Ana SayfaANALİZLERANALİZ | Cumhurbaşkanı’nın ‘be ahlaksız, be namussuz, be adi’siyle çekiçli...

ANALİZ | Cumhurbaşkanı’nın ‘be ahlaksız, be namussuz, be adi’siyle çekiçli adamın eylemi arasındaki rabıta

Ülkenin cumhurbaşkanının deprem bölgesindeki eksiklikleri eleştirenleri “ahlaksız, namussuz, adi” diye suçlamasından iki gün sonra deprem bölgesinde bir vatandaş, bir gazeteciye “hükümeti eleştirmeyeceksiniz” diyerek çekiçle saldırdı. Polis, şikâyetçi olmak isteyen gazetecinin ifadesini bile almayı reddetti, ‘vurmadı ki” dedi. Bu olaylar birbirinden bağımsız mı? Değilse, gazeteciler kamuoyuna bunu nasıl aktarmalı?

Aralarındaki rabıta apaçıksa, bazı haberleri bağlantılı olarak vermek bir gazetecilik görevidir. Bazı durumlardaysa, iki haber arasında hiçbir bağ yokmuş gibi davranmak görev ihmali boyutunu aşabilir ve basbayağı haber gizlemek anlamına gelebilir.

Bir cinayet haberi varsayalım… Fail yakalanmış ve cinayeti itiraf etmiş olsun. Gazeteci cinayetin haberini yazarken arşivde yıllar önce yazılmış ve unutulmuş bir haberle karşılaşsın. Haberde, ünlü ve güçlü bir işadamının öldürülen kişiyi ölümle tehdit ettiği bilgisi olsun. Şimdi gazeteci, o başka bu başka deyip, tehdit haberi sanki yokmuş gibi yazabilir mi cinayet haberini? Yazarsa, yazdığı ‘doğru’ bir haber olur mu? 5N’si de yerinde, 1K’sı da yerinde; tek eksiklik işte o yıllar önceki haberin hatırlatılmaması… Apaçık ki onu ‘unutarak’ yazılan haber ne doğrudur ne dürüsttür.

Fakat bazı durumlarda tablo bu kadar açık değildir. Ortada yine iki haber vardır ama bunlar arasında olgusal ilişki olabileceğine dair bir karine yoktur elde. O zaman haber aleti kullanılamaz, ama yorum aleti kullanılabilir.

Şimdi aralarında sadece iki gün olan şu iki habere bakalım…

Birinci haber: “Cumhurbaşkanı Erdoğan ve Milliyetçi Hareket Partisi (MHP) Genel Başkanı Devlet Bahçeli, Kahramanmaraş merkezli depremlerin hasar verdiği Osmaniye’ye ziyaret gerçekleştiriyor. İkili, Saimbey Ortaokulu’nda depremzedeler ile görüştü. Deprem sonrası yürütülen çalışmalarla ilgili incelemelerde bulunan Cumhurbaşkanı Erdoğan, son duruma ilişkin açıklamalarda bulundu. Erdoğan, ‘Kızılay nerede’ diyen CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’na sert sözlerle yüklendi: ‘Muhalefet devlet yok diyor. Bunların gözü kör, kulağı sağır, kalpleri mühürlü. Devlet ilk andan itibaren vatandaşın imdadına koştu. Terbiyesiz terbiyesizliğini bırakmaz. Kızılay nerede diyor? Be ahlaksız, be namussuz, be adi! 2.5 milyon insana bu Kızılay sıcak yemeğini ulaştırıyor. Vicdansız. Bu yenilir yutulur bir şey değil.”

İkinci haber: “Halk TV muhabiri Ferit Demir, deprem bölgesindeki eksikleri anlattığı canlı yayın sırasında ‘Yalan söylüyorsunuz. Hepinizi öldürürüm’ diyen kişinin saldırısına uğradı. Polis, ‘Vurmadı’ diyerek işlem yapmadı. Ferit Demir: ‘Oradan geçen iki vatandaş doğruları anlatıyor dedi. Onları da tehdit etti, sizi de öldürürüm dedi. Uzun süre sizi öldürürüm, vururum, hükümete bir şey söylemeyeceksiniz diye tehditlerde bulundu. Elinde çekiç de vardı. Sonra iki polis memuru geldi, şikâyetçi olduğumuzu söyledik ama herhangi bir işlem yapmadı. Size vurmadığı için, kafanıza vurmadığı için işlem yapamam. Belki bir sıkıntısı vardır gergindir dediler. Yelekleri üstündeydi. Israrla şikâyetçi olduğumuzu söyledik, çekiçle size vurmadığı için işlem yapamayız dediler.”

Şimdi, bu iki olayı mesela “Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın deprem bölgesindeki eksikleri eleştirenleri ‘ahlaksız, namussuz, adi’ diye suçlamasından sonra bir vatandaş, Maraş’ta haber yapan bir gazetecinin üzerine çekiçle yürüdü, ‘hükümete bir şey söylemeyeceksiniz, devlet burada’ diyerek ölümle tehdit etti” diye haberleştirmek doğru olur mu?

Olabilir. Çünkü gazeteci iki olay arasında doğrudan bir neden-sonuç ilişkisi kurmuyor fakat okurlarını bu iki olay arasında bağlantı olabileceği konusunda uyarıyor, imâda bulunuyor. Doğrudan bir bağlantı kursaydı spekülasyon olurdu ve tabii aynı zamanda yanlış olurdu.

Fakat yorum, haberden daha geniş imkânlar sağlar.

Peki bu iki olaya yorum aletiyle yaklaştığımızda ne görüyoruz? Uzatmaya hiç gerek yok: Ortada bir imam-cemaat hikâyesi var.

Fakat daha vahimi polislerin tavrı. Onların da öyle konuşan bir cumhurbaşkanının ülkesinde polislik yaptıkları için yasal görevlerini yapmadığını söylemek için haklı nedenlerimiz var.

Ülkenin güvenliğinden sorumlu birinci ve ikinci derecedeki yöneticilerinin (devlet başkanı ve içişleri bakanı) güvenlik sorunu yaratacak bir dil kullanmalarına inanmak zor, fakat gerçek böyle.

- Advertisment -