Türkiye’nin Kabil Havalimanı’nı işletmesi mevzuu, bugünkü (30 Ağustos) yeni bir gelişmeyle iyice muğlak bir görünüme büründü.
Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar, 30 Ağustos törenleri çerçevesinde gittiği Devlet Mezarlığı’nda bir gazetecinin Kabil Hamid Karzai Uluslararası Havalimanı’nın işletilmesine dair sorusunu şöyle cevapladı:
“Şu anda da oradaki durumu, son gelişmeleri yakinen takip ediyoruz. Bizim için uygun şartlar, durumlar oluşursa, Türkiye Cumhuriyeti olarak karar verme, karar alma süreçlerimizden de geçtikten sonra, Sayın Cumhurbaşkanımızın talimatlarının ardından bu talepleri değerlendirmeye alıyor ve gerekli tavrımızı, hareket tarzlarımızı belirliyoruz. Durum ve şartlar uygun olursa, böyle de bir talep gelirse bunu da değerlendirmeye hazırız.”
Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar bu sözleriyle, Türkiye’nin dün Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu ile Almanya Dışişleri Bakanı Heiko Maas’ın görüşmesi sonrası duyurulan pozisyonundan önceki pozisyonunu tarif etmiş oluyor. Yani Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın üç gün önce gerçekleştirdiği Bosna Hersek ziyaretinden önce ortaya koyduğu pozisyonu:
“Şu anda Taliban’ın Kabil Havalimanı’nın işletilmesi noktasında bize teklifleri var. ‘Güvenliği biz sağlayalım ama işletmeyi siz yapın’ (dediler). Bu konuda şu anda henüz verilmiş kararımız yok. Çünkü orada her an her türlü ölüm vs mümkün.”
Maas işletmeyi üstlendiği için Türkiye’ye teşekkür etmişti
Oysa, halen Serbestiyet sayfalarında okuyabileceğiniz gibi, dün (29 Ağustos) iki ülkenin dışişleri bakanları Antalya’da yüz yüze bir görüşme yapmış, toplantının ardından da Almanya Dişişleri Bakanı Heiko Maas, “NATO’nun çekilmesinden sonra Kabil Havalimanı’nın işletmesini üstlenmesinden dolayı” Türkiye’ye teşekkür etmiş, Çavuşoğlu da “yok öyle bir şey, meslektaşım yanlış anlamış” gibi bir itirazda bulunmamıştı. O görüşmeyle Akar’ın yukarıdaki sözlerinin arasında kalan bir tam gün boyunca da Türkiye tarafından herhangi bir yalanlama ya da ‘düzeltme’ gelmedi.
Şimdi bu tuhaf durumu nasıl açıklayabiliriz?
Açıklayamayız. Ancak birkaç soru sorabiliriz ve bu sorular da durumun tuhaflığına bağlı olarak epeyce tuhaf olmak zorunda:
Bir: Şu anda hangi bakanın tarif ettiği pozisyon Türkiye’nin gerçek pozisyonudur? Türkiye bu konuda kararını vermiş midir, yoksa halen düşünmekte midir?
İki: Hulusi Akar, Çavuşoğlu ile Maas arasındaki toplantıdan ve toplantı sonrası yapılan açıklamalardan haberdar olmayabilir mi?
Üç: Şayet belirlenmiş ve netleşmiş pozisyon, Türkiye’nin havalimanını işletme kararı almış olması ise, Hulusi Akar’ın bundan haberinin olmaması düşünülebilir mi?
Dört (bu en tuhafı): İki bakan, devlet içindeki iki farklı görüşü kamuoyu önünde tartışıyor olabilir mi?