Ana SayfaANALİZLERANALİZ | Selim Kuneralp: “Elmalar ile armutlar karıştırılırken, ülkemiz bunlara portakal ile...

ANALİZ | Selim Kuneralp: “Elmalar ile armutlar karıştırılırken, ülkemiz bunlara portakal ile limonları da ekledi”

2009-2012 yılları arasında Türkiye’nin AB Nezdinde Daimi Temsilciliği’ni de yapan emekli büyükelçi ve Serbestiyet yazarı Selim Kuneralp, Erdoğan’ın NATO Zirvesi öncesindeki AB çıkışını yorumladı: “Elmalar ile armutlar karıştırılırken, ülkemiz bunlara portakal ile limonları da ekledi. Korkarım bu arayış yeni hüsranlara gebe. Belki de gerçekten istenen şey Batı ile yeni bir kriz. Ancak bunun ne gibi faydaları olacağı da meçhul.”

Cumhurbaşkanı Erdoğan dün akşam (9 Temmuz) ABD Başkanı Biden ile yaptığı telefon görüşmesinde yine şaşırttı. İletişim başkanlığının açıklamasına göre Cumhurbaşkanı Vilnius’te görüşeceği AB liderlerine Türkiye’nin adaylık sürecini canlandırmak arzusundan bahsetmiş ve anlaşıldığı kadar ABD’nin bu amaç yönünde desteğini istemiştir.  Bu niyetini Vilnius’e hareket etmeden önce yaptığı basın konferansında tekrar dile getirdi.  Hatta İsveç’in NATO üyeliğine onay ile bu müzakereler arasında bağlantı da kurdu.

“ABD’nin geçmişte Türkiye lehinde AB nezdinde lobi yaptığı bir gerçektir.  Ülkemizin Batı için değerli bir partner olduğu ve üyelik istikametinde ilerlediği dönemlerde ABD desteği kullanılmış ve örneğin Gümrük Birliğinin tamamlanması sürecinde yani 1995 yılında epey yararlı olmuştur. Ancak devirler değişti. Türkiye son 12-13 yıldır AB değerlerinden tamamen kopmuş, dış politikasında da AB için değil bir ortak gittikçe hasım olarak görülmeye başlamıştır.  Neticede yıllardan beri katılma müzakereleri dondurulmuş ve her fırsatta tüm AB kurumları bazı şartlar yerine getirilmedikçe bunların tekrar başlamasının söz konusu olmadığını söyleyegelmişlerdir. 

“Bu şartlar gizli değildir: Avrupa Parlamentosunun, Komisyon  ve Konseyin 2016 yılından beri yaptıkları açıklamalarda ve kabul ettikleri karar ve raporlarda  belirtiliyorlar. Çok özetle, Türkiye’nin demokratik hukuk devletine dönüşmesi, üyesi bulunduğu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararlarına uyması, Kıbrıs konusunda BM parametreleri çerçevesinde masaya oturması, Ege ve Doğu Akdeniz sorunlarına barışçıl çözüm arayışlarına katkıda bulunması.

“Aradan geçen yıllarda bu isteklerin hiç birisi gerçeklemediği gibi bir çok alanda ters istikamette ilerlenmiş, isteklerin yerine getirilmesi iradesinin mevcut olmadığı ortaya çıkmıştır.  O kadar ki AB çevrelerinde Türkiye’nin adaylığı gittikçe tartışılır olmuştur.  AP Türkiye raportörü yeni bir ilişki modeli üzerinde çalıştığını ve Parlamentoya sunacağını açıklamış, Haziran ayında yapılan son AB zirvesinde ise Dış İlişkiler Yüksek Temsilcisi Borrell Türkiye ile ilişkilerin durumu hakkında bir rapor hazırlamakla görevlendirilmiştir.  Her iki raporun yıl sonuna doğru şekillenmesi ve benzer tespitlerde bulunması muhtemeldir.

“Cumhurbaşkanı Erdoğan gerçekten Vilnius zirvesinde konuyu AB muhataplarıyla ele aldığı takdirde alacağı cevap bellidir.  2016 yılından beri kabul edilen metinlere işaret edilecek ve katılma müzakerelerinin canlandırılmasını gerçekten istiyorsa bu taleplerin yerine getirilmesi kendisinden istenecektir.  Oysa bu talepleri yerine getirdiği takdirde, Türkiye’nin çok farklı demokratik ve hukuka dayalı bir ülkeye dönüşmesi sağlanacaktır.  Bu ise Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yıllar içinde arttırdığı kendi yetkilerinin sınırlandırılması anlamıma gelecektir ki böyle bir şeyi kabul etmesi pek mümkün görülmemektedir.  

“Bütün bunları Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın danışmanlarının bilmemesine imkân yok. O takdirde konuyu açmaktan ne gibi bir beklentileri olduğunu anlamak pek mümkün değil. Ayrıca geçen yılki NATO zirvesinde Finlandiya ve İsveç’in üyelikleri konusunda Türkiye’nin de imzaladığı Üçlü Muhtırada, AB üyeliğinden bahis yoktu.  Elmalar ile armutlar karıştırılırken, ülkemiz bunlara portakal ile limonları da ekledi. Korkarım bu arayış yeni hüsranlara gebe. Belki de gerçekten istenen şey Batı ile yeni bir kriz.  Ancak bunun ne gibi faydaları olacağı da meçhul.”

- Advertisment -