Önce II. Abdülhamit’e ve onun istibdat rejimine, ardından İttihat ve Terakki Partisi’nin baskıcı yönetimine karşı sert ve cesur eleştirileri ile bilinen gazeteci Hasan Fehmi Bey 6 Nisan 1909’da, Meşrutiyet ilan edildikten sadece bir sene sonra Galata Köprüsü üzerinde öldürüldü.
Hasan Fehmi Bey, Türkiye’de öldürülen ilk gazeteciydi ve üstelik tam da özgürlüğün geldiği, istibdatın sona erdiği söylenen bir dönemde bir suikaste kurban gitmişti.
Serpil Çalışlar Ekici, ölümünün 114. yılında, Hasan Fehmi’nin kendi gazetesi Serbesti’de yayımladığı yazılarını günümüz Türkçesine uyarlayarak kitap haline getirdi. Ekici ile 2022’de Kopernik Yayınları tarafından basılan “Hasan Fehmi ve Serbesti Gazetesi” kitabını konuştuk.
İlk önce okurlarımız için kendinizi tanıtmanızı rica edebilir miyiz? Serpil Çalışlar kimdir?
Ben Tarsus’ta doğdum, liseyi de orada okudum. Ege Üniversitesi İşletme Fakültesi reklamcılık bölümünü bitirdikten sonra Demokrat İzmir Gazetesi’nde düzeltmenlik yaptım. Ardından Türk Ticaret Bankası’nda reklam ve halkla ilişkiler bölümünde yönetici olarak çalıştım. Oradan emekli olduktan sonra Osmanlıca kursuna gittim 2 yıl. Kurslara devam ederken sadeleştirmeler yaptım, örneğin Kabusname gibi. Hasan Fehmi ve Serbesti Gazetesi kitabı da işte bu latinize ettiğim ve sadeleştirdiğim eserlerden biriydi.
Hasan Fehmi’de ve Serbesti gazetesinde ilginizi çeken şey ne oldu? Neden o gazetedeki yazıları Latinize edip sadeleştirmek istediniz?
Hasan Fehmi ilk basın şehidi olduğu için ilgimi çekti. Osmanlı döneminde bu gazeteci neden öldürüldü? Bu merakla birlikte araştırma yapmaya başladım. Hasan Fehmi’nin Serbesti gazetesini çıkarttığını, orada yazılar yazdığını öğrendim. Bunun üzerine, ‘Acaba ne yazmıştı da öldürüldü? Kimlerin dikkatini üzerine çekti?’ diye düşündüm. Ve ortaya bu kitap çıktı.
Serbesti gazetesinin kaç adet basıldığını, kaç adet satıldığını biliyor muyuz? Elimizde buna dair bir bilgi, belge var mı?
Öyle bir bilgiye rastlamadım. Yalnızca çok satıldığını, dönemin en çok satan gazetelerinden biri olduğunu biliyoruz. O dönem çok sayıda gazete çıkartılıyor ama Serbesti gazetesi kendi kendine yetebiliyor. Buradan satışının iyi olduğu biliniyor. Aydınlar arasında özellikle çok okunan ve ses getiren bir gazete.
Hasan Fehmi’nin öldürülmesinin ardından İstanbul’da 60 bin kişinin yürümesi de aslında etkisini gösteriyor.
1909 tarihli Resimli Kitab dergisinde Hasan Fehmi Bey’in cenaze töreninden bir fotoğraf .
O zamanki İstanbul’un nüfusunu düşünürsek o cenaze törenine katılan kişi sayısı gerçekten çok fazla. Çok büyük üzüntü yaratıyor Hasan Fehmi’nin öldürülmesi. Ondan sonra da öldürülenler oluyor ama Hasan Fehmi’nin yarattığı etki bambaşka. Çünkü hem bir aydın hem bir gazeteci hem de ülkede ilk kez böyle bir şey yaşanıyor. Hem de tam özgürlük ortamına geçtik, barış var, kardeşlik var eşitlik var denilen bir dönemde…
Serbesti gazetesinin sayılarına nasıl ulaştınız? Kaç sayısına ulaştınız?
Serbesti gazetesini çeşitli kütüphanelerden topladım. Beyazıt Kütüphanesi’ndeki kapsamlı bir koleksiyonda 57 sayısını buldum. Bunları incelemeye başladım. Günlük bir gazete Serbesti. 4 sayfa olarak yayınlanıyor o dönemki çoğu gazete gibi. Hepsini inceledim, içinden seçimler yaptım. Hasan Fehmi imzasıyla yayınlanmış maalesef ki sadece bir yazı bulabildim.
