Bolu Belediye Başkanı Tanju Özcan geçtiğimiz gün Bolu’da yaşayan yabancıları şehirden göndermek için yeni bir “önlem”e başvuracağını açıkladı:
“Yabancı uyruklu kim varsa abonemiz olan, su fiyatlarına, katı atık ücretlerine başta olmak üzere bazı kalemlerde 10 kat zam yapacağız. Türk vatandaşı ile yabancı uyruklu vatandaş aynı fiyattan suyu kullanamayacak. 10 kat suya, 10 kat katı atık vergisi ücretine zam yapacağız.”
Bolu Belediye Başkanının insani durumla ilgili herhangi bir kaygı duymadığı çok açık ancak hukuken de imkânsız bir amacın peşinde. Çünkü dile getirdiği zammı gerçekten de uygulamaya koyarsa bunun adı ayrımcılık olur ve yasalarda da anayasada da ayrımcılık yasaklanmıştır.
Türkiye Cumhuriyeti anayasasına göre (sadece vatandaşlar değil) herkes eşittir:
“Anayasa Madde 10/1: Herkes, dil, ırk, renk, cinsiyet, siyasi düşünce, felsefi inanç, din, mezhep ve benzeri sebeplerle ayırım gözetilmeksizin kanun önünde eşittir.”
(…)
“Anayasa Madde 10/5: Devlet organları ve idare makamları bütün işlemlerinde (…) kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etmek zorundadırlar.”
Eşitlik ilkesine aykırı her idari tasarrufun meşru bir amacının olması gerekmektedir ve Bolu Belediye Başkanının geri gönderme hayali meşru bir amaç sayılamaz. Popülizmi ve hukuk dışılığı bir idari yönetim tarzı olarak benimsediği anlaşılan Tanju Özcan’ın söz konusu işlemi anayasal sınırlar içinde uygulamaya koyması mümkün değildir. Keyfi, baskı içeren, hukuk dışı tasarruflar ayrımcılık yasağına takılacaktır.
Anayasa’nın beşinci maddesi, eşitlik ilkesi ile ilgili sınırlandırmalarda “meşru amaç” hakkında sarih bir izah içeriyor:
“Devletin temel amaç ve görevleri, Türk milletinin bağımsızlığını ve bütünlüğünü, ülkenin bölünmezliğini, Cumhuriyeti ve demokrasiyi korumak, kişilerin ve toplumun refah, huzur ve mutluluğunu sağlamak; kişinin temel hak ve hürriyetlerini, sosyal hukuk devleti ve adalet ilkeleriyle bağdaşmayacak surette sınırlayan siyasal, ekonomik ve sosyal engelleri kaldırmaya, insanın maddi ve manevi varlığının gelişmesi için gerekli şartları hazırlamaya çalışmaktır.”
Yani; hukuk devleti, demokrasi, sosyal devlet, adalet gibi temel hukuki kavramlarla açıklanamayan ayrıcalık veya ayrımcılıklar hukuk düzeni tarafından koruma göremez.
Tanju Özcan ise yapmayı planladığı zammı izah ederken amacını “yabancıların şehirden gönderilmesi” olarak ifade etmektedir.
Bu durumda tablo açık: Tanju Özcan’ın böyle bir “amaç”la yapmayı planladığı düzenleme sosyal medyada belli kesimlerden alkış alabilir ancak açılacak iptal davası ile -er ya da geç- sona erdirilecektir.
Açıklamasının devamında Özcan şunları söylemişti:
“Bunu niye yapıyoruz? Gitsinler istiyoruz. Bu misafirlik uzadı diyoruz artık. Benim elimde yetki yok ki zorla zabıtayla şehrin dışına bırakıp koyayım. Bir ara sınırlar açıldığında biz otobüsler dolusu insan gönderdik. Şimdi de göndermeye hazırız. Hazır Esad da istiyor. Gönderelim gitsin.”
