Mersin, CHP’li belediye yönetimlerine yabancı değil. Ama çeyrek asır sonra İstanbul ve Ankara alınınca CHP’li belediyeler daha çok konuşulur oldu. Bu sizi nasıl etkiliyor? Cumhurbaşkanının ve iktidar partisi ileri gelenlerinin sürekli CHP’li belediyeler diye başlayan sözleri sokaktaki vatandaşın size bakışını etkiliyor mu sizce?
Ben açıkçası vatandaşı olumsuz etkilediğini düşünmüyorum. Vatandaş gördüğüne inanıyor. Vatandaşa dokunuyorsanız, hizmet yapıyorsanız, bu hizmetler görülüyorsa, vatandaş bunu hissediyorsa siyasi mülahazalara, değerlendirmelere çok önem vermez. Bu değerlendirmeyi yapan sayın cumhurbaşkanı aslında yapması gerekenin tam tersine bir iş yapıyor. Cumhurbaşkanı dediğiniz bu belediyedir, vatandaşıdır, herhangi bir gruptur, bunları ayırmaktan ziyade, ötekileştirmekten ziyade birlik beraberlik mesajı vermesi gerekiyor. Dünyanın neresinde iktidar belediyesi, muhalefet belediyesi diye bir ayrım var? Böyle bir ayrım dünyanın hiçbir tarafında yok. Maalesef Türkiye’de siyaset gergin. Daha çok kutuplaşma anlayışıyla yapılan bir siyaset. Buradan nemalanmaya çalışılıyor. Ama bana göre bu da netice vermiyor. 31 Mart’ta görüldü. Yine aynı söylemleri vardı. Zillet İttifakı, İllet İttifakı, Türkiye’nin bekası, hiç alakası olmayan söylemler. Hep ötekileştirme, terör örgütleriyle bir yerde gösterme çabası… Bir tarafta toplumu germeye yönelik söylemler oldu ama Millet İttifakına mensup belediye başkan adayları, benim gibi ittifak dışı seçime giren belediye başkan adayları bu dilin çok dışında bir dil kullandı. Birlik, beraberlik, herkesin belediye başkanı olacağız, herkese hizmet edeceğiz, herkesi seveceğiz, herkesi sayacağız, ideolojik taassup peşinde olmayacağız dedik ve biz kazandık. Demek ki millet bizim söylediklerimizi inandırıcı buldu.
CHP’li belediyelere, belediye meclislerinde örtülü ya da açık bir defanstan söz etmek mümkün mü?
Mersin’de görüyorum ben. Diğer belediyelerde de var. Cumhur İttifakının çoğunluk olduğu belediye meclislerinde bu görünüyor. Ben zaten yaşıyorum. Görmeme gerek yok. İçindeyiz. Daha geçtiğimiz gün meclis toplantısında, 2021 yılı bütçe kalemleri içinde yer alan borçlanma kalemine ait borçlanma yetkisi tarafıma verilmedi. Sen iş yapma diyor Cumhur İttifakı. Senin iş yapmanı engelleyeceğiz diyor. Senin iş yapmanı zora sokacağız diyor ama kendisi kaybediyor. Gözlemlerim o yönde. Siyaseten çok büyük yanlış yapıyorlar. Bu da siyaseten bizlere yarıyor. Çünkü toplum bunu görüyor. Zaman zaman anketlerde de bunu gözlemliyoruz. Toplum tepki veriyor. Bu insanları neden çalıştırmıyorsunuz, neden engelliyorsunuz diyor. Dağa taşa, kıra, ovaya, merkeze nereye gidersem gideyim, hangi yörenin insanıyla konuşursam konuşayım böyle cevaplar alıyorum. Yani kendilerine oy vermiş yurttaşlar bile kendilerinden şikâyetçi. Hangi üst akıl bunlara bunu yaptırıyor anlamak mümkün değil. Siyaseten intihar ediyorlar bence.
Sosyal demokrat belediyecilikten bahsediyorsunuz. Bu anlayışı insanların gündelik yaşamına, kente, çevreye nasıl yansıtıyorsunuz?
