“Ne Suudi Arabistan Veliaht Prensi Muhammed bin Salman ne de Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, bu operasyonları haklı çıkarmak veya rasyonelleştirmek için herhangi bir çaba göstermedi; sadece kişisel sorumluluğu reddettiler. Türkiye Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan ise aksine, Temmuz 2016’daki darbe girişiminden bu yana hem yasal hem de yasadışı yolları kullanarak muhaliflerine karşı açıkça geniş bir küresel ağ oluşturdu.”
The New York Times, Freedom House’un Şubat 2021’de yayımladığı “Sınır Ötesi Baskılar” raporundan bilgiler aktardığı başyazısında bu ilginç ayrıntıyı öre çıkartıyor.
Freedom House’un raporuna göre dünyada 2014 yılından bu yana toplam 608 sınır ötesi baskı olayı yaşandı. Raporda en az 31 devletin, hedef aldığı kişilere ev sahipliği yapan 79 ülkede eylem gerçekleştirdiği bilgisi yer aldı. Sınır ötesi baskı yapan devletler arasında Çin birinci sırayı işgal ediyor, Türkiye ise ikinci sırada yer alıyor.
Raporda Türkiye, “sınır ötesi” baskı uygulamada önde gelen ve özellikle mercek altına alınan altı ülke arasında yer aldı. Baskı politikalarının kapsamı ve şiddeti ile öne çıkan bu devletler Çin, Ruanda, Suudi Arabistan, İran, Rusya ve Türkiye olarak sıralandı.
Freedom House’un tespitlerine göre 2016’daki darbe girişiminden bu yana Türkiye, 17 ülkeden 58 insan kaçırma operasyonu gerçekleştirdi. Raporda bu performans “küresel bir ‘yasadışı iade’ kampanyası” olarak tanımlanıyor. Raporda Türkiye hükümetinin açıkladığı rakamlara da yer veriliyor. Buna göre, 2016’daki darbeye katılan 116 kişi 27 ülkeden Türkiye’ye iade edilmiş.
Raporun kapsadığı 2014 sonrası dönemde “yasadışı iade” sayısı bakımından da “yasadışı iade” operasyonu gerçekleştirilen ülke sayısı bakımından da Türkiye zirvede yer alıyor.
Raporda “Gülen hareketiyle” başlayan “yasadışı iade” operasyonlarının daha sonra Kürtler ve solcular da dahil edilecek şekilde genişletildiği belirtiliyor.
Dış ülkelerde yaşananlardan örnekler
Yasadışı iade operasyonlarında, eylemin gerçekleştirildiği ülkelerde yerel emniyet birimlerinden yetkililerle de iş birliği yapıldığı, şu cümlelerle vurgulanıyor:
“Bu çabalar, söz konusu kişilerin Türk yargısının karşısına çıkarılmasını kolaylaştırmak için Afrika, Avrupa ve Asya ülkelerindeki yerel güvenlik hizmetlerine rüşvet verilmesini ve başka ikna yollarını da içeriyor.”
Raporda, Türkiye’nin yurtdışından insan kaçırma hareketlerinden dolayı ilgili ülke yetkilileriyle Türki yetkililer arasında çıkan tartışmalar da yer alıyor. Böyle bir gerilimin sonunda 2018 yılında Kosova’da istihbarat birimi başkanının istifa ettiği bilgisi paylaşılıyor.
Rapora göre, bu olayda önce Kosova’da yaşayan Türkiyeli 6 öğretmenin oturma izinleri Kosova yetkili makamlarınca kaldırıldı, ardından ulusal güvenliğe tehdit oluşturdukları ilan edildi ve hızla Türkiye diplomatik misyonuna teslim edildi. Ayrıca Türkiye’ye getirilen 6 öğretmenden birinin hedeflenen listede olmadığı, onun aynı adı taşıyan bir başka öğretmen olduğu ve yanlışlıkla Türkiye’ye getirildiği anlatılıyor.
Bazı ülkelerden insan kaçırma operasyonları raporda şöyle yer alıyor:
“Azerbaycan’da yaşananlar klasik adam kaçırma operasyonlarıydı. İnsanlar sokakta zorla araçlara bindirildi ve ardından herhangi bir prosedür işletilmeksizin kendilerini Türkiye’de buldular. Ancak bu operasyonların çoğu, hedef ülkenin kurumlarının yolsuz davranışları ve işbirliği sayesinde gerçekleştirildi. Yerel polis veya güvenlik birimleri, Türk vatandaşlarını kısa bir süre gözaltında tuttuktan sonra tutukladı, ardından gizlice Türk yetkililere teslim etti ve bu kişiler hemen Türk uçaklarıyla Türkiye’ye götürüldü.”
“Moğolistan’da, bir okul müdürünün iadesi girişimi ülke çapında protestoları tetikledi. Okul yöneticisi serbest bırakıldı, olay Moğol hükümetinde krize yol açtı.”
“2018’deki iadelerin ardından Kosova istihbarat dairesinin başkanı istifa etmek zorunda kaldı. Moldova’da da benzer bir dizi yasadışı iadenin ardından, ülkenin istihbarat örgütünün başkanı suçlu bulundu ve operasyona karıştığı için ertelenmiş hapis cezasına çarptırıldı. Son iki vakada, Türk hükümetinin operasyonlar için üst düzey siyasi destek aldığı suçlamaları vardı; ancak bunun yerine istihbarat şefleri suçlandı.”
İnterpol ilişkileri
Raporda, Türkiye’nin darbe girişimi sonrasında İnterpol’un bildirim sistemine 60 bin kişiyi birden yüklemeye çalıştığı, bunun da İnterpol’u “suistimal” etmek anlamına geldiği vurgulandı. Almanya Başbakanı Merkel’in 2017’de Türkiye’nin İnterpol’deki girişimlerini “kabul edilemez” olarak tanımladığı hatırlatıldı. Raporda, İnterpol’den kurumsal bir açıklama yapılmadığı belirtilirken 2019 yılında Romanya’da gerçekleşen bir Türkiye’ye iade davasıyla ilgili şu bilgi veriliyor:
“2019’un Temmuz ayında Türkiye’ye bir iade talebini reddeden Romanya mahkemesinin belgeleri, Interpol’ün, Türkiye’nin darbe teşebbüsüne dayalı taleplerini kuralların ihlali olarak gördüğünü ve bu talepleri geri çevirmek için bir politika oluşturduğunu gösteriyor.”
Raporda yine de İnterpol ihbarları doğrultusunda, Türkiye uyruklu Almanya vatandaşı Doğan Akhanlı ile Türkiye uyruklu İsveç vatandaşı Hamza Yalçın’ın tutuklandığı belirtilerek şu ifadelere yer veriliyor:
“PKK üyesi olmakla suçlanan bu iki kişi, Sırbistan ve Bulgaristan’dan hukuka aykırı olarak sınır dışı edildi. Interpol’ün şeffaf olmaması ve ayrıca küresel sisteme girilen ihbarların, iptal edildikten sonra bile ulusal sistemlerde kalabilmesi nedeniyle, kuruluşun Türkiye’den gelen siyasi güdümlü iade talebi sorunuyla gerçekten ilgilenip ilgilenmediğini belirlemek zor.”