Çoğunlukla imzasız ya da müstear isimle yazmış yani yazılarını?
Evet. Ama tahmin ettiğimiz, onun yazdığını düşündüğümüz yazılar var. Zaten gazeteyi o yönettiği için yayınlanan tüm yazılara da o karar veriyor, onun denetiminden geçerek giriyor yazılar gazeteye. Bu yüzden hepsi onun yazısıymış varsayarak yola çıktım. Çünkü çok tehdit almış bir isim. Bu tehditler nedeniyle imzasız yazıyor yazılarını ya da dediğiniz gibi müstear isim kullanıyor. Çünkü gazeteye baktığımız zaman oradaki isimlerin çoğunun takma isimler olduğu belli oluyor.
Hasan Fehmi Bey’in son fotoğrafı. Osmanlıca yazı: “Şehid muhterem Hasan Fehmi beyin son resmidir.”
Hasan Fehmi’nin tarihsel açıdan en önemli özelliği sizin de az önce bahsettiğiniz gibi öldürülen ilk gazeteci olması. Ama aslında o dönemde tek muhalif isim o değil. Başka bazı sert İttihat ve Terakki muhalifi yazarlar ve gazeteler mevcut. Volkan gazetesi gibi. Neden o gazeteler, o yazarlar değil de Hasan Fehmi bir tehlike olarak görüldü?
Hasan Fehmi’nin yazıları etkileyiciydi, kalemi kuvvetliydi. İTC’nin ırkçılığına savaş açmıştı. Eski dönemin işkenceci, rüşvetçi yöneticilerinin meşrutiyet döneminde de makamlarını koruduklarını, İttihatçıların şantajla bunları istedikleri gibi kullandıklarını yazıyordu.
Söylediğiniz gibi bu cinayetten önce çok defa tehditler alıyor ve bunu gazetede de yazıyor Hasan Fehmi ama görüyoruz ki hiçbir önlem alınmıyor. Cinayetin ardından 60 bin kişi İstanbul’da toplanıp Sadrazam Hüseyin Hilmi Paşa’nın bulunduğu Babıâli’nin bahçesini dolduruyor ve katilin bulunmasını istiyor. Hüseyin Hilmi Paşa bu cinayetin aydınlatılacağı sözünü veriyor ama üzerinden geçen bir asırdan fazla zamana rağmen henüz bu cinayetin sis perdesi kalkmış değil. Siz bu cinayetin çözülememesini neye bağlıyorsunuz? Sizce neden Hasan Fehmi adeta unutulmaya terk edildi?
İTC’nin bütün şubelerine gönderdiği, 9 Mart 1325 tarihli Serbesti gazetesinde de yayınlanan beyannamede İTC muhaliflerine hitaben kaleme alınmış şu sözler dikkat çekici: “Cemiyeti susmaya mecbur etmek değil aksine kendi leşlerinin de dahil olduğu müthiş kanlar dökmesine neden olacak.“ Hasan Fehmi, bu beyannameden kısa bir süre sonra, Rumi 24 Mart’ta katledildi, nihayetinde 31 Mart olayları meydana geldi. Asker duruma el koydu. Hasan Fehmi’nin unutulmaya, unutturulmaya terk edilmesinin nedeni, ittihatçılara karşı giriştiği amansız mücadeledir. Malum, ittihatçı anlayıştan kurtulamadık.
Hasan Fehmi’nin kitapta yazdığınız gibi Ahrar Fırkası’na ya da başka bir partiye üyeliği bulunmuyor fakat hayat öyküsüne baktığımız zaman Paris’e gittiği yıllarda Prens Sabahaddin ile tanıştığını ve onunla fikir alışverişinde bulunduğunu görüyoruz. Sizce Hasan Fehmi’nin fikirlerinin oluşumunda ve Serbesti gazetesinin yayınlarında Prens Sabahaddin’in payı neydi?
Hasan Fehmi’nin bazı yazıları İttihat ve Terakki’nin yayın organı Meşveret’te de yayınlanıyor. Oradaki Jön Türklerle birlikte hareket ediyor. Bunların arasında Prens Sabahaddin de Ahmet Rıza da var -daha sonra çok muhalefet ettiği Meclis Reisi olan Ahmet Rıza- hepsiyle görüşüyor yani. Ama bu görüştüğü isimlerden herhangi birinin etkisi altına girdiğini söylememiz yanlış olur.
