Ana SayfaHaberlerTürk sünniliği Taliban’dan farklı mı?

Türk sünniliği Taliban’dan farklı mı?

Birkaç yıl önce geleneksel İslamı ve yorumlarını incelediği İngilizce kitabı yurtdışında büyük ilgi uyandıran Gökhan Bacık’ın reformcu-rasyonalist İslam yorumlarını ele aldığı yeni kitabı, önümüzdeki haftalarda yine İngilizce olarak yayımlanacak: “Contemporary Rationalist Islam in Turkey: Religious Opposition to Sunni Revival.” Gökhan Bacık’ın Ahval’de kaleme aldığı ve Türk Sünniliğiyle Taliban’ınki arasında ciddi bir fark bulunmadığını savunduğu yazısını okurlarımızla paylaşıyoruz.

Taliban’ın şeriat yorumuna sekülerlerin tepkisi normal. Ancak anlaşılması zor olan Türkiye’deki Sünni bazı çevrelerin tepkisi.

Bir kere şunun altını hemen çizelim: Taliban yeni bir şeriat icat etmedi. Yani Taliban’a özgü bir şeriat yok. Taliban’ın uyguladığı şeriat üç aşağı beş yukarı bildiğimiz şeriat. Sanki Taliban’ın uyguladığının dışında bir şeriat varmış gibi tepkiler bilgisizlikten kaynaklanıyor.

Nitekim, Taliban’ın şeriat yorumu hemen hemen İran ve Suudi Arabistan ile aynı. Bu konuda ikna olmak isteyenler İran Ceza Kanununu okuyabilirler, Suudi Arabistan’daki ceza uygulamalarına bakabilirler.

Ancak burada bir nokta var: Suudi Arabistan’da Hanbeli mezhebine dayalı Vehhabi şeriat tecrübesi var. İran’da ise Şii-Caferi paradigmasına dayalı bir şeriat var. Taliban ile Hanefi mezhebine dayalı bir şeriat devletini görüyoruz. Hanefilik bilindiği üzere Türkiye’de de insanların çoğunun mensup olduğu mezhep. Tabii ki Hanefiliğin Taliban ile şeriat devletine kaynak olması, bu mezhebin tarihsel olarak ılımlı olduğu tezine büyük bir darbe vuracak.

Burada şunun altını çizmeye çalışıyorum: Şeriat denilen şey üç aşağı beş yukarı Taliban’ın uyguladığı şekliyledir. Bu şekliyle de Türkiye’deki Sünni fıkıh ile aynıdır. Sorun ise insanların bunu bilmemesidir.

Şimdi bazı örnekler verelim. Bu örnekleri de Türkiye Sünniliğinin temsilcisi olan başat örneklerden alıyoruz.

Örneğin: Hırsızın cezasını nasıl vereceğiz? Elini kesecek miyiz?

Diyanet İşleri Başkanlığı’nın Kur’an Yolu Tefsiri bize şunu söylüyor.

“Hırsız bu suçu ilk defa işlemişse fakihlerin çoğunluğuna göre sağ eli bileğinden kesilir. Suçun tekrarı halinde verilecek ceza konusunda hukukçular farklı görüşlere sahiptirler: Hz. Ali, Hz. Ömer ve Ebû Hanîfe’ye göre suçu ikinci defa işleyen hırsızı te’dip için hapis ve sopa cezası uygulanır fakat eli veya ayağı kesilmez. Çoğunluğa göre ise ikincisinde sol ayağı kesilir (İbn Âşûr, VI, 192).” [Kur’an Yolu Tefsiri Cilt: 2 Sayfa: 267-269.]

Peki, erkek birden fazla kadınla evlenebilir mi?

Diyanet’in İlmihal 2 şöyle diyor: “İslâm hukukunda bir erkeğin belirli şartlarla birden fazla kadınla evlenmesi mümkündür.” Diyanet’e bağlı kalmayalım. Örneğin İslam’ı yenileme iddiasındaki Said Nursi’ye göre “dörde kadar taaddüd-ü zevcat tabiata, akla, hikmete muvafıktır.”

