Türkiye’de her yıl binlerce hektar orman alanı çeşitli sebeplerle çıkan yangınlar nedeniyle yok oluyor. DW Türkçe’nin Orman Genel Müdürlüğü’nden edindiği bilgiye göre bu yıl içerisinde Temmuz ayı sonuna kadar çıkan 1722 orman yangınında 2138 hektar alan yandı. 2009-2020 yılları arasında çıkan toplam 29 bin 965 orman yangınında ise 98 bin 950 hektar orman alanı kül oldu.
Son bir haftada başta Antalya olmak üzere birçok ilde çıkan orman yangınlarında ne kadarlık bir alanın zarar gördüğü ise henüz net olarak bilinmiyor. “Olağanüstü bir durum” yaşandığını belirten Orman Genel Müdürlüğü yetkilileri, alan ölçümlerinin “yangınlar bittikten sonra arazi üzerinde” yapılacağını söylüyor.
Peki yangınlar söndürüldükten sonra yanan bu orman alanları yeniden eski haline döndürülebilir mi?
Orman ekosisteminin “sadece ağaçlardan ibaret olmadığını” vurgulayanİstanbul Üniversitesi Cerrahpaşa Orman Fakültesi’nden Prof. Dr. Doğanay Tolunay, ekosistem ve bitki örtüsü bakımından inanılmaz bir tahribatın söz konusu olduğuna dikkat çekiyor.
DW Türkçe’ye değerlendirmelerde bulunan Tolunay, orman yangınlarının çevresel etkilerine dikkat çekerek “Ormanların önemli yaşamsal olan fonksiyonları var. Yangınlarla karbon depolama işlevleri ve bitkiler kesintiye uğradığı için oksijen üretim miktarı azalır. Ayrıca toprağı tutma gibi önemli işlevleri var” diyor.
Bölgedeki önemli sorunlardan biri ise yangın nedeniyle etrafa saçılan kül ve duman. Orman yangınlarından sonra yağış durumuna göre “küllerin taşınmasıyla su kaynaklarına ulaşması” gibi sorunlarla karşılaşılabileceğine dikkati çeken Tolunay, “Kuru havalarda bile rüzgarla birlikte bunlar yerleşim alanlarına taşınıp hava kalitesini bozabilir” uyarısını yapıyor.
“Yangına dayanıklı ağaç dikmek arazi tahribatıdır”
Türkiye’de her orman yangını sonrası “derhal ağaçlandırma” ve “yangına dayanıklı ağaç dikimi” gündeme geliyor. Ancak uzmanlar her iki görüşe de karşı çıkıyor. Hâlâ söndürülme çalışmaları devam eden yangınlardaki ormanların Kızılçam ağaçlarından oluştuğuna dikkat çeken uzmanlar, yerine başta türde fidanların dikilmesiyle “genetik kirlenme”ye yol açılacağını kaydediyor.
Yangın sonrası çalışmalara değinen TEMA Vakfı Genel Müdür Yardımcısı Dr. Hikmet Öztürk, bölgedeki ormanın doğasının korunması için yapılacak çalışmanın “restorasyon çalışması” olması gerektiğini belirtiyor.
DW Türkçe’nin sorularını yanıtlayan Hikmet Öztürk, yanan alanların incelenerek eski kimliklerinin ortaya konulup uygun şekilde revize edilmesi gerektiğini söylüyor. Yanan alanların “özellikleri nedeniyle kendiliğinden çimlenebilir” olduğunu ifade eden Öztürk, yangına dayanıklı ağaçlar, ceviz, zeytin gibi ağaçların dikilmesi açıklamalarına da tepki gösteriyor:
“Yangın sonrası yapılacak çalışmalar bir restorasyon çalışmasıdır. Eski haline getirilmesidir. Yoksa bunun adı arazi tahribatı olur. ‘Yanmasa da kesip zeytin, ceviz dikseniz ne olurdu?’ Bu da arazi tahribatıdır. Bu o alanı orman olmaktan çıkarmak, tarım alanına dönüştürmektir. Yani siz orman alanınızı kaybetmiş, tarım alanınızı çoğaltmış olursunuz. O zaman niye ormanın yandığına üzülüyorsunuz? Yangına dayanıklı ağaç dikmekte yine arazi tahribatıdır. Ayrıca yanmayan ağaç diye bir şey de yok.”
