İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener bugün (17 Şubat) Meclis’te düzenlediği grup toplantısında ağırlıklı olarak Gara operasyonu üzerinde durdu. Gara üzerine konuşurken herkesin dikkatli olması gerektiğini söyleyen Akşener, bu dikkatin, hataların üzerini örtmek için bahane olarak kullanılamayacağını vurguladı.
Akşener’in konuşmasının geniş bir özeti şöyle:
En başından söyleyeyim, ülkeyi yönetenler, devlet adabına, devlet edebine, devlet idaresinin sorumluluğuna uygun davranmasalar da biz sözlerimizi seçerek konuşacağız.
On şehrimizde şehit cenazelerimiz vardı. On şehrimize ateş düştü. Milletçe yüreğimiz yandı. Gara’da, lanet terör örgütü PKK’ya yönelik operasyon, milli bir meseledir. Dolayısıyla, üzerinde konuşan herkesin, sözlerine dikkat etmesi gerekir. Ancak bu dikkat, yapılan bir yanlış varsa, bir hata varsa, üzerini örtmek için bahane olamaz. Milli güvenliğimizi ilgilendiren alanlarda, sessizliği anlar, saygıyla da karşılarız. Ama evlatlarımıza ne olduğunu, doğal olarak bilmek isteriz. Bugüne kadar, bu tür operasyonları başarıyla yürüten, bu konuda dünyaya örnek olan kahraman askerlerimizin, neden böyle bir sonuçla karşılaştığını öğrenmek isteriz. Çok daha beter cehennemlere sessizce süzülüp, teröristin hakkından gelip, güvenle çıkan kahramanlarımız bu kez neden böyle bir sonuçla karşılaştı, anlamak isteriz. Bu işte, siyasetin parmağı var mı, yok mu bilmek isteriz. Bu aziz milletimizin en doğal hakkı, bizim de milletimize karşı görevimizdir.
Ulusal yas
Siz, şehit anasını kongreye canlı bağlayıp, felaketten siyaset devşirme peşinde koşabilirsiniz. Biz koşamayız. Siz, sosyal medyada, meclis kürsülerinden linç kampanyaları başlatıp, şehitlerimizi sizden olmayana saldırmak için araç yapmaya cüret edebilirsiniz. Biz edemeyiz. Siz, ülkemize yaşattığınız her felakette takındığınız aymaz tavırla, ‘Şov devam etmeli’ diyebilirsiniz. Biz diyemeyiz. Demeyeceğiz!
Bu olayların ardından, özellikle devleti idare edenlerin her sözlerine dikkat etmeleri gerekir. Devleti idare edenler, terör örgütünün alıkoyduğu evlatlarımıza, ‘Esir’ demez, diyemez. Devletin zirvesi, bu ülkenin kahraman evlatları için ‘Esir’ kelimesini kullanamaz. Siz hiç yabancı devlet görevlilerinin, kaçırılan vatandaşları için ‘esir’ dediğini duydunuz mu? Ciddiyet sahibi görevlilerden bunu duyamazsınız, çünkü bunun bir sebebi vardır. Esir, savaşta alınan tutsaktır. Türkiye savaşmıyor, Türkiye terörle mücadele ediyor. Buradan Sayın Erdoğan’ı şiddetle uyarıyorum: Şuursuz şuursuz, keyfine göre söylediğin her söz, ileride karşımıza çıkar. Ve senin iş bilmezliğinin faturasını bu aziz millet öder. Unutma! Sen bu devleti, 83 milyon adına temsil ediyorsun. İşini ciddi yapacaksın, ağzından çıkana dikkat edeceksin.
Sayın Erdoğan; evlatlarımızı teröre şehit verdik. Milletimizin canı yanıyor. Türkiye’ye afra tafra yapan Suud’ların kralı öldüğünde ilan ettiğin yası, evlatlarımıza neden çok görüyorsun? Milli bir meselede, milli bir acıda, milli yas ilan etmek için daha neyi bekliyorsun? Rengini, şehitlerimizin, o kahramanlarımızın kanından alan ay yıldızlı bayrağımızı, yarıya indirmemekle, neyin hesabını yapıyorsun? Yoksa sen de minik ortağın gibi, ‘Aman canım, 13 kişi öldü diye yas mı ilan edilirmiş?’ diyorsun? Gara’daki operasyonda yaşananlar, senin için milli yas değilse nedir? Senin işin, kongre salonunda, yüreği yaralı bir anayı telefona bağlatıp, ‘şeref dağıtmak’ değil, o anaların evlatlarını yaşatmaktır. Gara’daki kahrolası o mağara, lebalep şehit doluyken; sen, ‘pandemiye rağmen kongre salonu lebalep dolu’ diye sevinemezsin. Böyle şuursuzluk, böyle aymazlık olmaz. Biz seni, böyle bir acının ardından, bir defalık da olsa, her zamanki lakayt tavırlarını bırakıp, gök kubbeyi katillerin başına yıkacak bir çalışmada görmek isterdik. Bir defalık da olsa, ayrıştırmak yerine, birleştirdiğini görmek isterdik. Bir defalık da olsa, kürsülerde, AK Parti genel başkanını değil, memleketin Cumhurbaşkanı’nı görmek isterdik.
