İstanbul’da büyük bir deprem beklendiği artık tüm otoritelerce kabul ediliyor; bu konuda bir tartışma yok. Ancak tartışma yapıların nasıl daha güvenilir hale getirileceği ile ilgili. 17 Ağustos 1999 Depremi’nin ardından bu konuda önemli adımlar atıldı. Yasalar çıkarıldı. Kentin birçok yeri şantiye alanına döndü.
Depremin ardından ilk yapılan şey, riskli bölgeleri belirlemek oldu. Bu çalışmalar yerel belediyelerce yapıldı. İstanbul’da en riskli bölgelerin başında Zeytinburnu geliyordu. Ancak yapıların güçlendirilmesi ya da yıkılıp yeniden yapılanması buradan başlamadı; Bostancı’dan başladı.
“Bostancı riskli alan mıydı da dönüşüm buradan başladı?” Bu sorunun sahibi İnşaat Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi Başkanı Nusret Suna. 2011’deki Van Depremi’nin ardından mevcut iktidarın kentsel dönüşümü hayata geçirdiğini anlatan Suna, şöyle devam ediyor:
“Aslında lugatına baktığımızda önemli bir şey. Sağlıklı kentler elde etmek için sağlıklı yapılar yapmak gerekir. Ancak meslek odası olarak bizim ülkemizdeki gibi yapılan bir kentsel dönüşüme karşı çıktık. ‘Rantsal dönüşüm var’ dedik.”
"Üçte birinin yıkılması gerekiyor"
Suna, yaptıkları bu itirazın sebebini ise şöyle açıklıyor: “Dönüşüm parsel bazında ya da bina bazında olmamalı. Ada bazında yapılmalı ve insan odaklı olmalı. Yeni yaşam alanları, yeşil alanlar oluşturulmalı. Alt yapılar iyileştirilmeden o bölgede nüfus yüzde 40 oranında artırılıyor. Kent daha da yaşanmaz bir hale geliyor. Bundan vazgeçilmeli.”
İnşaat Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi Başkanı Nusret Suna
İstanbul’daki yapı stoku ile ilgili kesin bir bilgi yok. 1999 depremi sonrasındaki tahminlere göre, sayı 1 milyon 650 bin civarındaydı. Eski Çevre ve Şehircilik Bakanı Mehmet Özhaseki’ye göre ise şu anda bu sayı 2 milyon civarında. Yine Özhaseki, imar affı çıkmadan önce yaptığı bir açıklamada Türkiye genelinde 20 milyon yapı olduğunu bunların da yüzde 50’sinin risk taşıdığını belirtmişti.
Özhaseki’nin verdiği bilgilere atıfta bulanan Suna, “Bu bilgiler ışığında İstanbul’daki yapı stokunun şu anda 2 milyon olduğu tahmin ediliyor. Kesin bir envanter yok. Türkiye genelinden bir orantılama yaparsak da İstanbul’daki yapıların da yüzde 50’si kaçak, ruhsatsız, iskânsız binalar. Bunları tamamı yıkılacak diye bir şart yok. Ancak yaklaşık 700 bini derhal yıkılması gereken yapılar” diyor. Yani her üçten binadan birinin acilen yıkılması gerekiyor.”
Toplanma alanları AVM oldu
1999 Depremi'nden sonra tespit edilen önemli bilgilerden biri de yeni bir deprem olması durumunda halkın toplanacağı alanlarla ilgiliydi. İstanbul Büyükşehir Belediyesi Deprem ve Doğal Afet Komisyonu verilerine göre 470 deprem toplanma alanı tespit edildi.
Ancak zaman içinde bu alanlar azaldı. Türk Mühendis ve Mimar Odaları Birliği (TMMMOB) İstanbul Koordinasyon Kurulu’nun 2017’de “İstanbul Depreme Hazır mı?” bağlığı ile açıkladığı rapora göre, bu alanların sayısı 77’ye düştü.