Hemen ağaçlandırmaya girişmek yerine “öncelikle bu yanan alanların koruma altına alınması, ormanın yapısının incelenmesi” gerektiğini belirten Prof. Tolunay da “Ağaçlandırmayı ancak bitki örtüsü oluşturamadığımız yerlerde düşünmek gerekiyor” şeklinde konuşuyor.
“Ekosistem halini alması 50-60 yıllık bir süre alacaktır”
Yangınlar sonrası en çok merak edilen soru yanan ormanların nasıl ve ne kadar sürede eski haline getirileceği. Bu konuda hem Orman Genel Müdürlüğü hem de TEMA Vakfı çalışmalar yapıyor. Ormanların neredeyse tamamının yönetimi devlete ait. Bu nedenle vakıfların da bakanlıklarla koordineli bir şekilde çalışması gerekiyor.
DW Türkçe’ye değerlendirmelerde bulunan uzmanlar, yanan alanların bitki örtüsünün eski haline gelmesinin kısa bir süre alsa da ekosistemin kendini toparlaması için onlarca yıl geçmesi gerektiğini belirtiyor.
Ağaçların oluşması ya da fidan dikmenin “ekosistem oluşması” anlamına gelmediğini söyleyen Prof. Dr. Doğanay Tolunay, “Hayvan türlerinin gelmesi çok daha uzun sürecektir. Ağaçlar en az 20-25 yıl sonra 10 metre boy civarına gelecektir ve yavaş yavaş hayvanlar türleri, kuş türleri sahaya gelecektir. Kızılçam ormanlarının ekosistem halini alması 50-60 yıllık bir süre alacaktır. Ama kızılçam değil de başka bir orman ağacı türünde ekosistem haline gelmesi çok daha uzun, meşe ormanlarında 100 yılı bulabilir” diyor.
Uzmanlara göre ormanın yeniden eski haline getirilmesi sürecinde öncelikle yangının sönmesi ve yanmış olan ağaçların sahadan toplanması gerekiyor. Bu süreçte yapılacak çalışmalarla da alanın özelliklerinin belirlenmesiyle birlikte uygun fidan ve tohumların toplanması sağlanacak.
“Olağanüstü bir durum yaşıyoruz. 50, belki de 100 yıldır böyle bir yangın yaşanmadı” diyen OGM yetkilileri de “Ağaçların türlerine göre farklı yenileme işlemleri yapılıyor. Olağanüstü başka bir durum olmazsa 1 yıl içerisinde ağaçlandırıyoruz” bilgisini veriyor.
Kızılçamın tohumlarının “Nisan-Mayıs aylarında” olgunlaştığının altını çizen TEMA Vakfı Genel Müdür Yardımcısı Dr. Hikmet Öztürk, “Bu mevsimi geçirdik biz. Önümüzdeki yıl toplarsınız. Bu süreçte de tohum ekim zamanı kaçar. Sonraki Ocak-Şubat aylarına kadar bekletmeniz gerekir. Fidanlar mutlaka uygun zaman içinde dikilmeli” ifadelerini kullanıyor.
“Eylül ayında dikeceğiniz fidan tutmaz” diyen uzmanlar başka il veya bölgelerden getirilecek tohumların da bölgedeki ekosistemi bozacağını söylüyor. Uzmanlara göre bu alanlar kendiliğinden de yeşillenebilir. Ancak yine de ağaçlandırma yapılması gerekiyorsa bölgeye uygun fidanların seçilmesi gerekiyor.