AK Parti kongreleri
Siyaseten lazım olduğunda, gömleğinin kollarını sıyırıp, harekât odasından fotoğraf vermeyi biliyorsun. Buyur! Bu günler, tam da o harekât odasında olman gereken günler. Poz vermek için değil, işini yapmak için orada olman gereken günler. Ama sen ne yapıyorsun? Partinin kongrelerinde, boynunda spor kulübü atkısıyla espriler yapıp şakalaşıyorsun. Sarayda konserler düzenletip, hoşça vakit geçiriyorsun. Böyle şımarıklık, böyle izansızlık olmaz. Böyle devlet yönetilmez. Bizlerin yüreği yanarken, kongre heyecanlarına tam gaz devam eden Sayın Erdoğan’ın o ibretlik sözünü tekrar hatırlatmak isterim. Dedi ki; ‘Bakın bir kongre yapıyoruz. Salgının olduğu günlerde kongre yapıyoruz. Salon lebalep dolu.’ Bunu bir de utanmadan, sıkılmadan, sevinerek söyledi. E biz de doğal olarak soracağız: Salonların lebalep dolmasından memnunsun da, on binlerce esnafımızın, milyonlarca vatandaşımızın günahı ne Sayın Erdoğan? Dükkânını açamayan esnafımıza, geçim derdi çeken milletimize geldi mi, ‘maske, mesafe, temizlik’ demeyi biliyorsunuz, parti kongreleri olunca, hepsini unutuyorsunuz. Milletimize böyle mi örnek olacaksınız? Dükkânının kapısını açtırmayıp, açlığa mahkûm ettiğiniz esnafımızı, çalışanlarımızı, kongre salonlarını lebalep doldurarak mı doyuracaksınız? Pandemi boyunca ailesinden uzak kalma pahasına, virüsle kelle koltukta mücadele eden sağlık çalışanlarımızın yüzüne nasıl bakacaksınız? Hiç mi utanmayacaksınız? Hiç mi sıkılmayacaksınız? Yoksa kongrelerinizdeki gibi, ‘Durmak yok, sırıtmaya devam’ mı diyeceksiniz?
Devlet insanlığı böyle zamanlarda belli olur. Devlet ciddiyeti böyle zamanlarda lazım olur. Oturulan koltuğun hakkı böyle zamanlarda verilir. Ne var ki sen, daha nicesinde olduğu gibi bu felakette de sınıfta kaldın. Hani bazen başkası adına utanırsın ya; biz, senin adına utanmaktan bıktık, sen bizleri utandırmaktan bıkmadın Sayın Erdoğan.
Öyle bir zamandan geçiyoruz ki, Sayın Erdoğan’ın öncülüğünde, bindik bir alamete, gidiyoruz kıyamete… Ülkemizin başını duman sarmış, iktidar bambaşka bir dünyada yaşıyor. Silah arkadaşları, şehitlerimizin hesabını sormak için emir bekliyor, Sayın Erdoğan, kongrelerde geziyor. Türkiye’de, iş bulmaktan umudunu kesenlerin sayısı, işsizlerimizin sayısından fazla, iktidar, buna çare bulmak yerine, TÜİK’in başkanını görevden alıyor. Çocuklarını komşuya bırakıp, hayatlarına son veren anne-baba, dünyadan umudunu kesiyor, bunlar ‘Ay’a gidiyoruz’ diye şapkadan müjde çıkarma peşinde koşuyorlar. Sayın Erdoğan; bak, Canik’teki bir esnaf kardeşim ne diyor: ‘Önce eve ekmek götürelim de, uzaya sonra gideriz.’ Türkiye’nin gerçeği işte bu. Eserinle gurur duy. Millet aç, esnaf perişan, sen hala havaya bakıp ıslık çalıyorsun. Sabretti, dişini tırnağına taktı, elde avuçta ne varsa idare etti, senin umurunda değil. Bu aziz milleti daha ne kadar sömüreceksin? Bu cefakâr millete daha ne kadar eziyet edeceksin? Seni oraya getiren bu yüce iradeye, hiç mi saygın, hiç mi vefan kalmadı?
Gıda fiyatları
Bugün yaşadığımız gıda fiyatları ve gıdaya erişimle ilgili sorunları, tarım sektörünün genelinden bağımsız olarak konuşamayız. Son yıllarda uygulanan yanlış tarım politikaları ve yetersiz destekler sonucunda Türkiye’nin tarım üretimi azaldı, ülkemiz tarımda yüksek ithalatçı konumuna geldi. Dilimizde tüy bitti, bir türlü anlamadılar. Devri iktidarında, maalesef tarıma olan ‘sevgimizi’ kaybettirdiniz. Kendin itibar içinde yüzerken, o beğenmediğin Atatürk’ün, efendi olarak gördüğü köylümüzü itibarsızlaştırdınız. Hal böyle olunca da, üreticilerin üretim yeteneği, tüketicilerin de ‘gıdaya erişim’ imkanı kayboldu. Ve en sonunda, tarımda ardı ardına izlenen, bu yanlış ve hatta şaibeli politikalar sonucunda, bugün ‘fahiş gıda fiyatları’ ile karşı karşıya kaldık. Peki sen ne yaptın? Kendi beceriksizliğini örtmek için, her zaman yaptığın gibi, sağda solda suçlu aramaya başladın. Sorunun temelini çözmek yerine, sorumluluğu ona buna yıkmaya çalıştın. Hatta hızını alamayıp, işi, çiftçimize terörist demeye kadar götürdün. Hala da, polisiye tedbirlerle bu işi çözeceğini sanıyorsun. Olmaz, Sayın Erdoğan. Böyle olmaz. Olmaz, çünkü, doğru düzgün bir planın yok. Planın olmadığı için de, politikan yok. ‘Politikasızlığın politikasını’ yaparak gıda enflasyonunda, OECD rekorunu kırmaktan başka bir şey yapamazsın.