Bu cümleler de hukuktan ve yerleşik uluslararası yaklaşımlardan nasipsiz… Her şeyden önce bunun adı “misafirlik” falan değil. Özcan’ın göndermek istediği Suriyeliler uluslararası hukuk tarafından kendilerine tanınmış olan “sığınma hakkı” kapsamında Bolu’dalar.
İnsan Hakları Evrensel Beyannamesi’nde belirtildiği gibi “Zulüm altında olan herkesin başka ülkelere sığınma ve sığınma olanaklarından yararlanma hakkı vardır.”
Belediye başkanının insanları vaktiyle tehcire gönderir gibi otobüse bindirip şehirden göndermeye çalışması ne kadar utanç verici ise bugünkü açıklaması da aynı niteliktedir.
Bolu Belediye Başkanının bugüne dek yaptığını itiraf ettiği ruhsat vermeme gibi faaliyetler ise Türk Ceza Kanunu’nun 122. Maddesindeki ayrımcılık yasağı suçunun unsurlarını oluşturuyor. Bu maddeye göre:
“Dil, ırk, milliyet, renk, cinsiyet, engellilik, siyasi düşünce, felsefi inanç, din veya mezhep farklılığından kaynaklanan nefret nedeniyle;
a) Bir kişiye kamuya arz edilmiş olan bir taşınır veya taşınmaz malın satılmasını, devrini veya kiraya verilmesini,
b) Bir kişinin kamuya arz edilmiş belli bir hizmetten yararlanmasını,
c) Bir kişinin işe alınmasını,
d) Bir kişinin olağan bir ekonomik etkinlikte bulunmasını,
engelleyen kimse, bir yıldan üç yıla kadar hapis cezası ile cezalandırılır.”
Hukuki olanın ötesinde
Uluslararası hukuk ve ülke iç mevzuatımız, Bolu Belediye Başkanının geçmiş eylemlerinin ve bugünkü vaadinin hukuksuzluğunu açıkça gösteriyor ve açıklamaları, hukuku çiğnediğinin kendisinin de pekâlâ farkında olduğunu ortaya koyuyor.
Ancak durumun belki de daha vahim tarafı, böylesi açıklamaların kamu otoriteleri tarafından apaçık şekilde dile getirilebilmesi. Bu tür demeçlerin yol açabileceği neticeleri görmek için sosyal medyada biraz dolaşmak yeter.
Devletin koordinasyon sorunu ve yaygın olumsuz algının düzeltilmesi için gerçek bilgileri paylaşmaması, yaşamak için bu ülkede kalmak zorunda olanlara yükletilecek bir maliyet değil. Onları siyasi kavganın nesnesi olarak kullanmak, nefretin hedefi haline getirmek kabul edilemez. Hele ki muhalefet partilerinin toplumsal dinamikleri kaşıyarak, nefret körükleyerek, çatışma potansiyelini arttırarak yürüttükleri bu siyaset; ülkedeki herkesin, gelecek nesillerin dahi ekonomisini, huzurunu ve hukukunu bozacak bir nitelik taşıyor.
Çözümü onları kovmakta, sürmekte veya canını acıtacak biçimde kuralları keyfileştirmede gören siyaset; ahlak dışı ve insanlık dışı olmasının yanı sıra aynı zamanda arkaiktir.
Bunca eleştiriye, uyarıya, açık hukuk kurallarına rağmen toplumun farklı kesimlerini birbirine düşürmeyi amaç edinmek, sorunların maliyetini küçük toplumsal gruplara yıkmak; sorun çözemeyen ve çözmeyi vadedemeyen beceriksiz politikaları faş ediyor.
İnsan haysiyetini, toplumsal huzuru ve hukuku önemsemeyen siyasetçilerin isimleri tarihte örneğini çokça gördüğümüz ve bugün hayırla anılmayan çok isimle birlikte zikredilecek.