20 Temmuz’da Irak Kürdistan Bölgesel Yönetimi’nin (IKBY) Duhok şehrine bağlı Zaho’nun turistik bölgesinde piknik yapan Arap sivilleri hedef alan bir saldırı gerçekleştirildi. Saldırıda 1’i çocuk toplam 9 sivil öldürüldü. Irak Dışişleri Bakanı Fuad Hüseyin Türkiye’yi suçladı, saldırıyı BM’ye taşıyacaklarını söyledi. IKBY’den yayın yapan Rûdaw ve K24 saldırının TSK tarafından gerçekleştirildiğini duyurdu. IKYB Başkanı Neçirvan Barzani “Türk ordusu ile PKK’liler savaşı durdurmalı ve artık sınır bölgelerinde ölümlere ve yıkıma neden olmamalılar” dedi. Türkiye Dışişleri ise saldırının “terör örgütü kaynaklı olduğunun değerlendirildiğini” söyledi, “Türkiye gerçeğin açığa çıkması noktasında her türlü adımı atmaya hazırdır” diyerek Irak’a işbirliği çağrısı yaptı. Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu 21 Temmuz’da TRT Haber’e konuk oldu ve Zaho’da sivillere karşı gerçekleştirilen topçu bombardımanında Türkiye’nin sorumluluğunun olmadığını söyledi: “TSK’dan aldığımız bilgiye göre sivillere yönelik herhangi bir saldırımız olmamıştır.”
Bölge uzmanları Dr. Arzu Yılmaz ve Al Sharq Stratejik Araştırmalar Uzman Yardımcısı, Erbil Selahaddin Üniversitesi öğretim üyesi Kamaran Palani, Türkiye’nin Irak, IKYB, Iraklı Şiiler ve İran’la ilişkilerinin Zaho’dan sonra nasıl şekilleneceğine dair öngörülerini Serbestiyet ile paylaştı.
Serbestiyet: Bu saldırı, halihazırda sorunlu olan Türkiye-Iraklı Şiiler ilişkisini nasıl etkiler?
Dr. Arzu Yılmaz: Irak’a dış müdahaleler konusunda zaten mobilize olan Şii tabanın tepkileri bu saldırıyla birlikte öncelikle Türkiye‘ye yönelecektir. Bu aslında yeni bir durum sayılabilir, zira Türkiye’nin saldırılarının yoğunlaştığı Kürdistan bölgesi sosyolojik anlamda Şii tabanın kopuk olduğu bir coğrafyaydı, tepkileri bugüne kadar Amerika ve İran odaklıydı. Şii politikacılar Türkiye’nin destek verdiği Sünni grup ve Kürtlerle ilişkilerinde ellerine geçen bu fırsatı politik bir manevra olarak kullanacaklardır. Bu bağlamda Türkiye’nin son seçim sonrası Bağdat’ta kurulacak hükümet kompozisyonuna nüfuz etme yeteneği azalacaktır.
Kamaran Palani: Saldırı, öldürülenlerin Şii olması nedeniyle Şii nüfus arasında benzeri görülmemiş bir Türk karşıtlığı yarattı. Bu tür saldırılar, Başbakan’ın Şiiler içindeki başlıca rakipler de dahil olmak üzere Irak partileri ve liderleriyle yaptığı görüşmede gözlemlediğimiz gibi, giderek daha fazla ayrışan Şiiler için birleşme fırsatı sağlıyor. Türkiye ile ilişkilerinde hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını düşünüyorum. Üstelik bu saldırı, Ankara’ya yakın Sünni liderlerin kınamalarını net bir şekilde dile getirememesi nedeniyle toplumsal bölünmeye de neden oldu. Sünni liderler, saldırıyı kınamada net olmamakla eleştirildi.
Bu saldırı Türkiye ve İran ekseninde yeni bir gelişmeye yol acar mı?
Dr. Arzu Yılmaz: Irak’ta 2018’den bu yana şiddeti giderek artan adı konmamış bir askeri ve siyasi nüfuz savaşı yaşanıyordu. Buna Trump dönemi İran’a uygulanan maksimum baskı politikası da diyebiliriz. Bu mücadelede Türkiye PKK gerekçesine dayanarak elinde bulundurduğu meşruiyeti büyük ölçüde kaybedecektir. Her ne kadar İran özellikle son bir yılda açıktan sahiplendiği saldırılarla ve son seçimlerde desteklediği grupların aldığı yenilgiyle ciddi bir meşruiyet erozyonu yaşamış olsa da gelinen aşamada ve ortaya konulan tepkilerin bölgesel ve uluslarası çapına bakarak İran’ın görece avantajlı bir konuma geldiği söylenebilir.