Hasan Fehmi’nin Galata Köprüsü’nde öldürüldüğü gün yanında bir isim daha var: Ertuğrul Şakir. Aslında bu kişi karanlıkta Serbesti gazetesinin sahibi Mevlanzade Rıfat sanılıyor ve o yüzden ona da ateş ediliyor. Bu suikastın yalnız Hasan Fehmi’yi değil Serbesti gazetesini de ortadan kaldırma amacını taşıdığını söyleyebilir miyiz?
O dönemde muhalif başka gazeteler de var. Mesela Ali Kemal’in çıkarttığı İkdam, Mizancı Murat’ın Mizan, dincilerin Volkan gazetesi var. Bence buradaki amaç sevilen, saygı duyulan bir gazeteciyi katlederek, toplumu ayaklandırıp, askerin duruma el koymasını sağlamak. Ortalık karışsın, askeri çağıralım mantığı. Nihayetinde 31 Mart olayları meydana geliyor. Bu yolda bir taş döşemiş oldular. Sadece Hasan Fehmi ya da Serbesti’yi susturmak değildi yani amaç.
Hasan Fehmi’nin Çemberlitaş’taki mezarı.
Hasan Fehmi’den çok sonra öldürülen bir başka gazeteci de Ali Kemal. Hasan Fehmi, Serbesti gazetesindeki birçok yazıda Ali Kemal’e yöneltilen suçlamaları cevaplıyor, onu savunuyor. Ali Kemal’e haksızlık yapıldığını, sözlerinin çarpıtıldığını söylüyor ama kader ikisine de benzer bir son hazırlıyor. Bu iki isim arasındaki ilişki, benzerlikler, farklılıklar neydi o dönemde?
O dönem pek çok aydın Abdülhamit’in istibdat rejiminden kaçıp yurtdışına gidiyor. Yurtdışında birlikteler, birbirlerini çok iyi tanıyorlar. Abdülhamit’in stratejisi çok ilginç, Jön Türklerin yurda geri dönmelerine engel olmak için bir kısmına elçiliklerde görev veriyor, bir kısmına burs veriyor. Hasan Fehmi devletten de başka herhangi bir kimseden de yardım ve para almıyor, kendi servetiyle yaşamını sürdürüyor.
Hasan Fehmi, Paris’teyken yapılan bir toplantıda Ahmet Rıza’yı Meşveret’i yayınlamaya ikna edenin Ali Kemal olduğunu söylüyor. Hasan Fehmi 19-20 yaşında, daha çok gençken çıkıyor yurtdışına.
Ali Kemal.
Hasan Fehmi Paris’ten sonra Mısır’a geçiyor. Ali Kemal Mısır’da Muhtar Paşa’nın çiftliğinde idareci olarak görev yaparken, Hasan Fehmi de müfettiş olarak orada görevlendiriliyor. Yazılarında da söylüyor, ‘Gelen mektuplarını ben açardım, istibdat rejimi lehine en ufak bir yakınlığını dahi hissetmedim’ diye. Orada birlikte çalışıyorlar. İTC’nin Ali Kemal düşmanlığının nedenlerini, Serbesti gazetesinde yayınlanan, kitabımda da yer alan mahkeme tutanaklarında görebiliyoruz: Cemiyete girmesi için çok ısrar ediyorlar, kabul etmiyor, nedenlerini açıklıyor, Ahmet Rıza’ya para yardımı yapıyor.
Serbesti gazetesinde, Hasan Fehmi’ye ait olduğunu düşündüğümüz yazılarda dikkatimizi çeken, İttihat ve Terakki’yi eleştirmek için sıkça kullanılan bir kavram var: “Hürriyet içinde istibdat.” Siz bu kavramı nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu kavram günümüz için bir şey ifade ediyor mu sizce?
İkinci Meşrutiyet ilan edildikten sonra o kadar büyük bir sevinç oluyor ki, yurtdışındaki sürgünlerin çoğu ülkeye geliyor, şarkılar söyleniyor, sokaklarda bayram havası oluyor. ‘Artık hürriyet geldi’ diyor, başka bir şey düşünemiyorlar. Ama durum öyle olmuyor maalesef. Çünkü Abdülhamit’in saltanatı bitmiyor, Meclis zaten meşrutiyet ilan edildikten 4 ay sonra kuruluyor. Anayasa da eskiden kalan anayasa. Evet, Abdülhamit’in yetkileri kısıtlanıyor ama bu defa da İttihat ve Terakki’nin istibdatı başlıyor. O yüzden de Hasan Fehmi ve onun gibi düşünenler, ‘Abdülhamit’ten kurtulduk ama istibdattan kurtulamadık’ diyorlar.