Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın yüzde 52,18 oy oranıyla kazanması sonrası muhalefette tartışmalar başladı.
Muhalif medyada bugün (30 Mayıs) Millet İttifakı Cumhurbaşkanı Adayı Kemal Kılıçdaroğlu’na ve Altılı Masa’ya sert eleştiriler yapan yazılar çıktı.
Saymaz: “İmamoğlu değişim için yola çıkıyor”
İsmail Saymaz, Sözcü’deki yazısında Kılıçdaroğlu’nun seçim stratejisiyle ilgili kendi eleştirilerini sıraladıktan sonra şunları yazdı:
“Seçimi kaybedip başarılı olduğunu söylemek mümkün müdür?
Ve bu doğru mudur?
Başarısızlığın ve kaybetmenin azı-çoğu olur mu?
Kılıçdaroğlu, az başarısız olduğu için Erdoğan’ın yetkilerinin azını muhalefete mi devrediyor?
Anladığım şu ki Kılıçdaroğlu, Mart 2024’teki yerel seçime ve imkan olsa 2028 yılındaki genel seçime kadar partinin başında kalmak istiyor.
Kılıçdaroğlu, 75 yaşında.
2028 yılında 80 yaşını devirecek.
Bu yaşta halkın umudu olabilmek mümkün müdür?
Kılıçdaroğlu, ‘yürüyüşünü’ sürdürmekten evvel, biraz durmalı ve kazanması kesin olan seçimde Erdoğan’a nasıl ve neden yenildiğini izah etmeli.
Babalara yakışan…
Erdoğan’ın enkazını kaldırabilecek ‘evlatlarının’ önünü kendi elleriyle açmaktır.
İmamoğlu değişim için yola çıkıyor
Kılıçdaroğlu basın açıklaması yaparken, İmamoğlu İstanbul’a dönüş yolundaydı.
Açıklamadan memnun kalmadı.
Kılıçdaroğlu’nun özeleştiri vermesini bekliyordu.
Beklediği olmadı.
Yakın çalışma ekibiyle yaptığı müzakerede, ‘değişim’ için yola çıkmaya karar verdi. Ve sabah ‘29 Mayıs İstanbul’un Fethi Töreni’ vesilesiyle yayınlayacağı video ile görüşünü açıklamayı uygun buldu.
İmamoğlu, videosunda, ‘Değişmeyen tek şey, değişimdir. Her sahada, her ortamda değişim. Aynı şeyleri yaparak, farklı sonuç asla beklemeyeceğiz artık’ dedi.
Bu sözleri, iktidar değişikliğini içeriyor elbette… İktidar değişikliğini mümkün kılmak için öncelikle CHP’deki ve muhalefetteki değişimi kastediyor. Yakın çevresi ‘Değişim isteyen on milyonlar adına mücadele ateşini yakmak istiyor. Yalnızca CHP’yi değil, bütün muhalefeti ayağa kaldıracak bir yol ve yöntem lazım’ diyor. İmamoğlu’nun CHP içerisinde liderlik mücadelesine girişeceğini düşünüyorum.”
Zeyrek: “Dilerim liderler, şapkalarını önlerine koyup bu değişim fırsatının önüne geçmez”
Deniz Zeyrek, muhalefeti eleştirdiği yazısında Altılı Masa için şunları yazdı:
“– Bir Kuzey Avrupa ülkesinde siyaset yapıyor gibi hareket etti.
– Aylar boyunca onlarca toplantıda onlarca karar alıp binlerce sayfa metin üretti.
– O metinlerdeki binlerce vaadi, soyut kavramlarla milletin üzerine boca etti.
– Erdoğan’ın stratejisini okumak, tedbir almak yerine milletin yüzleştiği yoksulluğa, mutfaktaki yangına güvendi.
– Stratejilerini halkın demokrasiye, adalete aç olduğu, Tayyip Erdoğan’ı değiştirmeye karar verdiği fikrine dayandırdı.
– PKK’nın toplumda yarattığı travmanın uzun yıllar boyunca özellikle iç bölgelerde ve Karadeniz’de ortaya çıkardığı (siyaset tarafından suiistimal edilmeye müsait) ruh halini de göremedi.
– Bir başka göremedikleri şey de yükselen milliyetçiliğin yarattığı “göçmen karşıtlığı” oldu.
★★★
Neticede Kılıçdaroğlu, etrafında “kazanıyoruz efendim” nakaratını tekrarlayan koronun yanlış yönlendirmeleri yüzünden bütün bunları ancak ikinci tura bir hafta kala görebildi ve haliyle çok geç kaldı. Elinden geleni yapsa da ülkenin yarısıyla birlikte o büyük hayal kırıklığını yaşamaktan kurtulamadı.
Karşılaştığımız sonucun, halk açısından en iyi tarafı, ülkenin kendi yankı odasına hapsolmuş ‘muhalefetinin’ büyük bir değişim yaşayabilmesi için büyük fırsat yaratması oldu. Dilerim, Erdoğan karşısında bir kez daha başarısız olan liderler, şapkalarını önlerine koyup bu değişim fırsatının önüne geçmezler.”
