- Sonuç?
Millet İttifakı’nın seçim beyannamesi niteliğindeki, olası iktidar değişikliğinde halkın hayatında nelerin değişeceğinin anlatıldığı “Ortak Politikalar Mutabakat Metni”nin açıklandığı Ankara Ticaret Odası (ATO) Congresium’dan çıkışta bindiğim taksinin şoförünün bu can alıcı sorusuyla, son üç saattir yaşadıklarım aklımdan ışık hızıyla bir kez daha geçti.
Ben, “Sonuç?” sorusunu sesli düşünürken, şoför benden hızlı davrandı:
- İnşallah iyi olur. İnşallah adamakıllı bir şey yaparlar. Aday da yok ki henüz. Adayı açıklasınlar, adayı.
Ben konuşmaya aday meselesinden devam ettim: Aday da iki haftaya belli olacak. Sonra hemen açıklanacak.
Şoför, “Bize artist değil cumhurbaşkanı lazım. Şöyle aklıselim biri olsun” dedi ki, son bir aydır Ankara’da kime sorsam bu yanıtı alıyordum.
Salonda yılların siyasetçisi İlhan Kesici vardı mesela. Birden aklıma o geldi. Millet İttifakı’nın ortak cumhurbaşkanı adayları diye oynanan totoların havada uçuştuğu şu günlerde onun da adı geçiyordu. “Aday mı olacaksınız” diye sormadan edememiştim ona. O da “Dur bakalım. Bir görelim bakalım” yanıtını vermişti. Nereye duracaksın, neyi göreceksin? Böyle yanıt verememiştim elbette ona ama bakışlarımı konuşturmuştum. Anlar mıydı? Anlamazdı elbet. Ankara siyaseti böyleydi: Hep gri, hep belirsiz.
Ortak cumhurbaşkanı adayının yarattığı belirsizlikten yılmış ama sonuna kadar beklemeye kararlı, sabırlı bir kalabalık vardı ATO’da. Koridorları soğuktan buz gibi salonun içi sıcaktı Allahtan. Kimse saymadı tabii ki ama 3 bin kişilik salon doluydu.
240 sayfalık “Ortak Politikalar Mutabakat Metni”ni eline ilk alan gazeteciler, satır satır tarayan yine gazeteciler, “Ama bunda çok yeni bir şey yok” diyen de gazeteciler oldu.
Dedikodu yapmadı, kürsüden bağırdı: İstanbul Sözleşmesi yaşatır
Kulaktan kulağa bir “Metinde İstanbul Sözleşmesi yer almıyor” dedikoduları yayıldı. Elbette olmayacaktı. Daha önce de konuşuldu bu konu. Saadet Partisi tabanı bu konuda hassastı. Altılı Masa da bir formül bulmuş, ortak hazırlanan her metine “Uluslararası sözleşmelerden çekilmek Meclisin izniyle olacak, kadına karşı şiddetin önlenmesi adına uluslararası sözleşme hükümleri uygulanacak” cümlesi yazılmıştı. Saadet de bu cümleye “tamam” demişti.
Salonda bu İstanbul Sözleşmesi fısıltısı çok yayılmış olacak ki, İyi Partili Ümit Özlale kürsüye çıktığında kendinden geçercesine, kendini feda edercesine “İstanbul Sözleşmesi yaşatır” diye bağırdı. İyi de etti. Sonra niye bağırdığını sorduğumda, “Dilim sürçtü” esprisini yaptı ki, Millet İttifakı’nın halka asıl vaadinin “ortak akıl, ortak zekâ, ortak anlayış” olduğunu çok güzel anlatmış oldu. İlla ki ve illa ki her şey bir partinin istediği gibi yazılmak zorunda değildi.
