“Her kapıda eğleşenlerden bir haatın…
Hışmı dağı deldi geçti, belki de o eskidendi, dağı delmek Ferhat işi, hey hey heey.”
Biz sayın Akşener’i nasıl bildik?
Sağın, doksanlı yıllardan sonra öne çıkan isimlerinden biri olarak bildik.
MHP’deki kutuplaşma sonrasında yeni bir parti kurarak yola devam iddiasıyla, kalan tek çaresiyle bildik. Kamuoyunda ilgi şimdilik varmış gibi görünse de, bunun desteğe dönüşüp dönüşmeyeceği, hareketin hem içinden çıktığı eski partisine hem öteki sağ siyasetçiler ve milliyetçi muhafazakar kitleye etkisi henüz belirsiz. Siyasete basacağı mühürün soluk olacağını söylemeye gerek yok.
Akşener’in ortaya çıktığı, daha sonra içişleri bakanı olduğu dönem denince akla hep aynı şey geliyor; ülkenin faili meçhuller döneminin önemli adı olduğu…Katliam, gözaltı kayıpları, çatışmalar, yakılan köyler, faili meçhuller. 90’lar ortasında başlayan sürecin DYP.siyle başlayan macerası, 95’deki seçimle DYP vekili olarak meclise girmesi sonrası, Susurluk skandalıyla giden Ağar’ın yerine İçişleri bakanı yapılmasıyla sürdü.
28 Şubat sonrası 99 seçimlerinde ikinci kez DYP vekili olan Akşener, 2001’de partisinden istifa etti. Erdoğan ve Gül önderliğinde, milli görüş çizgisi ayrışması sonrası ortaya çıkan yenilikçi ekipte yeraldığını gördük.
Bir o yana, bir bu yana, haydi millet eller havaya türü bir girizgah denebilir mi?
Abdüllatif Şener’in de bu ekiple çalıştığı Politik Araştırmalar Merkezindeki basın toplantısında bu grubun yanında niye yeraldığını şöyle açıklamıştı:
“Milli ve manevi değerler, dini değerler milletin değerleridir. Dolayısıyla her parti bu değerleri savunmalıdır. Sadece tek bir partiye milliyetçilik, bir partiye dindarlık, bir partiye liberallik bırakılmayacak kadar Türk milletinin omurgasını oluşturan kavramlardır. Dolayısıyla bu kavramların, insanlarımızı oluşturan bu değerlerin elbette bu siyasi organizasyonda yeri olacaktır. Ama istismarı söz konusu olmayacaktır. Bundan sonra Türkiye'nin geldiği nokta istismarların ortadan kaldırılacağı bir dönem olacaktır.”
Birkaç ay sonra AKP’nin kurucularından ayrılıp, MHP’ye katılmasını “ilkeler”e bağlasa da, eski AKP’li bakanlardan Nihat Ergün, “Adım Adım Siyaset” adlı kitabında bu ayrılık nedeninin yakın olduğu kişilerin istediği yerlere getirilmemesi olduğunu yazdı.
Farklı cephelerin özde aynı olsa bile farklı söylemlerine sarılsa da, düşünmeden edemiyor insan, kadın liderlerin ufuk, yerlilik, sahicilik ve yenilikçilik açısından tekrara, ufuksuzluğa, alafucuruk bozdumanlığa ve kimilerinin ‘hoş’ nitelemesinin bayatlığına rağmen, boşluğa neden yaslandığını? Yaslanacak sağlam ve yüzdesi yeterli kitle olmadığını bildikleri için olabilir mi ?
Biz bunu ve işin ince faslını düşüneduralım, Behramoğlu, "Meral Akşener gerçeği" güzellemesi yazdı bile, övgünün bini bi para…'Sahnede pırıl pırıl, apaydınlık bir kadın konuşuyor… Samimi, bilgili, açık sözlü, zarif. slogandan uzak, cesur, esprili' …Eklemeden edemedi, "Solda bir arkadaşınız olarak karşılaşacağınız bütün güçlüklerde yanınızda olmakta tereddüt etmeyeceğim. Yurdumuza olan ortak sevgimiz, saygılarım ve alkışlarımla."
Elbet tepki topladı. Çiller’in en önemli bakanlığını yürüten, bir anlamda sağ kolu Akşene r, dönemin faili meçhulleri, hak ihlalleri, skandalları temelinde düşünülüp konuşuladururk en, savunmaya gene şair koştu.Tekrar yazdı, 'Akşener'in geçmişinin kendisini ilgilendirmediğini' söyledi. Oldu, gözlerim doldu…Faili meçhullerin yakınlarını çok ilgilendiriyor ama bu geçmiş. Ülkenin geleceği ve ziyan olanlar belli ki kimilerini ilgilendirmiyor.Ondan değil mi sol pare pare…
Hoş, o geçmiş Akşener’in kendini de ilgilendirmiyor. ‘Kabulümdür’ diyerek…Tek bu bile ayıbın daniskası…Yeni bir alkış yazısı , saygı, hayranlık destanı beklememek olmaz.
Biz beklerken sevgili Özgentürk yetişti. "Robotlaşma saridir, solcu şairlere de bulaşır" başlığıyla sıkı bir eleştiri yazdı.
‘Onların bildiği inanç biçimi, kendileri dışında varolanı yok saymaktır.