Soner Yalçın: “Enver Paşa gibi Kılıçdaroğlu da CHP’yi yok mu edecek?”
Soner Yalçın ise bugünkü yazısında Enver Paşa’dan bahsetti. Enver Paşa’nın hayalperest olduğunu vurgulayan Yalçın, Kılıçdaroğlu’nu Enver Paşa’ya benzettiğini anlattı.
Yalçın’ın yazısının ilgili bölümü şöyle:
“Çünkü, tıpkı Enver Paşa gibi Kılıçdaroğlu da CHP’yi yok mu edecek? Enver Paşa gibi siyasete ‘Hürriyet Kahramanı’ olarak adım atıp, geldiği yer onun gibi ‘intihar’ etmek mi olacak?
***
Bu salt Kılıçdaroğlu’nun kişisel siyasi sorunu değil, CHP ne olacak?
Aklı yok eden hırs, İttihatçılık gibi CHP’nin de sonunu mu getirecek? Amaç yoksa CHP’yi tamamen etkisizleştirmek mi? Baksanıza… Kılıçdaroğlu öyle seçim yaptı ki; CHP, TBMM’de vitrin süsü oldu.
Sadece seçim sonucu değil, CHP düşmanlarının genel merkeze doldurulmasının sebebi nedir? Keza:
Atatürkçülerin önüne PKK ve FETÖ ile gri ilişkili adayları koymak bu ideolojik seçmenin siyasi bilincini erozyona uğratmak değil midir? Sembol Çankaya ve Konak gibi semtlerin Atatürkçü seçmenleri, Atatürk düşmanlarına oy verir hale getirmek tesadüf sayılabilir mi?
Maksatlıdır. Atatürkçü seçmenin ruhunu yaraladılar, bilincini kör ettiler!
***
Prof. Yalçın Küçük’ün sözleri yazdıkları destekçim oldu:
– ‘Kılıçdaroğlu Atatürk’ün kurduğu bir partinin yöneticisidir. Ve merak, bilimin başlangıcıdır:
– ‘Kılıçdaroğlu’nun zamanında CHP’ye bir tek Atatürkçü ve Cumhuriyetçi alınmamıştır. Alınanlara, Bekaroğlu ve Sezgin Bey örnektir. Kemal Bey, Cumhuriyet Halk Partisi’ni bozmak üzere, partinin başına getirilmiştir. Getiren, Gülen’dir. Gülen’in kalesi artık CHP’dir…
– ‘Benim bir sözüm de şudur: Kılıçdaroğlu’ndan kurtulmazsak, Tayyip Bey daha yüz yıl kalırlar…’ (8 Mayıs 2017, Odatv)
Ah! Prof. Yalçın Küçük’e o dönemler hep muhalefet ettim. Kılıçdaroğlu’na duygusal yaklaştım çünkü. Yanıldığımı yeni kavradım.
Söz konusu bugün vatan ise, bunun öncelik adımlarından biri gerçekçi olup CHP’yi kurtarmaktır.
Enverizm yenilgidir. Kılıçdaroğlu yenilgidir.
Yenilgilerden ne zaman ders çıkarılacak? Nerede cesur Kuvayımilliyeciler?”
Erkin: “Neoliberalleri dinle, HDP’yi kilit parti durumuna getir, helalleşme adı altında partiyi sağa teslim et…”
Aytunç Erkin de şunları yazdı.
“Diyeceksiniz ki, ‘Devlet topuyla tüfeğiyle geldi, adil olmayan bir seçim vardı’! Doğru! Bunu da CHP lideri Kılıçdaroğlu başta olmak üzere birçok kişi hep söyledi ve seçim yenilgisinde de dile getirdi. Tekrar etmeye gerek yok.
Ancak futbol diliyle ‘Hakemi de yeneceksin’ o zaman!
Onu da yenmek için ‘doğru hat’ gerekiyor.
Neoliberalleri dinle, HDP’yi kilit parti durumuna getir, helalleşme adı altında partiyi sağa, Meclis’te de 403 sandalyeyi muhafazakar-milliyetçi cenaha teslim et, ilk turdan sonra panikle “milliyetçi” bir hat kurmaya çalış, Atatürk vurgusunu öne çıkart ve seçmene güven verme!
Bir örnekle açmakta fayda var…
Akşener’in ‘kilit taşı’ okuması ve İmamoğlu’nun videosu
Meral Akşener ısrarla şu cümleleri kurdu:
‘… Bakın Türkiye’de uzunca bir zamandır bizi Cumhur İttifakı bileşenleri ve o onların taraftarı HDP ile terbiye etmeye çalışıyor. Bu kelimeyi özel olarak seçtim. Bu arada da kendini HDP’nin de üzerinde patron gibi gören, muhalif takımın içinde onlar da bizi HDP ile terbiye etmeye çalışıyor.