Türkiye Kadın Dernekleri Federasyonu Başkanı Canan Güllü’yle bu konuyu konuştuğumda, “İktidar bir sözleşme ismi üzerinden tuhaf tartışmalar başlattı. Ama bizim için önemli olan uygulamalar. Elbette Türkiye de sözleşmeyi uygulamak durumunda. Saadet Partisi’nin kendince bir şerhi var ama politikalar metnine imza atmışlar. Olayımız budur. Ben güveniyorum Millet İttifakı’na” dedi. Konuyu adım adım takip eden bir kadın aktivist bunu söylüyorsa ben daha nasıl bir şüpheyle bakabilirim ki? Her partinin kendince her konuya çekincesi olabilir ama Millet İttifakı’nın özü, ortak paydaları bulup, bu paydalarda halkı buluşturmak. Ortak politikalar metni de bunun bir özeti. 240 sayfalık özeti. İsteyene ayrıntı bol.
Kürsüye hep erkekler çıktı
Salondaki herkes sunumlar uzadıkça benzer eleştirilerde bulundu: Bu kadar uzun tutmak yanlış. Bu kadar ayrıntıya gerek yok. İnternetin ucuz olacağını söyle de, 5 GB’ı ücretsiz vereceğini söylemek zorunda değilsin. Kürsüye hep erkekler çıktı, hep. (Bu eleştiri önümüzdeki günlerde de çok gelecek Millet İttifakı’na. Hazırlıklı olsalar iyi ederler.) Sunum yapanların çoğu öyle yavaş ve heyecansız konuştu ki, salonun da, halkın da motivasyonunu düşürdü.
Benim de katılmadığım eleştiriler değil bunlar. Ama izlenimlerimi yazarken düşündüm, büyükannemin sözü geldi aklıma: Meyve veren ağaç taşlanır. Karşımızda bir ağaç yok ayrıca. Karşımızda bir minik ormanlık alan var. Birden fazla ağaç. Eleştirinin bol gelmesi de doğal. Ama bazı konuşmalar cidden çok sıkıcıydı. Kopardı bizi metinden, aldı götürdü uzak diyarlara.
Ortak politikalar metninde en çok cumhurbaşkanı ve cumhurbaşkanlığıyla ilgili bölümler ilgi gördü. “Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nı Çankaya Köşkü’ne taşıyacağız” cümlesiyle salondan ıslıklar koptu, duvarlar inledi. “Cumhurbaşkanlığı’na ait uçakları satacağız, orman yangınlarıyla mücadele helikopteri alacağız” cümlesi salonu mutluluğa boğdu. Buraya herkesi mutlu eden “cumhurbaşkanı ve cumhurbaşkanlığı vaadleri”nden küçük bir demet bırakıyorum:
– Cumhurbaşkanlığı bünyesindeki kurulları ve ofisleri lağvederek görev ve yetkilerini ilgili bakanlık ve kurumlara devredeceğiz.
– Görevi sona eren cumhurbaşkanına, görev sonrasında aktif siyaset yasağı getireceğiz.
– Cumhurbaşkanı seçilen kişinin partisi ile ilişiği kesilecek.
– Genelkurmay başkanı, milli savunma bakanına bağlı ve sorumlu olacak.
– 15 Temmuz 2016’dan sonra çıkarılan OHAL kararnameleriyle yaratılan mağduriyetlere son vereceğiz.
Sonuç? Evet, sonuç?
Millet İttifakı, “Yeter söz milletin” sloganıyla seçim startını verdi. “Yarının Türkiyesi için” diyerek ortak bir seçim beyannamesine imza attı. Yoksulluğu, yolsuzluğu, yasakları bitirme kararlılığını bir kez daha duyurdu. Ankara’da bir şenlik havası esti.
Salondan çıkışta elimden, kolumdan tutan çok siyasetçi, danışman, gazeteci oldu. Hepsini hatırlamam zor ama Hikmet Çetin geldi, kulağıma “İktidar değişecek” diye fısıldadı. Herkeste bir umut, bin umut. Geriye sadece bir şey kaldı: Bu umudun inanca dönüşmesi. O noktada birtakım pürüzler yaşanıyor, o pürüzlerin giderilip giderilmediğini görmek için de biraz bekleyelim derim.