Mesut Yeğen’in 5 Mayıs’ta Perspektif’te yayımlanan yazısı şöyle:
Aklımın da kalbimin de söylediği şu: Seçimleri pek muhtemelen ilk turda, olmadı ikinci turda Kılıçdaroğlu kazanacak. Aklımın ve kalbimin dediği bu olmakla beraber, Erdoğan’ın ilk turda olmasa da, ikinci turda kazanması halen mümkün. Aklım bunu da söylüyor.
Peki ne olur Türkiye’de Kılıçdaroğlu, olmadı Erdoğan kazanırsa? Nereye gider Türkiye, istikameti ne olur? Memleketin temel siyasi meseleleri nasıl seyreder Kılıçdaroğlu, olmadı Erdoğan kazanırsa?
İlk ve hızlı cevap tabii ki “Meclis kompozisyonuna bağlı” olabilir. “Türkiye’nin seçim sonrası istikametinin tayininde Kılıçdaroğlu-Erdoğan ikilisinden hangisinin cumhurbaşkanı olacağı belirleyici olur, ancak Meclis’te çoğunluğu kimin kazanacağı da önemli” denebilir. O halde bu haklı kaydı hesaba katarak sorayım. Biraz uzun olacak ama soru bu kez dört ihtimalli olmak zorunda: Ne olur Türkiye’nin istikameti cumhurbaşkanlığı seçimlerini Kılıçdaroğlu kazanır da Cumhur İttifakı Meclis’te çoğunluğu elde eder ya da azınlıkta kalırsa ve yine ne olur Erdoğan cumhurbaşkanlığı seçimlerini kazanır da Cumhur İttifakı Meclis’te çoğunluğu elde eder ya da azınlıkta kalırsa?
Kısa cevabım şu: Seçim sonuçları söz konusu olduğunda ortada dört ihtimal varken, seçim sonrasında Türkiye’nin istikameti söz konusu olduğunda üç ihtimal var görünüyor. Biraz kolaylık olsun, biraz da mecburiyetten ötürü Erdoğanizm diyeceğim siyasi pozisyona nispetle adlandıracak olursam, Türkiye’nin önündeki üç ihtimal şunlar: “Seyreltilmiş Erdoğanizm”, “Gömülü Erdoğanizm” ve “Erdoğanizme veda”. İki noktayı açıklığa kavuşturup, üç istikametin detaylarını vermeye çalışayım. İlkin, siyasi tablo itibarıyla dört ihtimal varken Türkiye’nin önündeki istikamet itibarıyla üç ihtimal olmasının ardında şu var: Türkiye’nin seçim sonrası istikametinin şekillenmesinde siyasi tabloyu aşan makro dinamikler etkili olacak. İkinci olarak, Erdoğanizm dediğimde özgün, deruni bir şeyi kastetmiyorum tabii ki. Parçalanma endişesiyle büyük ve kudretli devlet olma arzusu arasına sıkışmış bildik 100 senelik milliyetçiliğin biraz dindarlığa, biraz izolasyonizme, çokça da otoriterliğe ve pragmatizme sarmallanmış bir sürümü.
Üç istikamete gelince…
Erdoğanizme veda
Hem Kılıçdaroğlu’nun cumhurbaşkanlığı seçimlerini kazanıp Cumhur İttifakı’nın Meclis’te azınlığa düşmesi en kuvvetli ihtimal olduğundan hem de Erdoğan’ın Bahçeli’yle beraber icat ettiği milli ve yerli rejim Türkiye’nin alışkanlıklarının ve tahammülünün ötesinde bir yoksullaşma, adaletsizlik, keyfileşme ve liyakatsizlik ürettiğinden “Erdoğanizme veda” seçim sonrası Türkiye’nin girmesi muhtemel ilk istikamet olabilir. Seçimler olur da Erdoğan ve destekçilerinin iktidardan düştüğü bir siyasi tablo üretirse, bu muhtemel tablonun sebebi olarak Erdoğanizm ya da dindarlığa ve otoriterliğe sarmallanmış milliyetçiliğin ufku Türkiye için tayin edici olmaktan çıkabilir. Belli sınırlar içinde, belli kayıtlarla tabii ki.
