Selva Demiralp’ın BBC Türkçe’ye yazdığı makaledeki “Merkez Bankasının ilk kadın başkanı Hafize Gaye Erkan mı oluyor?” başlıklı bölüm şöyle:
“Hafta sonuna doğru merkez bankası başkanı olacak ismin Hafize Gaye Erkan olacağı bilgisi basında yer aldı. Medyaya sızan bilgiler, akıllara durgunluk verecek kadar sıra dışı özgeçmiş bilgilerine işaret etti.
Neydi bu sıra dışı özgeçmiş? H. Gaye Erkan’ın ABD’nin en prestijli okullarından Princeton’dan bir sene içinde finansal mühendislik doktorası aldığı, ABD’nin en genç finans profesörü olduğu gibi göz kamaştırıcı ve çelişkili bazı bilgilerdi bunlar. Biraz araştırıldığında aslı olmadığı görülen ancak Türk kamuoyu için birileri tarafından uygun görülmüş bu yaldızlama yeni merkez bankası başkanı adayı hakkında iyi bir izlenim bırakmadığı gibi bazı soru işaretlerini de beraberinde getiriyor.
Gaye Erkan’ın Princeton diploması şüphesiz göreve gelmesi durumunda yerine geçeceği Şahap Kavcıoğlu’nun özgeçmişinden çok daha parlak bir kariyerin belgesi. Bunun ötesinde bir yaldızlamaya ihtiyacı yoktu. O disiplinde yetişmiş, ABD’de bankacılık sisteminde bizzat çalışmış bir insanın KKM’yi “bir taşla beş kuş vurmak, faiz indirirken enflasyonu da düşürmek” şeklinde yorumlamayacağını ve yüzde 40’lardan devralacağı enflasyonu düşürmek için ortodoks politikaları savunacağını tahmin ediyorum.
Ancak kendisi gelmeden önce paketlenmiş ve yaldızlanmış sahte bilgilerin sunulması, bu çarpıtmaların CEO olarak çalıştığı First Republic Bank’in batış tecrübesini gizleme amaçlı olduğunu düşündürüyor. Bu durum ise çok ihtiyacı olan kredibilite ve samimiyetin önüne geçtiği gibi Şimşek’in devir teslim töreni sırasında altını çizdiği “şeffaflık” ve “tutarlılık” ilkelerine gölge düşürüyor.
Kredibilitesi yüksek, maliyeti düşük çözüm mümkün mü?
Bir tarafta 2018 yılında Mehmet Şimşek’in olaylı bir şekilde görevden uzaklaştırılması tecrübesi var. Diğer yanda Gaye Erkan ile ilgili daha kendisi gelmeden basına servis edilen sahte yaldızlamalar var. Tüm bunların üzerinde ise “faiz düşerse enflasyon düşer” inancı ve “önemsizleştirilmiş” bir merkez bankası var. Bu çerçevede ortodoks politikaların ön şartı olan kredibilite kazanılıp ekonominin yaraları sarılabilir ve asgari maliyetle düzlüğe çıkılabilir mi?
Kredibilitesi zayıf bir ekonomi yönetimi beklenti yönetimi yapamaz. Yani enflasyonu maliyetsiz yoldan düşüremez. Faizi sıkıp ekonomiyi daraltıp bu suretle “acı reçeteyi” yüksek dozda verip enflasyonu düşürmek mümkün. Marifet ise reçetenin dozunu minimumda tutup sahip olduğunuz kredibilite sayesinde beklentileri aşağıya çekebilmek. Bu düşük maliyetli çözümü elde edebilmek için Mehmet Şimşek ve ekibi yeterli kredibiliteyi elde edilebilir mi?
Bu soruların cevapları konusunda çok iyimser değilim.
İktidarın geçtiğimiz haftaya kadar savunduğu ve başarılı bulduğu politikaları sessizce terk edip bir U dönüşü yapması, yapsa da başarılı olması bana çok inandırıcı gelmiyor.
Mecbur kalınıp geçici bir süre için faizlerin yükselmesine izin verilebilir. Ancak uzun soluklu olmayacağı baştan bilinen bu tür bir faiz artışı ödemeler dengesi ile ilgili stresi azaltmak dışında ekonomide oluşan hasara ne kadar deva olur, enflasyon beklentilerini ne kadar düşürür, yatırım iştahını ne kadar yükseltir, merkez bankası rezervlerini ne kadar yerine koyar emin değilim.”