Berat Albayrak’ın kitabında, Cumhurbaşkanı Erdoğan’a raferans veren tek bir cümlenin olduğunu biliyoruz: “Bahsi geçen bu zaman zarfında tüm bu hizmetleri hayata geçirmemize vesile olduğu için sayın Cumhurbaşkanımıza teşekkürü bir borç biliyorum...” Şaka bir yana burası hakikaten çok önemli. Berat Albayrak böylece, onu seçerek ülkenin makus talihinin değişmesinde vesile olduğu için cumhurbaşkanını tebrik ediyor ve başarının kendisine ait olduğunu söylüyor.
Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Erdoğan’ın aynı güne sağdırdığı “mülteciler kalıcı” ve “Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’nde değişiklik yapabiliriz” mesajları ‘iç’e yönelik gibi görünse de asıl hedef ‘dış’ (Batı) olabilir. Bunlar, Erdoğan’ın Batı’ya yaklaşma politikasının yeni adımlarını simgeliyor olabilir.
“Bu ziyareti değerlendirirken daha önceki açıklamaları ve adımları bir araya getirmek lazım. Bu geziyi anlamlı görmek ve en azından bu meselenin Türkiye’nin kilit meselesi olduğuna dair bir pozitif algının muhalefette oluşmaya başladığını ve karşılık bulduğunu söylemek mümkün.”
Türkiye, Montrö gereği Boğazları savaşan tarafın gemilerine kapattı, Rusya’yı bir kenara koyup devamlı NATO ve Batı’yı eleştiriyor. O zaman sorarlar; “Sen NATO’nun içerisindesin, acaba hangi önerileri getirdin? Getir, açıkla da bir inceleyelim” diye. Nitekim NATO Genel Sekreteri Stoltenberg, “Türkiye de müeyyidelere katılsın” dedi. Türkiye’nin hassas bir konumu ve durumu var, bunu kabul etmek lazım. Ama hiçbir müeyyideye katılmamak da NATO’nun bir üyesi, Batı’nın bir parçası olarak mümkün mü?
İsrailli siyaset bilimci Dahlia Scheindlin Haaretz’de yazdı: Suçu Amerikan emperyalizmine atmak, ''peki ya şu mesele n'olacak'' minvalinde safsatalara başvurmak (whataboutism) ve olaylara tamamıyla kayıtsız kalmak arasında mekik dokuyan İsrail solu, bir türlü Ukrayna'dan taraf olmuyor. Yoksa özgürlüklere, ulusların kendi kaderini tayin hakkına, hukuka ve evrensel adalete olan bağlılığımız Filistin'le mi sınırlı?