevaplar verme eğilimindedir. Çünkü verdiğiniz cevabın sizi zor durumda bırakmasını istemezsiniz. Dolayısıyla yaşayan politikacılar hele de iktidar hakkında soru sormayı pedagojik açıdan doğru bulmuyorum. İnsanlar çekinecekleri için verecekleri cevaplar gerçeği yansıtmayabilir” dedi.
“Günümüzde Atatürkçülüğün ilkeleri konusunda normatif bir ders olamaz”
Konuyla ilgili sorularımızı yanıtlayan Prof. Dr. Halil Berktay, öncelikli olarak İnkılap Tarihi (veya Devrim Tarihi) ve Atatürk İlkeleri dersinin olamayacağını, olmaması gerektiğini öne sürerek şöyle konuştu:
Ne olur? Modern Türkiye tarihi olur, 20. Yüzyıl Cumhuriyet Tarihi olur, ama normatif anlamda Atatürk ilkeleri diye bir ders olmaz, olamaz. Tarih dersi olur amaendoktrinasyon dersi olmaz, ideoloji dersi olmaz. Yani günümüzde nasıl bir zamanlar Sovyetler Birliği’nde yapıldığı gibi Marksizm-Leninizm’in ilkelerini telkin eden normatif bir ders olamazsa, Atatürkçülüğün ilkelerini telkin eden normatif bir ders de olamaz. Dersin kendisi, bu başlıkla ve bu içerikle bilim dışıdır.
“Militanlıkla, partizanlıkla tarih yazılmaz, öğrenilmez”
Berktay sözlerinin devamında çok yakın tarihte, güncellik denecek kadar yakın zamanda yaşanan ve halen de devam eden süreçlerin, belki sadece doktora seviyesindeki özgür tartışma seminerleri dışında, lise ve üniversite lisans düzeyindeki “bilgi transferi” derslerinin ve didaktik, tek-doğrucu ders kitaplarının konusu olmaması gerektiği yolundaki itirazlara katıldığını belirterek şöyle dedi:
Militanlıkla, partizanlıkla, taraf tutmakla ciddi tarih yazılmaz ve öğrenilmez. Düzgün bir tarihçilik ve tarih öğretimi, tarihi olaylarla aranıza bir mesafe koyabilmenizi ve soğukkanlı bakmanızı gerektirir. Bu da genel ortam ve atmosferden bağımsız değildir. Mesele sırf mevcut iktidarın yazması veya yazdırmasından da geniş ve derin bir meseledir. Söz konusu tarihî olaylar hakkında toplumda az çok ortak bir anlayışın; yüzde 100 bir görüş birliği olmasa bile hiç olmazsa şu veya bu döneme nasıl yaklaşılması gerektiği konusunda bir sükûnetin oluşması gerekir. Bu, sadece Türkiye için değil, bütün ülkeler için geçerlidir.
“Trump dönemi küt diye ABD tarih kitaplarına girebilir mi?”
Berktay, dünyadan da örnekler vererek sözlerini sürdürdü:
Bugün Trump dönemi, ideolojisi ve programı, Cumhuriyetçi Parti’yi nasıl kendi çizgisine soktuğu ya da Demokratların ve özel olarak Biden’ın Trump’a karşı tavrı gibi güncel sıcak konular, orta-lise ve ilk lisans yılları düzeyindeki ABD ders kitaplarına küt diye girebilir mi? Ya da yakın zamanda Britanya hanedanını sarsan evlilikler ve sair çekişmeler, küt diye İngiliz orta-lise ve basit üniversite ders kitaplarına girebilir mi? Bu ülkeler, tarihsel olaylardan nasıl söz edilebileceği konusunda bizden çok daha olgun ve ılımlı, çok daha tarafsız ve ötekileştirici olmayan bir dil kullanabildikleri halde, orada bile olamaz, giremez. Girebilmesi için biraz geçmişte kalması, biraz soğuması, daha soğukkanlı bakışların oluşması gerekir.
“Genç insanları, bu tür politik tercih beyanlarına zorlamamak gerekir”
Bugünkü Türkiye’nin ise inanılmaz derecede kutuplaşmış bir toplum olduğunu söyleyen Berktay, şöyle devam etti:
Yurtdışında yaşayan değerli bir bilim insanımızın, yakın zamandaki bir röportajında dediği gibi, ‘biraz sersemlemiş, akli melekelerini yitirmiş bir toplumu’ andırıyoruz. Bu koşullarda, bu kadar yakın tarihin, halen içinde yaşadığımız bir iktidar döneminin ders kitaplarına girmesini, sınavlarda soru olarak sorulmasını abes buluyorum. Genç insanları bu tür politik tercih beyanlarına zorlamamak, maruz bırakmamak gerekir.