‘… İkincisi sürekli olarak etnik aidiyet üzerine yapılan tanımlarla konuşuluyor. Şimdi Kürtlerin rencide edilmemesi, incitilmemesi üzerinde dururken, bu arada da 10 seçmenin 2’si Kürt 8’i Türk, Türkler hiç konuşulmuyor? Türkler kime oy verecek? Bunun son derece yanlış, Türkiye’yi ruhen bölen bir davranış biçimi olduğunu düşünüyorum. Şimdi malum çevrelerin ümit bağladığı sistemleri, anahtarları İYİP ortadan kaldırdı. İYİP bugün Türkiye’nin kilit taşı durumundadır. (6 Eylül 2022/Yeniçağ TV)
Tespit yapalım:
Akşener’in bu okuması sosyoloji üzerindendi. Bir tarafta HDP’yi “yücelt” diğer tarafta “milliyetçileri” unut! Sonra ikinci turda, MHP-İYİ Parti-Zafer Partisi-Sinan Oğan’ın yüzde 27’yi yakalamasıyla “gerçekle” yüzleşildi ama geç kalındı.
Tartışmalar sürecek, analizler yapılacak!
Ancak…
Dün İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun sabah saatlerinde yayımladığı sosyal medya videosu “yeni bir sürecin” işaretini verdi:
‘… Her sahada, her ortamda değişim… Aynı şeyleri yaparak farklı sonuç asla beklemeyeceğiz artık. Tıpkı 38 yaşındaki Mustafa Kemal Atatürk gibi tıpkı 21 yaşındaki Fatih Sultan Mehmet gibi yapacağız. Bana inanın yolumuz uzun, gençliğimiz var, inancımız tam ve bana güvenin.’
Bu açıklamadan sonra telefonuma bir mesaj düştü, ‘kimden?’ diye sormayın. Mesaj kısa ve netti: ‘Bazı şeyler başladı artık.’
Bu arada bir not daha: Millet İttifakı devam edecek mi? Onu da 24-25 Haziran’da Akşener’in İYİ Parti kongresinde yapacağı açıklamalardan daha iyi anlayacağız.”
Tezkan: “Yorumcular diyor ki; ‘Neden %48’de kaldılar diye sormayalım, demokrasi adına 6’lı masayı dağıtmayalım…’”
Mehmet Tezkan da Halk TV’nin sitesindeki bugünkü yazısında Kılıçdaroğlu’nun ikinci turdaki oy oranının yüzde 48’de kalmasını sorgulanması gerektiğini belirttiği yazısında şunları yazdı:
“Yorumcular diyor ki; Kılıçdaroğlu’nun yani muhalefetin yüzde 48 oy alması çok kıymetli…
Yorumcular diyor ki; muhalefet ilk defa bu seviyeye çıktı…
Yorumcular diyor ki; muhalefetin yüzde 48’i koruması lazım…
Yorumcular diyor ki; önümüzde yerel seçim var. İlk defa yüzde 48’i gördüler, bu oranı yüzde 51’e taşımalarının önünde hiçbir engel yok…
Yorumcular diyor ki; Neden yüzde 48’de kaldılar diye sormayalım, soruşturmayalım. Demokrasi adına 6’lı masayı dağıtmayalım…
(…)
Muhalefet bloğunun aldığı oy oranını küçümsemiyorum. Neden yüzde 48’e takıldıklarını sorgulamak istiyorum.
Kendileri de sorgulamazlarsa….
Üzerine yatarlarsa…
Başarı gibi sunarlarsa…
Bir sonraki seçimde avuçlarını yalarlar…
CHP’ye bakıyorsun içine almadığı parti yok yine yüzde 25… 2015’te de yüzde 25’ti… İyi Partiye bakalım. Akşener’in gezmediği il ilçe yok, neredeyse çıkmadığı kanal yok oyu yüzde 10 bile değil. Ambargolu olduğu 2018 seçiminin gerisinde…
Davutoğlu ve Babacan’ın meğer seçmeni yokmuş!
Diyorum ki; oturup sorgulayalım. Sorgulamazsak ilerleyemeyiz.”
Özkan: “‘Değişime’ bir ‘öteki’ liderlik yapmaya kalkışınca mazeret arayan ‘istikrara’ tutunur”
İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun yerel seçim döneminde kampanya direktörlüğünü yapan danışmanı Necati Özkan da Cumhuriyet’teki yazısında seçimlerle ilgili şu değerlendirmeyi yaptı:
“Büyükşehirlerin bir kısmında nispeten kaybolsa da çok partili siyasi hayatın başlangıcından beri Anadolu coğrafyasında etkili olan ruh, bu seçimde olanca gücüyle kendini göstermiştir diyebiliriz. Anadolu’nun hemen her köşesinde kendini hissettiren o ruh ve değerler bütünü, bu seçimin ana unsuru oldu diyebiliriz.
Bu anlamı okumak istemeyen, dahası bu zamana ve bu ülke insanına yakıştıramayan için de başka izahımız var: Her ne kadar ‘değişim’ büyülü bir kelime olsa da bir o kadar da korkutucudur. Şu ya da bu şekilde durumundan mutlu olan kesimler değişimden ürker. ‘Değişim mi, istikrar mı’ deyince, hele ki ‘değişime’ bir ‘öteki’ liderlik yapmaya kalkışınca mazeret arayan ‘istikrara’ tutunur. Olan bitenin anlamı bundan ibarettir.”