Putin’in, askerlerine Ukrayna’ya girme emrini verdiği dün (23 Şubat) gece yaptığı konuşmadaki Ukrayna ordusuna ve Ukrayna halkına çağrı bölümlerini okurken, gözümün önüne Orwell’in 1984 romanındaki Büyük Birader geldi. Orada, mutlak iktidarını savaş ve tutsaklık üzerine kuran bir despotun bu kavramlara nasıl farklı anlamlar giydirdiğini ve -kendi deyişiyle- “aslında kuvvet olan cehalet” zemini üzerinde bunları nasıl ikna edici kıldığını izliyorduk.
Bakın, ülkesi işgal altına girmekte olan Ukrayna ordusu ne yapmalıymış:
“Siz, Ukrayna’yı yağmalayan ve halkıyla alay eden cuntaya değil, Ukrayna halkına bağlılık yemini ettiniz. Onun emirlerine uymayın! Derhal silahlarınızı bırakıp evinize gitmenizi rica ediyorum. Ukrayna ordusunun bu şartı yerine getiren tüm askerleri savaş bölgesinden serbestçe ayrılabilecek ve ailelerinin yanına dönebilecekler.”
Yani, savaş barıştır!
Şu da Ukrayna halkına Putin’in “özgürlük” vaadi:
“Özgürlük politikamızın merkezindedir. Bu herkesin kendi geleceğini ve çocuklarının geleceğini bağımsız olarak belirleme özgürlüğüyle ilgilidir. Ve bu hakkın, seçme hakkının, günümüz Ukrayna topraklarında yaşayan tüm halklar tarafından kullanılabileceğini önemli görüyoruz.”
Yani tutsaklık özgürlüktür!
Artık her şey ortada. Karşımızda “o romandaki hayali belki gerçek yapmaya” soyunmuş bir diktatör var.
Hoş geldin 1930’lar…