Peki, dinden çıkanın hayat hakkı var mıdır? Yine Said Nursi’ye bakarsak: “Mürtedin vicdanı tamam bozulduğundan, hayat-ı içtimaiyeye zehir olur. Ondandır ki, ilm-i usûlde mürtedin hakk-ı hayatı yoktur.” (Mesnev-i Nuriye)

Türkiye’de çok tıklanan ve Nurcu akıma yakın olan Sorularlaislamiyet.org bu konuda bizi “aydınlatıyor”: “Maliki, Şafii ve Hanbeli mezhebine göre, mürtedin tövbe etmesi için üç gün mühlet verilmesi vaciptir. Üç günün her birinde kendisine tevbe telkin edilir. Kabul ederse ölümden kurtulur. Şayet bu üç gün içinde tevbe etmezse öldürülür.” (bkz. V. Zuhayli, el-Fıkhu’l-İslamî, 6/187-188)

Peki, kadın dövülür mü?

Bu konuda da Fethullah Gülen’i dinleyelim: “Şimdi ben size sorayım: Bu türlü kademelerle gelinip ulaşılan bir dövmeye hangi akıl ve mantık sahibi itiraz edebilir. Hem yüz kadından birinde böyle bir dövme, müspet tesir icra ederek o kadını yola getirecekse, İslâm dini niçin böyle bir çarenin önünü tıkasın? Bu da terbiye usûl ve metodunun bir parçasıdır.”

Bu listeye yüz tane daha konu eklenebilir. Örneğin, Taliban neden sakal bırakıyor? Sarık takıyor? Bunların hepsi Türkiye Sünniliğinin kutsadığı şeylerdir.

Nitekim, Türkiye Sünniliğinin içkin olarak Hanefi fıkhına dayanan Taliban şeriat yorumuna karşı suskunluğu da bu açıdan ikrar anlamına gelir. “İkindi namazının sünnetinde ön cemaati bir kadın durabilir” denilirse kıyamet koparan tarikat şeyhi, diyanet müftüsü, filanca cemaatin hocaefendisi Taliban konusunda sessiz kalıyor. Bu sessizlik “kabul” anlamına geliyor.

Şimdi teorik bazı tespitler yapalım:

Birincisi, Türkiye Sünniliği ile Taliban fıkhı arasında büyük bir fark yoktur.

İkincisi, fark pratiktedir. Yani kitaplarda “uyumakta” olan Türkiye Sünni fıkhı, uygulayıcı bir güçten mahrumdur.

Burada kritik nokta şudur: Türkiye’de bugün neden hırsızın eli kesilmiyor? Çünkü Türkiye’de seküler hukuk vardır ve bunun kaynağı Osmanlı modernleşmesi artı Kemalizm’dir. Yoksa, Müslüman alimler tarihin bir yerinde İslam fıkhını yeniledikleri için değildir. Yani, bir tarihte fakihler bir araya gelerek “el kesmekten, kadın dövmekten” vaz geçmemiştir. Vaz geçmedikleri için 2021 yılında yazdıklarında hâlâ el kesmek, çok eşlilik, kadın dövmek, kölelik, cariyelik gibi konular zırla gitmektedir.

O yüzden eğer politik şartlar uygun olursa “hadi bakalım kitaplardaki şu fıkhı getirin” denirse varılacak son durak Taliban benzeri bir şeriattır.

Dolayısıyla Müslümanların önünde üç yol bulunuyor:

    Laikliği benimsemek,

    İslam fıkhını yenilemek,

    Sonunda Taliban benzeri bir sonuca ulaşacak Şeriatı olduğu gibi benimsemek.

İslam fıkhını yenilemek mümkün mü sorusuna ise geçen yüz yıla bakarsak “hayır” cevabını verebiliriz. Yüz yıldır İslam fıkhı yenilenmemiştir. “Zaruret prensibi bazı şeylere cevaz verir” yaklaşımı ile kelime oyunları, stratejik oyunlar yapılmıştır. Halbuki zaruret prensibinin esnekliği ile bir hukuk yenilenemez.

Sonuç olarak yazının başındaki soruya cevap verelim: Türkiye’de ana akım Sünni kaynaklardaki şeriat Taliban şeriatı ile üç aşağı beş yukarı aynıdır.

“Ah bu Emevi İslamı” yahut “siyasal İslamcılar yok mu” diye verilen tepkiler de bilgisizlikten kaynaklanıyor. Olup bitenin Emevilerle ilgisi yok. Siyasal İslamcılara laf sokanlar ise onlarla aynı şeriatı içeren kitaplar okuduklarının ama bunu anlamadıklarının farkında bile değiller.

Ahval, 17 Ağustos.

- Advertisment -