Şöyle söyleyeyim. Bir kere ben belediye başkanlığını taraf olarak yapıyorum. Burada iş başlıyor zaten. Ben halkın tarafında bir belediye başkanıyım. Benim tarafım belli. Halk tarafında olmak zaten sosyal belediyeciliği getirir, çağrıştırır. Olmazsa olmazdır. Halkçı belediyecilik, sosyal demokrat belediyecilik, sosyal belediyecilik bu kavramlar iç içe geçmiştir. Onun için de biz Mersin’de seçimlerden sonra çok hızlı şekilde sosyal politikalarımızı hayata geçirdik. Önce dezavantajlı kitleler dedik. Kadın dedik, çocuk dedik, yoksul dedik, engelli dedik, işsiz dedik, genç dedik. Seçim beyannamesinde yer alan projelerimizi, vaatlerimizi hızla hayata geçirdik. Çocuklara dağıttığımız sütten mahalle mutfaklarına kadar, kadın dairesinin oluşturulmasından kreş yapımlarına kadar, eğitim yardımlarına kadar, evde sağlık ve bakım hizmetlerine kadar birçok alandaki yeni uygulamalar sosyal belediyeciliktir. Tam da bunun göbeğidir. Belediyeciliği sadece bir bina yapmak, yol yapmak, beton asfalt işinden ibaret görmeme anlayışıdır. Maalesef belediyecilik deyince ilk etapta bunu düşünen anlayışlar var. Bir belediye başkanı olarak bunu hayretle izliyorum. Vatandaştan zaman zaman ilk göreve geldiğimizde böyle tepkiler geliyordu. Gülüp geçiyordum. Ya belediye başkanı ne yaptı ki diyorlardı. İnsanlar bina görmek istiyor, köprü görmek istiyor. Köprülü kavşak görmek istiyor. O dönemde de şunu söylemiştim: Betonseverler biraz sabretsinler çok kısa sürede bu sefer trafik tıkanmasından, her bölgede şantiye görüntüsünden şikâyet etmeye başlayacaklar. Bunu niye söyledim? Bir belediye sadece sosyal politikalarla uğraşmaz. Kentin yapısal sorunlarını da çözer. Altyapı, üstyapı sorunlarını. Gerekiyorsa yolunu, köprülü kavşağını yapar, gerekiyorsa bina inşa eder. Diğer sosyal projeleri geliştirir. Belediye başkanı dediğiniz bir kentin her noktasına ulaşır. Her işiyle, her sorunuyla uğraşır. Bu anlamda yaptığımız belediyecilik anlayışımızın hem Mersin’e uygun olduğunu hem dünya görüşümüzün bu olduğunu hem de dönemsel olarak 2021 yılı Türkiye’sinde mevcut sosyoekonomik, sosyokültürel koşullara uygun bir belediyecilik anlayışı içinde olduğumuzu düşünüyorum.
1989-1994 arası SHP’li belediyeler dönemi ve 1994’te büyük bir yenilgi. Bu dönem için de böyle risklerin olabileceğini söyleyenler var. 11 büyükşehir belediyesi üzerinden bakarsak siz öyle bir risk görüyor musunuz? O dönemki hatalardan sizce sosyal demokratlar dersler çıkardı mı?
Ben 2019’da belediye başkanı olduğumda 89 sendromundan söz edildi ama 89’dan ders çıkartarak bu çalışmaları yapmadım. Hiç aklıma gelmedi. Diğer belediye başkanlarımızın da öyle olduğunu düşünüyorum. Bunun iki sebebi var. Birincisi parti yönetiminin, sayın genel başkanın bakış açısı. Diğeri de aktörlerin yapısı, müktesebatı, karakteriyle ilgili bir durum. Sayın genel başkan nasıl bir tavır takınıyorsa, o tavır belediye başkanlarında da var. Benim genel başkanım 24 saat çalışın diyor, ayrımcılık yapmayın diyor, dezavantajlı grupları önceleyin diyor. Yani betondan, binadan, yoldan öte kentinizde yoksulun olduğunu görün, engellinin olduğunu görün, çocuğun olduğunu görün diyor. Bu anlayışta bir genel başkanın olduğu partiye mensup bir belediye başkanının da ortaya çıkaracağı hizmetler farklı olur diye düşünüyorum. Öyle oldu. 89’u biz hiç konuşmuyoruz. Bir araya geliyoruz 11 büyükşehir belediye başkanı. 