Kılıçdaroğlu cumhurbaşkanı seçilir de Cumhur İttifakı Meclis’te azınlığa düşerse Türkiye pek muhtemelen Millet İttifakı’nı ortaklaştıran mutabakat metinlerine ilham veren türden bir restorasyon istikametine girer. Daha rasyonel bir ekonomi yönetimi, daha az keyfi bir siyasi rejim, daha ehil bir bürokrasi ve Kürt meselesi gibi zor konularda tedrici bir normalleşme bu istikametin belli başlı uzuvları olur herhalde. Ne var ki, bu saydıklarıma yaslanan türden bir restorasyon pek muhtemelen Erdoğanizme veda istikametinin maksimumunu oluşturur. Gerek seçim sonrasında oluşacak siyasi tablo, gerekse de siyasi tabloyu aşan makro dinamikler, restorasyon istikametinin tarif ettiğimden de cılız kalmasına yol açabilir, daha kötüsü bir tür gömülü Erdoğanizme kapı aralayabilir. İzah edeyim.
Malum, Kılıçdaroğlu cumhurbaşkanı seçilip Cumhur İttifakı Meclis’te azınlığa düşse bile restorasyon istikametinin maksimumuna ulaşabilmesi için CHP, İYİ Parti ve HDP (Yeşil Sol) vekilleri arasında bir tür uzlaşmanın kurulması ve sürdürülmesi gerekecek. İmkânsız olmamakla beraber siyasi tablo sözünü ettiğim türden bir restorasyonun derinleşmesine pek muhtemelen izin vermeyecektir. Siyasi tablonun yanı sıra gündem ve siyasi aktörlerin yatkınlıkları gibi daha makro değişkenler de restorasyon hattının derinleşmesini engelleyebilir.
Tahmin edilebileceği üzere, yeni iktidarı karşılayacak gündemin ilk sıralarında uzun süre ekonomideki tahribatın giderilmesi ve bürokrasinin yeniden düzenlenmesi gibi daha ‘teknik’ konular olacaktır. ‘Önceliklerle’ ilgili bu durum restorasyon hattının derinleşip, ‘esas meselelere’ uzanmasını geciktirebilir. Ancak bu minvaldeki daha etkili faktör, yeni dönemde hükümet edecek aktörlerin yatkınlıkları olacaktır. Bu yatkınlıklar da restorasyon hattını derinleşmekten alıkoyabilir. Eninde sonunda, parçalanma endişesiyle büyük ve kudretli devlet olma arzusu arasına sıkışmış bildik 100 senelik milliyetçilik kadar izolasyon ve otoriterlik eğilimleri de sadece Erdoğan’da ve ortaklarında bulunan hasletler değil. Değişen derecelerde olsa da yeni dönemde hükümet edecek aktörlerin de bu hasletlerin etki alanında olduğunu varsayabiliriz. Bu durum restorasyon istikametinin akıbeti hakkında aşırı iyimserliğe kapılmamak gerektiğini öğütlüyor.
Özetle, Erdoğanizme veda, seçim sonrası Türkiye’nin yönelebileceği ilk istikamet. Lakin, parçalı siyasi tablo ve yatkınlıklar bu istikametin derinleşmesini engelleyebilir. Daha da kötüsü, bu tablo ve yatkınlıklar ikinci bir istikametin, gömülü bir Erdoğanizmin önünü açabilir.
