Tıbbın ayrılmaz bileşeni eczacılık, bitkiler başta olmak üzere biyolojik veya hayvansal kökenli maddelerin hammadde olarak kullanıldığı bir “şifalandırma” yöntemi oldu yüzyıllarca. Ve bu özelliği hâlâ sürüyor. Ülkemizde ve yabancı ülke eczacılık okullarında “farmakognozi” adıyla geniş bir konu olarak (bizde anabilim dalı düzeyinde) öğretilir.
Öğrencilerin en “çileli” derslerinden biridir. Çünkü insanlık tarihi kadar eski bu çetrefilli konunun ayrıntılarını öğrenmek ve özümsemek zorundadırlar: İlaçların bitkisel kökenini anlamak için kimyasını, neden ve nasıllarını anlamadan eczacı olunamaz. Teknoloji ne kadar kimyasallaşsa dahi, eczacılık bilimi bitkilerden vazgeçemez. Bilimsel yöntemler yokken, bitkiler “şifalandırma” amacıyla kullanılan tek kaynaktı. Modern eczacılığın büyükbabası sayılan Alman hekim Paracelsus (1493-1541), “Bütün otlaklar, tepeler, dağlar doğal eczanedir” diyerek durumu özetlemişti.
Bugün ise modern tıbbın sunduğu mucize teknolojiye rağmen, bitki kökenli “gıda takviyeleri” (bunlara ilaç denilmiyor) mülti milyarlık bir sanayi. Toplumlarda da bunlara yüksek düzeyde talep var. Konunun “ilaç sanayii” kadar bilimsel titizlikle ele alındığı Almanya’da 2020’de satışlar 2 milyar Euro düzeyindeydi (https://bit.ly/3i17gxQ).
Yüzyıllar önce Osmanlı ülkesinde, şifalı bitkilerle “tedavi” uygulayan sadece 8 darüşşifa vardı: 5 tanesi İstanbul’da, diğerleri Bursa, Edirne, Manisa’daydı. Aynı dönemde Avrupa’da gelişmekte olan “hastahane” tanımından uzaktılar. Bu uzaklık, yüzyıllar içinde hep arttı. Osmanlı’da ilk “askeri” hastane Tophane-i Âmire, kuruluş tarihi bilinmese de 1796’da İstanbul’da faaldi. Batılı anlamda bir tıp okulu olan Tıbhâne-i Âmire, ancak 1827’de açılabildi. İlk sivil tıp okulu Mekteb-i Tıbbiye-i Mülkiye-i Şahane daha da bir 40 yıl gecikmeyle 1867’de… Bu okul, tüm Osmanlı Ülkesi için yılda 20 – 40 öğrenci doktor mezun edebildi. 1874 – 1902 döneminde mezun doktor sayısı 670 olmuştu (https://bit.ly/3G00kIY).
19’uncu yüzyılda bile durum böyleyken, Anadolu’ya en basit düzeyde sağlık hizmeti kaç yüzyıl erişmedi. Tıbbın uğramadığı dönemde kendi kendini tedavi zorunda olan Anadolu halkı için, bitki kökenli “şifalandırma” yöntemlerinden başka seçenek yoktu. Bir çok bitki, deneme-yanılmayla, şifalanmak için kullanıldı. Bilgisi kuşaklar öncesine giden, ailenin kültür mirası olarak aktarılan şifacılık, özellikle kırsal kesimde uygulandı, bugün bile uygulanıyor.
Kırsal kesimde yaşayan “konar göçer” Yörükler, bu yöntemleri büyük anneden çocuğuna, onun çocuğuna, onun da çocuğuna “sözlü bilgi” olarak kuşaklar boyu geliştirip aktardılar. Bugün bu bilgi aktarımı zayıflayarak devam ediyor. Sağlık hizmetlerine ulaşımın artmasıyla “geleneksel şifalandırma” bilgisi kenarda kaldı. Kullanılmayan, yeniden üretilmeyen bu bilgi unutulup kaybolacak.
İşte bu nedenle, Kütahya’nın Simav ilçesine bağlı bir köyde doğan Menekşe Girgin, ona anneannesi ve annesinden miras “şifalandırma” bilgisini kendisinden sonraki kuşaklara aktarmak amacıyla kayda geçirmek istedi. Bilgilerini, iletişim uzmanı Şadan Maraş Öymen’e anlattı ve ortaya bir kitap çıktı: “Yörük Kızından Kadim Şifa Bilgileri.”
Kitapta, bitkilerin “şifalandırma” özellikleri kadar, kentliler için yenilikçi bir yöntem “telkin ve olumlu düşüncenin” de katkısına dair geleneksel bilgiler ve günlük yaşama dair öneriler aktarılıyor.
İlginç bir durum ise, şifalı bitkiler konusunda TBMM düzeyinde bir ilgi oluşması… TBMM’de “Tıbbi ve Aromatik Bitki Çeşitliliğinin Korunmasında, Bunların Üretiminde ve Pazarlanmasında Karşılaşılan Sorunlar ile Alınması Gereken Tedbirlerin Belirlenmesi Amacıyla” bir Meclis Araştırması Komisyonu kuruldu. Raporunu Aralık 2019’da yayınladı (https://bit.ly/3Q7pOJh).
187 sayfalık rapordan şu paragraf, şifalı bitkiler konusunda bundan sonra ne yapılması gerektiğine işaret ediyor:
“Dünya Sağlık Örgütü’ne göre 250 civarında bitki türü güvenli kabul edilmektedir. Bu bitkilerin 182’si Avrupa Farmakopesi’nde [İlaç üretiminde kullanılan etken ve tüm yardımcı maddelerin özellikleriyle bunların nitel ve nicel analiz yöntemlerinin yer aldığı, yasal ve bilimsel olarak uyulması gereken ulusal ve uluslararası kuralları ve yöntemleri içeren resmî kitap] yer almaktadır. Yani monograf halinde bunların tıbbi etkileri, teşhisleri, özellikleri ve tanımlanması farmakopede kayıtlıdır. Ülke olarak Avrupa Farmakopesi’ne tabi olmamıza rağmen 182 drogdan [Doğal maddelerden elde edilen ve tedavi amacıyla kullanılan ilaç ham maddesi] sadece 68’i değerlendirilmektedir. Dolayısıyla değerlendirilemeyen 114 drogun da üzerinde yoğunlaşılması gerekmektedir.” (s.125-126).