Değer Akal’ın DW Türkçe’deki, siyaset ve güvenlik uzmanlarına danışarak hazırladığı “NATO’da değişim beklenirken gözler Türkiye’de” başlıklı haberinin bir bölümü şöyle:
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın Türkiye ekonomisinde yaşanan olumsuz gelişmeler nedeniyle Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin’i kızdırmak, provoke etmek istemeyeceği, bu nedenle NATO’nun genişlemesini frenleyebileceği, düşünce kuruluşlarında tartışılan senaryolar arasında.
“Rusya’nın saldırmak için provokasyona ihtiyaç duymadığını Ukrayna’da çok açık bir şekilde gördük. Hiçbir provokasyon olmadan Ukrayna’ya saldırdılar” diyen Ben Hodges ise, “Ben Ankara’ya güveniyorum. Türkiye iyi bir müttefik ve böyle olmaya devam edecek, Finlandiya ve İsveç’in başvurmaları halinde de üyeliğe kabul edilmesine de destek olacaktır” görüşünü dile getirdi.
“Türkiye Karadeniz bölgesindeki ana müttefikimiz. Bunda zerre şüphe yok” diyen Hodges, şu değerlendirmeyi yaptı:
“Rusya’nın Ukrayna savaşı, Batı’nın, NATO’nun, ABD’nin nihayet Karadeniz bölgesinin ne denli stratejik bir önem taşıdığını fark etmelerini sağladı. Artık Karadeniz için bir strateji geliştirmemizi umut ediyorum ve bu strateji müttefikimiz Türkiye ile ilişkilerimizin onarılmasını kapsamalıdır.”
ABD-Türkiye ilişkileri nasıl etkilenir?
Yaşanan gelişmelerin Türkiye’nin bölgesindeki stratejik önemini artırdığı, NATO’ya yeni üye alımına onay vermesi beklentisinin de Ankara’ya, bu onay karşılığında müttefiklerinden kimi beklentilerinin karşılanması için müzakere kapılarını araladığı aktarılıyor.
Nisan ayında Türkiye-ABD Stratejik Mekanizma görüşmeleri başlatıldı. Dışişleri bakanları düzeyindeki toplantının ise bu ayın ortasında Washington’da yapılması planlanıyor.
Ankara’nın en öncelikle beklentisi ABD’nin, Viper denilen F-16 Block 70’lerin ve Türkiye’nin elindeki mevcut F-16’ların modernizasyonu için 80 adet kit, mühimmat ve yedek parça tedariğine yeşil ışık yakması.
Her iki tarafın da son yıllarda ilişkilerin kötüleşmesine yol açacak hatalar yaptığını söyleyen Ben Hodges, “Derhal F-16’ları Türkiye’ye vermeliyiz. Bunu yapmamamız için tek bir makul bir gerekçe yok. Washington’da kimi itirazlar olduğunu biliyorum ama duygusal değil stratejik olarak hareket etmeliyiz. Büyük zorlukların bulunduğu bölgesinde Türkiye’nin modern ve olası gelişmelere hazırlıklı askeri yetkinliğe sahip olması, Biden yönetimi için bir öncelik olmalıdır” dedi.
İsveç ve Finlandiya, Türkiye için de önemli
Türkiye’nin İsveç ve Finlandiya’nın NATO üyeliğine olumlu bakacağını düşünen bazı uzmanlar, bu iki ülkenin de AB üyesi olduklarına, Ankara’nın da AB ile ilişkilerini normalleştirme arayışında olduğuna işaret ediyorlar.
Ayrıca bugüne kadar NATO’nun “açık kapı” politikasını destekleyen Türkiye’nin, İsveç ve Finlandiya’nın da üyeliğine destek vereceği görüşü ön plana çıkıyor.
“Bloke edileceğini düşünmüyorum”
ODTÜ Uluslararası İlişkiler Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Oktay F. Tanrısever, konuyla ilgili olarak DW Türkçe’nin sorularını yanıtlarken, “Baltık bölgesinde güvenliği artıracağı için, prensipte Türkiye’nin bu üyelikleri destekleyeceğini düşünüyorum” dedi.
Finlandiya ve İsveç’in uzun yıllar boyunca kendilerine has bir güvenlik politikası izlediklerini, bu çerçevede de Türkiye ile güvenlik alanında çok da işbirliği yapmadıklarını hatırlatan Tanrısever, her iki ülkenin NATO üyelik sürecinde sadece Türkiye ile değil bütün müttefik ülkelerle, hem kurumsal hem ikili düzeyde ilişkilerini geliştirmeleri gerekeceğini kaydetti.
Tanrısever, “Bunun, NATO genişlemelerinin doğal bir parçası olduğunu düşünüyorum. Yeni mekanizmaların kurulacağını, diyalog yoluyla Türkiye ile bazı yanlış anlamaların düzeltileceğini, özellikle Finlandiya ile bazı farklılıkların giderilebileceğini, o çerçevede de Türkiye’nin sürece destek vereceğini, bloke etmeyeceğini düşünmüyorum… Ama ihmal edilmiş olunan güvenlik işbirliğinin ve diyaloğunun bu süreç içinde artırılması gerekecektir” diye konuştu.
Farklılıkların işbirliğine engel olmaması gerektiğine ve diplomasi yoluyla yönetilebilecek düzeyde tutulmasının büyük önem taşıdığına vurgu yapan Tanrısever, Türkiye’nin hem ABD gibi NATO üyeleri hem de bölgedeki partner ülkelerle yeni bir güvenlik diyaloğu oluşturmakta olduğuna işaret etti.
Son iki ay içerisinde Türkiye ile bütün NATO müttefikleri arasında çok daha iyi bir diyalog süreci olduğunu aktaran Tanrısever, “Bunlar tabii ki biraz da Rusya’yı dengelemek için oluyor” dedi.
“Rusya büyük risk faktörü”
Rusya’nın oluşturduğu güvenlik risklerini minimize etmekte de Türkiye’nin önemli bir rol oynadığını anlatan Tanrısever, Ukrayna konusunda ABD ve İngiltere ile çok yakın bir diyalog yürütüldüğünü, Almanya ve Fransa ile yakın bir koordinasyon içerisinde bulunulduğunu belirtti. Tanrısever ayrıca Türkiye’nin Polonya ve Romanya gibi bölge ülkeleriyle de özellikle Rusya’nın güvenlik risklerini genişletmesini önlemek için yakın bir diyalog içerisinde olduğunu, Baltıklardan Karadeniz’e, bölge ülkeleri arasındaki işbirliğinin güçlendirilmesinde de, Türkiye’nin kritik bir rol oynadığını vurguladı.
Türkiye için Rusya’nın aslında büyük bir risk faktörü olduğuna işaret eden, Ukrayna’da yaşananların bunu gözler önüne serdiğine dikkat çeken Tanrısever, değerlendirmesini şöyle tamamladı:
“Rusya sadece Türkiye için değil Almanya ve Polonya için de bir risk faktörü ama Türkiye yine de riskleri minimize etmeye çalışıyor ve bölgeye uzak aktörlerden farklı olarak diplomasi kanallarını daha çok kullanmaya çalışıyor. Yoksa Rusya’nın potansiyel olarak yarattığı sorunlara karşı Türkiye ve Batılı müttefikleri arasında genel yaklaşımda büyük bir fark yok. Sadece bölge ülkesi olduğu için riski yönetmeye çalışıyor. Bu da kolay değil tabii ki…”