Kamaran Palani: İran destekli milisler, Sincar ve Telafar dahil olmak üzere Ninova ve Kerkük’te önemli bir varlığa sahip. Kerkük ve Ninova’daki Türkmenler de dahil olmak üzere oradaki etno-dini toplulukları zaten askerileştirdiler. Analistler arasında İran destekli grupların güçlerini sürdürmek ve pekiştirmek için yeni bir düşman aradığı konusunda bir fikir birliği var. Ancak, bu grupların tam bir ajandası yok. Bana göre Türkiye ile yaşanacak sorunlar, Türk-İran ilişkilerinde yaşanacak gelişmelere ve rekabete bağlı.
Türkiye ile Irak Merkezi Hükümeti arasındaki ilişkiler bu saldırıdan nasıl etkilenir?
Dr. Arzu Yılmaz: Irak Başbakanı Mustafa el-Kazımi, son yıllarda Türkiye’nin Irak’la ilişkilerini yeniden kurmasında önemli bir rol oynadı. Bu saldırılar -hele ki hükümetin kurulamadığı bir dönemde ismi olası bir sonraki Başbakan adayı olarak geçerken- Kazımi’nin Türkiye yanlısı tutumunu olumsuz etkileyecektir.
Kamaran Palani: Türk ürünlerini boykot çağrıları da dahil olmak üzere Türkiye’ye karşı bir kamuoyu öfkesi ve seferberliği var. İran yanlısı gruplar ve diğer Irak milliyetçisi Şiiler, Irak hükümeti içinde önemli bir güce sahip. Bu gruplar, BM’den Türkiye’yi ülke içindeki askerlerini geri çekmeye zorlamasını istemek de dahil olmak üzere Irak hükümetini Türkiye’ye karşı adımlar atmaya zorlayabilir. Genel olarak Türkiye, Şii milislerden, özellikle İran destekli milislerden daha fazla direnç ve baskıyla karşı karşıya kalabilir. Irak hükümeti de BM aracılığıyla Türkiye üzerinde yasal ve uluslararası bir baskı oluşturabilir. Fakat kısa vadede Türk askeri harekâtlarının aynı kalması kuvvetle muhtemel.
IKBY’nin bu olayı nasıl değerlendirdiğini düşünüyorsunuz?
Dr. Arzu Yılmaz: Bu saldırılar nedeniyle Türkiye’nin bölgedeki askeri operasyonlarının hızını keseceğini varsayarsak, Kürdistan yönetiminin özellikle Kürtler arası ilişkiler ve tabanında Türkiye’yle iş birliği yapmasına bağlı olarak gelişen tepkiler ölçeğinde üzerindeki baskıyı öteleme fırsatı bulacağını söyleyebiliriz. Fakat bu durum nihayetinde İran’ın bölgedeki etkisini artırmasıyla sonuçlanırsa uzun vadede Kürdistan yönetiminin bunu kötünün kötüsü olarak değerlendireceğini söyleyebiliriz.
Kamaran Palani: Her ne kadar Ankara Sünni liderleri güçlendirmeye yönelik bir çıkar politikası izliyorsa da müttefikleri arasında sadece KDP sahada gerçek bir güce sahip. KDP liderliği de dahil olmak üzere Kürt liderliğindeki hayal kırıklığı seviyesi çok yüksek. Türk askeri operasyonları zaten KDP’yi zayıflatmış ve Bağdat’a karşı daha savunmasız hale getirmişti. Şimdi Erbil, Kürdistan sınırını ve topraklarını korumak için Bağdat’a çağrı yapıyor. Bu ilginç, çünkü Erbil’in sınırları ve toprakları üzerindeki kontrolü, fiili bağımsızlığının temel direği niteliğindeydi. Şimdi Bağdat’tan daha fazla rol oynamasını istiyor. Yani yetkilerinin bir kısmını Bağdat’taki merkezi hükümete veriyor. Ayrıca, Türkiye’nin aralıksız operasyonları da Kürt halkı arasında KDP’ye karşı kamuoyu öfkesini artırdı. KDP’nin meşruiyeti de bu tür saldırılardan etkileniyor.