89’dan ders çıkaralım, 89’da böyle olmuştu gibi bir yaklaşım içinde değiliz. Hiç aklımıza gelmeden geleceğe dair ne yapabiliriz, geçmişte biz ne yaptık, bunu daha iyi noktalara nasıl getiririz, ortak bir vizyon nasıl oluştururuz, bunların derdine düşmüş durumdayız. Çünkü 1989 koşulları ile 2019 koşulları çok farklı. Koşullar farklı olduğu gibi belediye başkanlarının da farklı karakterler olduğunu düşünüyorum. Şöyle bir gerçek var. Bunlar bizim söylediğimiz, kendimizi çok iyi noktada gösteriyormuşuz gibi görünebilir ama biliyorsunuz bağımsız kamuoyu yoklamaları yapılır. Ölçümler yapılır. Yapılan ölçümlerde de bunu gözlemek mümkün, büyükşehir belediyeleri olsun, il belediyeleri olsun başarılı görülüyor. Özellikle 11 büyükşehir çok başarılı çalışmalar yapıyor. Mersin’de sokağa çıkın, ölçüm yapın, vatandaşla konuşun, başladığımız noktadan çok farklı noktada olduğumuzu, halk kitlelerinin desteklerinin arkamızda olduğunu görebilirsiniz. Bu sadece benim dünya görüşüme mensup ya da benim partime oy veren seçmen kitlelerinin çok çok ötesine geçmiş. Hangi partiye oy vermiş olursa olsun bizim belediyelerimiz herkesin belediyesi olmuş. Öyle görülüyor. Vatandaş öyle görüyor. Son yapılan kamuoyu çalışmalarında da biz şu anda Mersin’de her 3 yurttaştan 2’sinin oyunu alabilecek duruma geldik. Bu çalışmalar böyle sürdüğü müddetçe de belki de cumhuriyet tarihinde görülmemiş bir başarıya imza atacak belediyeler.
Her 3 kişiden 2’sinin oyunu alabilecek noktaya geldik diyorsunuz. Anketlere göre ya da size birebir yansıyanlara göre vatandaş en çok neyden dolayı destek veriyor size?
Bir kere bize karşı bir güven var. Yaptığımız hizmetlerde ayrımcılık yapılmadığını insanlar biliyor. Örneğin kadınlar. Kadınlardan çok yoğun destek alıyoruz. Kadınlar uygulamalarımızla kendilerine pozitif ayrımcılık yaptığımızı biliyor, düşünüyor ve bunu görüyor. Toplumun her kesimine dokunuyoruz. Çiftçisine, işçisine, sanayicisine, dezavantajlı kitlesine dokunuyoruz. Dokunmadığımız kesim kalmadı. İnsanlar bizi kendilerinden biri olarak görüyor. İşadamı da kendinden biri olarak görüyor, işçi de öyle görüyor. Kırsal da yaşayan çiftçi de kendinden biri olarak görüyor. Bu da aramızdaki güveni tahkim ediyor. İnsanlar şunu söylüyor: Başımıza bir sorun geldiği zaman belediyeyi ararız, belediye başkanına söyleriz, çözer. Bu çok değerli bir algıdır. Bugüne kadar yaptığımız hizmetler böyle bir algının oluşmasını sağladı.
İYİ Parti’den ve HDP’den oy aldınız. HDP kanadından “Biz belediye seçimlerinde destek verdik ama adımız anılmıyor” gibi tepkiler geliyor. Siz gidip geldiğiniz yerlerde bu tür sorularla karşılaşıyor musunuz? HDP desteği soruluyor mu size?
Geçmiş beyanatlarımı bulabilirsiniz, arşivlerden çıkarabilirsiniz. Ben hiçbir zaman bana destek veren kitleleri anmaktan imtina etmedim, korkmadım. Söylüyorum. Şimdi de söyleyebilirim. Ben Mersin’de biliyorsunuz ittifak adayı değildim. CHP adayıydım ve Mersin’de HDP seçmeni de dahil olmak üzere birçok partinin seçmeninden destek aldım. Eser miktarda da olsa İYİ Parti seçmeninden destek aldık. Bana göre kayda değer miktarda AK Parti seçmeninden destek aldım. Diğer siyasi partilerin oylarını aldığım için ben yüzde 45 oranıyla belediye başkanı oldum. Partimin 2018’deki oy oranı yüzde 27’ydi ama yerel seçimlerde yüzde 45’le seçim alındı. Şu anda seçim olsa eminim ki yüzde 60 üzerinde oy alırız. Hiçbir kuşkum yok. Bu yüzde 60 içindeki kitle sadece CHP’li seçmen değil. Bunun içerisinde yoğun bir şekilde HDP’li seçmen kitlesi var, İYİ Partili seçmen kitlesi var, AK Partilisi var, MHP’lisi var, Saadet Partilisi var, MHP’lisi var. İnsanlar bizi herkesin belediye başkanı olarak kanıksadı. Çünkü herkese eşit hizmet götürüyoruz. Ama daha bu hizmetlere başlamadan, rüştümüzü ispatlamadan da tekrar tekrar söylüyorum başta CHP’nin seçmen kitlesi, HDP’nin yoğun bir seçmen kitlesi ve AK Parti, İYİ Parti ve diğer partilerin seçmenlerinden Vahap Seçer olarak destek aldım ki yüzde 45 oyla seçildim.