Raporda bu bölümle ilgili geçen ifade şöyle: “Torun Center, Anthill, Starcity Outlet Center, Zaman Gazetesi Binası, Ağaoğlu My City, Meydan AVM, Onaltı Dokuz, Ora AVM, Forum İstanbul, Kiptaş Ünalan, DAP Royal Center, TOKİ Avrupa Konutları, Capacity AVM, Çınar Olimpia Park Sitesi, Selenium Plaza gibi birçok yer acil eylem planında deprem toplanma alanı olarak belirtilmiş ancak bugün yapılaşmaya açılmıştır…”
İnşaat Mühendisleri Odası İstanbul Şubesi Başkanı Nusret Suna neler yapılması gerektiğini ise şöyle açıklıyor:
“Hükümetin elinde de bir çalışma yok, binaların envanteri yok. Önce bu çıkarılmalı. Sonra hangileri yıkılacak, hangileri güçlendirilecek belirlenmeli. Yetki tek elde toplanmalı. Bugün bu çalışmaları bakanlığın mı, büyükşehir belediyesinin mi yoksa ilçe belediyesinin yapacağı belirsiz. Bu belirsizlikler giderilmeli.”
Peki vatandaşlar ne yapmalı?
Bir binanın riskli olup olmadığını belirlemek için yapılması gerekenler yönetmeliklerle düzenlenmiş durumda. İlk iş uzman bir mühendislik şirketine başvurmak. Bu işleri de yapan bağımsız mühendislik firmaları mevcut.
İstanbul’da faaliyet gösteren bir şirketin yöneticisi İnşaat Mühendisi Niyazi Parlar, yapılması gerekenleri şöyle anlatıyor:
“Farklı metotlar var. En sağlıklısı binadan beton örnekleri, yani karotlar almak. Bunun nasıl yapılacağı yönetmeliklerle belirli. Örneğin her 400 metrekareden bir örnek almak gerekiyor. Sonra demir numuneleri alınıyor. Bunlar laboratuvar ortamında inceleniyor. Zemin etütleri yapılıyor. Varsa binanın projesi ile sonuç karşılaştırılıyor. Proje yoksa binanın o anki durumuna dair bir röleve yani mevcut durum çıkarılıyor. Buna göre de binanın dayanıklılığı konusunda rapor hazırlanıyor.”
Metrekaresi 15-30 TL
Parlar, işlemin maliyeti hakkında da şu bilgileri veriyor: “100 metrekare bina için bu işlemin metrekare fiyatı 15-30 TL arasında değişiyor. 7-8 katlı bir binanın raporu ise ortalama 1-1.5 ayda çıkıyor. Başka metotlar da var. ATC21-22, Japon İndeks, P25 metotları gibi. Bunlarda anket yapar gibi sorular sorulup cevaplar isteniyor. Örnek almadan, sadece proje üzerinden inceleme yapılıyor. Binanın çöküp çökmeyeceği belirleniyor. Çok sağlam ya da çok riskli binalar için iyi sonuç verebilir. Ancak ara durumdaki binalar için sağlıklı sonuç vermez. Rapor 1-2 saatte belli olur. Fiyatı da metrekare için 1-2 TL arasında değişir.”
Binaların riskli olup olmadığını öğrenmenin bir diğer yolu ise ‘RBTY 2007’ yani Riskli Bina Tanıma Yöntemi. Bu tespiti Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nca akredite mühendislik firmaları tarafından yapılıyor. Bu yöntem çoğunluklu binasını kentsel dönüşüme sokmak, yıkıp yeniden yapmak isteyenlerin tercihi. Böylece devletin sağladığı vergi muafiyeti, kira yardımları gibi ayrıcalıklardan faydalanılıyor. Ancak bu yönteme başvurup da binası ‘riskli’ çıkanlar için geri dönüş olmuyor. Tapuya ‘şerh’ konuluyor ve elektrik, su, doğalgaz kesiliyor. Bu nedenle de bu yöntemi “Binamız güvenli mi değil mi?” diye öğrenmek isteyenlerin değil, “Kentsel dönüşüme sokabilir miyiz?” diyenlerin tercihi oluyor.