Gömülü Erdoğanizm
Kılıçdaroğlu’nun cumhurbaşkanı seçilmesi ve Cumhur İttifakı’nın Meclis’te azınlığa düşmesi durumunda “Erdoğanizme veda” istikametinin derinleşmesini engelleyebilecek tek siyasi faktör CHP, İYİ Parti ve HDP vekillerinin uzlaşması gereği değil. AK Parti ve MHP’nin iktidardan düşmüş olması da aynı türden bir işlev görebilir. İktidardan özgürleşmiş AK Parti’nin ve iktidardan ve AK Parti’den özgürleşmiş MHP’nin bu türden bir uzlaşmayı bozma ve iktidar aktörlerini yeni uzlaşmalara davet etme kabiliyetine sahip olacağını tahmin etmek zor olmasa gerek. Hem CHP, İYİ Parti ve HDP vekillerinin sürdürülebilir bir uzlaşmada buluşmalarının güçlüğü hem de yukarıda sözünü ettiğim yatkınlıklar Erdoğanizme veda istikametinden gömülü Erdoğanizme bir kapı aralayabilir. Şöyle ki…
Yeni dönemde hükümet edecek aktörler arasında milliyetçilik, izolasyonizm ve otoriterlik hasletlerine yakın duranlar CHP, İYİ Parti ve HDP arasında bir uzlaşma tesis etmek türünden zor bir yola girmektense AK Parti ya da MHP’li vekillerin de destek vereceği daha ara ve daha kısa yollara meyledebilir. Diğer deyişle, siyasi tablo ve yatkınlıklar, yeni dönemde hükümet edecek aktörlerle AK Parti ve MHP’yi dindarlık, izolasyonizm ve otoriterlikten az da olsa uzaklaşmış bir milliyetçilik zemininde buluşmaya teşvik edebilir. Gömülü Erdoğanizm derken bu türden bir istikameti kastediyorum. Erdoğan muhalifleriyle Erdoğan muhiplerinin, biraz isteyerek biraz da mecburen bir tür Erdoğanizmde buluşmaları. İşin kötüsü siyasi tablo ve yatkınlıklar söz konusu istikameti muhtemel kılıyor.
Seyreltilmiş Erdoğanizm
Şimdiye kadar sözünü ettiğim iki istikamet de cumhurbaşkanlığı seçimlerini Kılıçdaroğlu’nun kazanması durumunda sapılabilir türden. Cumhur İttifakı’nın Meclis’te çoğunluğu kaybetmesi durumunda daha muhtemel olmak üzere, Kılıçdaroğlu cumhurbaşkanı olduğu takdirde Türkiye Erdoğanizme veda da edebilir, bir tür gömülü Erdoğanizme rıza da gösterebilir. Şimdiye kadar söylediğim bu. Peki seçimleri Erdoğan kazanacak olursa?
Afaki gelebilir ama kanaatim şu: Cumhur İttifakı Meclis’te çoğunluğu elde etsin etmesin, Erdoğan cumhurbaşkanlığı seçimlerini kazanırsa Türkiye’nin Erdoğanizmle devam etmesi zor. En azından bugünkü biçimiyle. Kanaatim şu: “Erdoğanizmle aynen devam” Türkiye’nin önündeki istikametlerden biri değil. Seçim sonrasında oluşacak siyasi tablo, tecrübe edilen milli ve yerli rejimin sonuçları ve uluslararası durum “Erdoğanizmle aynen devam” ihtimalini zayıf kılıyor. Gördüğüm bu. Erdoğan’ın cumhurbaşkanı olması durumunda Türkiye’nin önündeki daha muhtemel istikametin seyreltilmiş bir Erdoğanizm olduğunu düşünüyorum.
“Seyreltilmiş Erdoğanizm” derken kastettiğim de gömülü Erdoğanizmin Erdoğan’ın başkanlığında yürütülen formuna benzer bir durum. Dindarlık, izolasyonizm ve otoriterlikten az da olsa uzaklaşmış bir milliyetçiliğe biraz daha rasyonel bir ekonomi siyasetinin eşlik etmesi. Zayıf ama Türkiye’nin önündeki muhtemel istikametlerden biri de bu. Türkiye’nin bir süre daha debelenmesi yani. Ümit edelim gerçekleşmesin.