Sözün kısası bir robot kuşatmasıyla karşı karşıyayız. Bilimkurgu filmlerinde robotlar yenilir. Bakalım bizde neler olacak? (Not: Robotlaşma, yıllardır muhalif bir kimlikle yaşayan, şiir yazan bazı solcuları da ele geçirir. Ve o kişi ansızın, arkasında onlarca faili meçhul cinayeti olan eski bir bakana methiye yazabilir ya da kendisini ona adar. Robotlaşma saridir. ‘
Ülke siyasetinde büyük bir boşluk olduğu vehmiyle yola çıkan sayın Akşener, birleştirmek bir yana, aynı gazetenin iki önemli adını bile bir hamlede karşı karşıya getirdi, gayrısını varın hayaledin…
Haydar Veziroğlu’nun Barış Partisi, Boyner’in, Yeni Demokrasi Hareketi,. İsmail Cem’in Türkiye Partisi , R.Peker’in Serbest Fırka’sı, A.Şener’in direkten döndüm partisi, Necdet Calp’in Halkçı Parti’si, E.Ülker Tarhan’ın Anadolu partisi…Haydi 12 Eylül darbecilerinin kurup yaşattığı (Majestelerinin sağ/sol partilerini (Sunalp ve Calp) bu listenin dışında tutalım, majeste emriyle ve bir tabana yaslanmadan kurulup, silinişleriyle…Hepsi bir hışm’ınan geldi ve geçti.Suya yazıldılar. Majestelerininki su koyverdi. Önemli olan bu sonuncuya, olduğu ileri sürülen ilginin bir siyasi tercihe dönüp dönmeyeceği…
Akılda olan, olduğu söylenen yer/duruş/kitle desteğinin sahiden olup olmadığı…Durduklarını sandıkları yerin, savunduklarının ve iddialarının sahiden öyle olup olamayacağı.Yeni MHP mi, yoksa sahici ve sahiden yeni olup olamayacağı mı?…Aynı temelden gelecek oylar ikiye ayrılınca neler olacağı?Yeni bir ses mi , yoksa eskiden bozma yeni mi olacakları?
Anar’ın başkanı sayın İbrahim Uslu’nun dediği gibi, seçmenin partilerle bir alıp veremediği yok. ‘Ah, yenisi kurulsa da koşup ona oy versek’ dediği de yok .Herkesi kucaklayan bir yeni parti kurmak da hem sanıldığı kadar kolay değil, hem gereği yok, siyasi gedik varsa kurarsın, o gerek dayatır zaten.’
Bir hışmınan gelip geçse de kimi partiler, olan hışm’a oluyor, ortada kalıyor, vatandaş yoluna gidiyor, hevesler heba oluyor, heves için de sağlam su basmanı gerek çünkü. Eski Akşener’in yeni olduğunu ileri sürdüğü partisinin hedefleri hakkında ne söyleyeceğini merak etmeyi isterdim, edemiyorum…
Faili meçhuller dönemi için ‘kabulümdür’ dışında dişe dokunur ne diyeceğini merak ediyorum. Faili meçhul ne varsa kabulü zaten hem dişe dokunuyor, hem kalbe…Elbet, milleti maneviyatla terbiye edenlere(!) saygısı, muhabbetinin ölçüsünü de Fetö’cü olmadığını, olsaydı da bundan gocunmayacağını söyledikten sonra, herkesten ve bu arada sol kesimden de oy istemeyi hangi mantık ve hangi dille ve hangi yüzle, nasıl düşünebildiğini de merak ediyorum…
Faili meçhuller dönemini hatırlayanların ortaya karışık bu aş’a nasıl el uzatacağı, içlerine sinip sinmeyeceği, bu acı lokmayı nasıl yutup sindirecekleri ayrı konu… Demokrasi her yeni solukla kanatlanır elbet, ama, bu soluk eski…
İletişimin olmazsa olmazı içtenlik nerede, bu arada?…Hırs ve gerginlikten donup kasılmış yüz, ölçüsüz siyasi tutku, sıkılmış dişler, inadım inat şeyim kırk kanat duruş, olsa olsa özemiş hamuru ekşitir. Anadolu sofrasına mis gibi bir somun koyup üleştirmek şöyle dursun…
Ve elbet yepyeni bir söz yoksa, ortaya konan, yeni söz, hedef için yeni kanatlar, yeni ufuklar, esaslı söylem ve geniş sine, ısıtıp varedecek,kucaklayıp çoğaltacak sine, akıl, ille akıl yoksa, ne çıkarsa bahtına…
Çoluk çocuk tekerleme söylüyor aşağıda: Kafa kafa vurayım/ elimle kurt yapayım/İki kalas bir heves/ İyi Partiyi kurayım.
Kırk kapı ipi çekerek, toplama adamla, hayal nakliyle, şıkırdım vaatle,olancası asıl kökten süren azmak’lıkken, vaade sınır tanımayarak, ki zannımca ‘herkese iki anahtar’ demeye az kaldı , iletişimin olmazsa olmazları yerine tuttuğunu öperek, parmaklıklara sarılarak, oğluna ‘ götür şu babanı (ben başbakan olucam) ‘ çıkışı yanında, ‘herkeŞ benim Cumhur başkanı olmamı istiyor’ sunumu ve duydunuz düdük sesini, toplanın buraya çabuk, inadıyla, nereye?
Hay edende haya tepe/ Huy edende huya tepe…Peh peh peh…