Kürt seçmeninin güvenini sürdürebileceğinizi düşünüyor musunuz?
Tabii ki. Neden? Çünkü bakın bize oy verdi vermedi ayrımı yapmıyoruz. Geçtiğimiz dönemlerde hizmette geri kalmış, ihmal edilmiş bölgelere biz aslında bir anlamda adaleti getirdik. Onların da hizmet alma hakkı olduğunu, o insanların da o bölgede yaşayan insanların da bu ülkenin vatandaşı olduğunu, hangi siyasi partiye mensup olursa olsun demokratik bir toplumda yaşadıklarını, hukuk devletinde yaşadıklarını hatırlattık. Onların da yolunu yapıyoruz. Onların da altyapısını yapıyoruz. Sosyal politikalarda o bölgelere de eşit mesafede yaklaşıyoruz. Bunlar çok önemli dokunuşlar, çok önemli çalışmalar diye düşünüyorum.
Pandemi ve ekonomik kriz şehri nasıl etkiledi?
Her bölgede olduğu gibi bölgemizde de olumsuzluklar yaşandı. Özellikle gün kazanıp gün yiyen yurttaşlarımız büyük sıkıntı yaşadı, çünkü çalışamadılar. Başta esnaf olmak üzere, beden gücüyle çalışan emekçiler olmak üzere çok büyük dara düştüler. Diğer taraftan insanların evde kapalı kalması toplumda bir travma yarattı. Belediye olarak bu sıkıntıların ortadan kaldırılması için her türlü katkıyı yaptığımızı düşünüyorum. Bütün engellemelere rağmen diyebilirim, hâlâ engellemeler devam ediyor.
O süreçte merkezi hükümetle ilişkileriniz nasıldı?
Meclis çoğunluğumuzun olmaması, aldığımız alacağız kararlarda bizi o dönemde sıkıntıya soktu. Bu dönem de devam ediyor. O dönemde vatandaşlarımızdan alacağımız katkılar dahi engellendi. Bağış toplamamız engellendi. Biz kendi özkaynaklarımızla yaptık. Diğer alanlarda yapacağımız harcamalardan buraya yani sosyal projelere kaynak aktarmak durumunda kaldık. Bu illetten kurtulmanın yolu toplumu aşılamak. Başka çaresi yok. Biz her zaman bunu dile getirdik. Belediyelerimizden katkı sunulması isteniyorsa bu konuda katkı yapmaya hazırız. Vazgeçtik aşılamadan, hiçbir alanda merkezi hükümetle bir işbirliği alanı açılmadı bize. Bu da bizi üzdü açıkçası. Keşke merkezi hükümet, yerel yönetimler ayrımı olmadan vatandaşlarımıza hizmet edebilme imkânı bulabilsek.
Ekonomik olarak Mersin ayakta durdu. Biraz daha direndi diyebilir miyiz?
Burası kendi dinamiklerine baktığınız zaman savaşta, barışta, kıtlıkta, salgında her zaman avantajlı durumda. Buranın avantajı bereketli toprakları. Önemli bir tarımsal üretim havzası olması, gıda ticaretinin yoğun olduğu bir bölge olması Mersin’e avantaj sağladı. Tarım toprakları üretime devam etti. Tarım ürünü işleyen tesisler üretime devam etti. Mersin Limanı çalışmaya devam etti. Bu da Mersin’e bir avantaj sağladı.
Mersin’de hatırı sayılır bir Suriyeli nüfus var. Mersin Büyükşehir Belediyesinin Suriyelilere özel bir çalışması var mı?