“Turgut Özal döneminden sonrasını ders kitaplarına sokmaktan kaçınmak gerekir”
Berktay, sözlerini şöyle tamamladı:
Kanımca, Türkiye’nin güncel tarihini konu alan derslerde ve ders kitaplarında, tekrar edeyim, özgür ve tartışmalı doktora seminerleri bir yana, daha alt seviyelerde, şimdilik en fazla 20.yüzyılın sonuna kadar gelinebilir. Olsa olsa, 12 Eylül 1980 darbesinin ardından, Turgut Özal’la birlikte parlamenter demokrasinin kısmî restorasyonu anlatılabilir. Ondan sonrasını ders kitaplarına sokmaktan kaçınmak gerekir. Yani Türkiye’nin kayıp 10 yılı saydığım 1990’ları dahi ders kitaplarında, arkasında bir toplumsal konsensüs olacak şekilde nasıl yazarız, ben de bilmiyorum doğrusu.
“12 Eylül veya 1990’a kadar olan süreç ders kitaplarında anlatılabilir”
Tarihçi Prof. Dr. Cemil Koçak da “Yakın tarihli olayların tarih derslerinde okutulmasını doğru mudur?” sorusuna ise şu cevabı verdi:
Bence hayır. Bu dönemin tarihini olabildiği kadar yazmak mümkün değil. Bu çok güncel bir mesele. Eğer yakın zamanlara kadar gelmek mümkünse belki 12 Eylül ve 12 Eylül’ün biraz sonrası bir miktar yazılabilir ama ondan sonrası biraz gazete havadisi gibi olur. Öğrenciler açısından çok da uzaklara gitmek de doğru değil. Eskiden Atatürk’ün ölümünden sonrası anlatılmaz, yakın tarihi olanlar dışında geri kalan ne olduğunu bilmezdi. O da eksik bir tutumdu. Onu da yapmamak lazım ama en azından 12 Eylül veya 1990’a kadar olan süreç ders kitaplarında anlatılabilir.
“Yakın tarihli olayların Atatürk ilkeleri dersine eklenmesi uygun değil”
Eğitimci Özgür Bozdoğan, her dersin müfredatının önceden belli olduğunu belirterek, Atatürk ilkelerini gençlere öğretmeyi amaçlayan bir dersin içeriğine yakın tarihteki olayların dahil edilmesinin öğretim programıyla uyuşmadığını savundu.
Bozdoğan, devamında şu eleştiride bulundu:
Tarih biliminin kendi doğası gereği üzerinden belli bir zaman geçmeden ve anlatılacak olayla ilgili çeşitli çalışmalar yapılmadan yakın tarihteki olayların bu şekilde anlatılması tarihin nesnel ve objektif anlatımından çıkar, sübjektif bir anlatımına girer. O an hakim olan ve iktidarda kim var ise onun tarihini ya da istediği tarihi anlatmış olursun. O nedenle yakın tarihin, tarih dersine girerek anlatılması doğru bir yaklaşım değil.
“12 Eylül darbesi, ders kitaplarına girseydi generallerin istediği şekilde anlatılırdı”
Bozdoğan, bu konuda 12 Eylül darbesini örnek vererek şöyle konuştu:
12 Eylül’den hemen sonra 12 Eylül tarih derslerine girerek anlatılsaydı darbeci generallerin istediği şekilde işlenirdi. Ancak şimdi zaman geçtikten sonra 12 Eylül’de yaşanan mağduriyetleri ve haksızlıkları daha net bir şekilde görebiliyoruz. Ondan dolayı halen iktidarda olan bir siyasi partinin ders kitaplarına girebilmesi objektif olarak anlatılması değil, iktidarın kendi istediği şekilde anlatılması sonucunu doğurur. Bu bilimsel olarak da pedagojik olarak da uygun değil.
“Bakılması gereken bilgilerin nesnel ve objektif verilmesi”
Memur-Sen’a bağlı Eğitimciler Birliği Sendikası (Eğitim-Bir-Sen) Konya Üniversite Şube Başkanı Şenol Metin ise sınavda sorulan soruların geçen yıl içeriden ders kitabına girdiğini ve işlendiğini ifade etti.
Şenol Metin şunları kaydetti:
Bir konu müfredata girmişse değerlendirmeye tabi tutulması doğaldır. Konu, Atatürk İlkeleri ve İnkılapları içinde tanımlanmış. Bu programda yer alıp almaması tartışılabilir ama tarihin öğretilirken yakın tarihe yaklaşılarak bilgilerin verilmesi de kabul edilebilir bir durum. Burada bakılması gereken asıl nokta bilgilerin nesnel ve objektif bir şekilde verilmesi. Söz konusu sorularda da bilgiye dayalı soru sorulduğu, yoruma girilmediği görülüyor.
Kaynak: Independent Türkçe