Türkiye gazetesinin Yılmaz Bilgen imzalı bugünkü manşet haberi şöyle:
Türkiye’nin Suriyeli mültecilerin güvenli geri dönüşüne yönelik girişimleri hızlandı. Fırat Kalkanı, Barış Pınarı ve Zeytin Dalı Harekât bölgelerinde organize sanayi inşa projelerinde büyük aşama kaydedilirken aynı koridorda Katar’ın fonladığı 200 bin konutun saha analizleri yapıldı, proje ihale aşamasında. Şam kanadı ile mülteciler ve terör örgütü PKK koruları başta olmak üzere görüşme trafiği de devam ediyor. Şam’ın PKK işgal hattına yapılacak bir terör operasyonunu kuzey ve doğu (Deir el-Zor, Rakka ve Menbiç) aksından desteklemesini isteyen Türk tarafı, tüm petrol ve gaz alanlarının yeniden Şam’ın kontrolüne geçmesi ve tüm arama, işleme, nakil ve ihraç konusunda destek taahhüdünü de tekrarladı. Bu projeye paralel olarak Esad bölgelerinde de güvenli havzaların oluşturulması iki ülke temsilcileri arasında yapılan görüşmelerin bir diğer konu başlığı. BAE, Suudi Arabistan, Cezayir ve Ürdün’ün Şam-Ankara görüşme trafiğine diplomasi desteğini artırırken bazı liderler, Erdoğan ve Esad arasında doğrudan (telefon) görüşme zemini oluşturma amaçlı girişimlerini sürdürüyor. Türkiye, TSK ve Suriye Millî Ordusu’nun terörden arındırdığı bölgelerle birlikte Esad tarafında şartları olgunlaştırarak önümüzdeki 15-20 aylık dilimde 1,5 milyon mültecinin ülkesine dönüşünü hedefliyor.
Kayıtlar yenilenmeli
Esad rejimi ile başlayan diplomatik görüşme trafiğinde Türkiye’nin öncelikli talebi, resmî nüfus ve tapu kayıtlarının 2011 öncesi baz alınarak yenilenmesi. Zira gösteriler ve ardından başlayan iç savaş döneminde yüzbinlerce Suriyelinin ev ve arazisine Mihrac Ural çetesi, PKK militanları, rejimin yağmacı Şebbiha grupları ve İran’ın bölgeye taşıdığı Şii terör grupları el koydu. Bu durum güvenlik kaygıları ile birlikte geri dönüşlerin önündeki en büyük engel olma özelliği taşıyor. Buna paralel olarak Rakka, Deyrizor, Humus, Şam, Lâzkiye, Türkmendağı, Hama, Tartus ve Haseke’de nüfus kayıtlarının yinelenmesi ve değiştirilemeye çalışılan demografik yapının yeniden Suriye bütünlüğü çerçevesinde ikame edilmesi Türkiye’nin bir diğer talebi. Gazetemizin ulaştığı bilgilere göre ilk temas döneminde Türkiye’nin İdlib dâhil Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı ve Barış Pınarı bölgelerinden çekilmesini şart koşan Esad kanadı bu ön şart ve benzer başlığı revize etti.
Rejim tarafında 700 bin mülteci
Ankara’nın hesabı geri dönüş hâlinde verilecek can ve mal güvenliği teminatı ile 700 bin Suriyelinin döneceği yönünde. Bu konuda atılacak adımlar arasında siyasi, güvenlik konularında alınacak mesafeyi ekonomik işbirliği takip edecek. Türkiye bu aşamada İdlib, Haleb, Lazkiye, Haseke ve Hama hattından ticari ve insani koridorlar açarak mülteci dönüşleri ile birlikte karşılıklı ticaret kanallarını da aktif hale getirecek. Şam-Golan kökenli Abdulkerim Ağa, Türkiye’nin garantör olması ve insanların cezaevine atılmama, işkence görmeme, mallarının iade edilmeyeceğine inanması durumunda en az 700-800 bin kişinin döneceğini söyledi. Suriye Demokratik Türkmen Hareketi Başkanı Ağa, Türkiye, Avrupa, Ürdün ve Lübnan’dan on binlerce Suriyelinin ülkesine dönmek istediğini anlattı.
Savaş öncesine dönülmeli
Türkiye’nin son Şam Büyükelçisi Ömer Önhon, mülteci meselesinin iç siyasetin en önemli gündemi hâline geldiğini hatırlatarak gelinen noktayı şöyle özetledi: Hem Türkiye hem de Suriye bu savaş sürecinden ciddi zarar gördü. Her iki ülke için de 2011 öncesine dönüş kapısının hâlen açık olduğunu düşünüyorum. Belki her şey ilk başta aynı yoğunlukta seyretmeyebilir ancak iki tarafın da birbirine ihtiyacı var. Bu krizin tek mağlubu yok. İstikrar tüm açılardan herkesin çıkarına. Bu aşamada güvenlik birinci unsur. Şayet Suriyeli mülteciler için asgari hayat şartları oluşur insanlar tacize uğramayacağına, öldürülmeyeceğine ya da hapse atılmayacağına inandırılırsa önemli ölçüde döner.
Krizin devamı Rusya ve İran’ın çıkarına
Suriye’deki mevcut durum, Türkiye için olduğu kadar Suriye için de toprak bütünlüğü, terör, ekonomi ve siyasi tehdit hâline dönüştü. Elbette ki bu noktada en önemli unsur PKK terörü. Şam ülkesinin bölünmeye çalışıldığını görüyor. Bu durum aynı oranda Türkiye’yi de etkileyen bir niteliğe sahip. Bu noktada Ankara ve Şam’ın birbirini anlama zorunluluğu var. Krizin devamı ya da büyümesi Rusya ve İran’ın çıkarına. Bu iki devlet de krizi uluslararası bir manivela olarak kullanıyor ve bu durumdan çok boyutlu menfaat sağlamaya çalışıyor. Bu noktada Türkiye’nin pozisyonu çok farklı. Özellikle İran’ın Türkiye-Şam ilişkilerini ciddi anlamda sabote etme potansiyeli var. Tahran’ın sınırlı kaynaklarına rağmen bölge geneline yönelik siyasi-ideolojik emelleri var. Türkiye’nin attığı adımlar önemli ve geleceğe dönük istikrarın zeminin oluşturabilir. Bu noktada BMGK’nın 2254 nolu kararı da bize önemli artılar sunuyor. Tüm tarafların kabul ettiği bu karar geçici mutabakatın ardından kalıcı çözümün temel parametresi olacaktır.