Kendi bünyemizde uyum birimimiz var. Bir uyum masası oluşturduk. Bir gerçek, Mersin’de 200 binin üzerinde kayıtlı Suriyeli, geçici koruma altında insan var. Ama kayıt dışını da buna ilave ederseniz bunun 400 bine yaklaştığını görürsünüz. Önemli bir nüfus. Mersin’in yerli nüfusu 1 milyon 900 bin ve siz yerli nüfusun yüzde 20’si oranında misafir ağırlıyorsunuz. Üst üste koyduğunuz zaman 2 milyon 250 bin insana hizmet götürüyorsunuz. Günlük ihtiyaçlarını giderme zorunluluğunuz olduğu gibi kentin sosyokültürel, sosyoekonomik yükünü de azaltacak katkı sunmanız lazım yerel yönetimler olarak. Bizim bu konuda önemli çalışmalarımız var. Hem Sosyal Hizmetler Daire Başkanlığımız hem Kadın Daire Başkanlığımız bu konuda önemli çalışmalar yürütüyor. Uluslararası kuruluşlarla işbirliği halindeyiz. Çok sayıda da projeye imza attık. Örneğin geçtiğimiz günlerde güneş enerjisiyle gıda kurutma tesisi kuruldu. Bunu BM Göç Örgütüyle birlikte yaptık. Yine Merci adını verdiğimiz hem yerli nüfusa hem Suriyeli gençlere danışmanlık hizmeti veren merkezimizi oluşturduk. Toplum merkezi açılışını gerçekleştirdik. Burada da Suriyeli, geçici koruma altındaki nüfusa hizmet veriyoruz. Bunlar BM Göç Örgütüyle yapılıyor. BM Mülteciler Komiserliğiyle bir proje aşamasındayız. Alman GİZ ile bir proje aşamasındayız. Çalışmalarımız daha da yoğun devam edecek. Biz belediyeyi devraldığımızda önceki yönetimler bu konuya temas etmemişti. Suriyeli misafirleri ya da geçici koruma altındaki nüfusu burada görmemek, yokmuş gibi davranmak, sorunları halının altına süpürmek gibi bir şey. Bu Mersin’in gerçeğiyse bu sorunlarla boğuşacak en önemli makamlardan biri Büyükşehir Belediye Başkanı olsa gerek. Bu görevimi de yerine getiriyorum.
Yani belediyeniz bu konularda proje yapmaya niyetli, istekli…
Tabii niyetli, istekli. Çok da önemli çalışmalar yapılıyor. Bu konuda özel bir ekibimiz var. Çok da yetkin bir ekibimiz var. Genç de bir ekibimiz var. Birleşmiş Milletler ile diyalogumuz çok iyi. Alman GİZ kuruluşuyla da ilişkilerimiz çok iyi. BM’ye bağlı yüksek komiserlikle de AB’nin ilgili birimleriyle de ilişkilerimiz çok iyi. Çünkü bu sorunun üstesinden bir başımıza gelemeyiz. Zaten bu sorunu da yaratan biz değiliz ama bizim üzerimize kaldı. Umut ediyorum en kısa sürede Suriye’de huzur sağlanır ve insanlar vatanlarına huzur içinde dönerler.
Proje ortaklarının sunduğu kredi, hibe gibi destekler var. Bunların rakamsal değeri nedir şu ana kadar?
Açıkçası yaptığımız sosyal projelerde çok büyük rakamlar konuşamayız. Ama altyapı çalışmaları kapsamında, Fransız Kalkınma Ajansı, AB ve İller Bankası projeksiyonunda FRİT 2 kapsamında önemli hibeler sağlayabiliyoruz. En son altyapı, kanalizasyon, içme suyu yatırımları için 39 milyon avroluk hibe sağladık.
Suriyelilerle ilgili reaksiyon görüyor musunuz yerli nüfustan?
Çok açık bir şey ifade edeyim. İlk yönetime geldiğim günle bugün arasında çok fark var. Şu içinde bulunduğumuz Kültür Park. Bu bölgelerde çöpten geçilmiyordu. Yerli nüfusumuz Suriyeli misafirlerin yoğun olarak burayı kullanmalarından, çevreye özen göstermemelerinden şikâyet ediyordu. Bugün yine buraya Suriyeli misafirler de geliyor ama çok yoğun bir yerli nüfus da geliyor. Şu temizliğe bir bakın. Siz istediğiniz kadar temizlikçi sayısını artırın şu dirliği sağlayamazsınız. Bu kente verdiğiniz algı, anlayış, teneffüs edilen bir havadır. Artık Suriyeli yurttaşlar da burada bir kural olduğunu, temizliğe önem verilmesi gerektiğini, ortalığı kirletmemeleri gerektiğini, yerli nüfusla uyum sağlaması gerektiğini anladı. Burada hep beraber dirliği düzeni sağlıyoruz. Vatandaşın katkısı, esnafın katkısı, polisin katkısı bunlar çok önemli. Hepsi bir arada kente düzen getiriyoruz. Ben belediyeyim, ben polisim, her şeyi yaparım demekle olmuyor. Bir işbirliği gerekiyor.