Kurtuluşun Galip hocası, Kuvvayi Milliye kahramanı.
Ne çok ilk’in esas kişisi.
Gazi’nin en yakını, cumhuriyetin temel taşı, cumhuriyet hükümetinin iktisat kurucusu, Atatürk’ün son başbakanı, ilkelerinin inançlı savunucusu, milli iradenin inanmış neferi, Demokrat Parti kurucusu, Anadolunun her köşesinde elinin izi, gözünün nuru olan.
Demokrasi tarihimize bastığınız mühürler de unutulmaz, belki 12 Eylül sabahı Umurbey’de bir televizyona verdiğiniz bahtsız demeç dışında…
15 Mayıs’ta İzmir işgalinden önce Ege’de başlayan direnişte redd-i ilhak cemiyetleri, sonrasında Kuvvayi Milliye hareketindeki emeklerinizi biliyoruz.İşgal öncesi İzmir’den ayrılıp Tire Kahrat köyünden, Ödemiş’den başlayarak Galip hoca adınızla Denizli, Aydın, Muğla, Manisa havalisi ve bütün egeyi dolaşarak direnmenin başını çektiniz.Akhisar’da sivil alay kumandanı olarak direnişi yönettiniz.
Vefanıza örnek diye hep anlatırlar Ege’de, efelik zamanı çadırınızın önünde nöbet tutan Hüseyin ve Alim efeler İzmir’e geldikçe sorduğunuz ilk kişilermiş. Sonradan son Osmanlı Meclisi Mebusanına Saruhan temsilcisi olarak vekil seçildiniz.
İşgal edilen Istanbul’da meclisi mebusan dağıtılınca, siz kurtuluşa devam için Ankara yollarındaymışsınız, Bursa’ya indiğiniz gibi Atatürk’ün tel’i ulaşır, böylece başlar bir ömür sürecek ve hiç kesintiye uğramadan her gün pekişecek dostluk ve davanız.İlk günden ekonomi şefliği sizdedir.Özel görevle Denizli, Marmaris, Rodos , İtalya üzerinden Avrupa’ya giderek, büyük savaş için orduya silah sağlayıp, Anadolu’ya sevkettirme, hesapların denetimiyle görevli kılınırsınız.
Kooperatiflerin kurulmasında rolünüz büyük, Ziraat Bankasının gelişmesinde payınız büyük, İş, Halk , Sümerbank, Denizcilik bankası kuruluşu, tekstil fabrikaları yapımı, kağıt, demirçelik, çimento ve şeker sanayyi, fabrikaların yapımında sözsahibisiniz.Her devriminde onun yanındasınız, güç aldığı dalısınız.
Sonrasında DP.kurucularından ve 50 yılındaki seçim zaferinden sonra serbest seçimle iktidara gelen Meclisin oy çokluğuyla Cumhurbaşkanısınız…
Uzun, çok uzun ömür sürdünüz, bu kaderi ne savaşlar, ne ihanetler önleyebildi.Yıllarca bize özgürlük ve anayasa bayramı olarak dayatılan darbe, Milli Birlik Komitesi üç idam kararını onaylamış, 12 idam hükmünü müebbede çevirdiğinde, 77 yaşınıza rağmen asılmak üzere İmralı’ya götürülürken, 14 kişiyle, askeri botta elleri kelepçeli otururken hepiniz, silahlı nöbetçiler sizleri izlerken, siz Bakanlar kurulunda bakandan bilgi almak istercesine, Fatin Rüştü beye ülkemizin Ortak Pazara girmesinin hangi safhada olduğunu soruyorsunuz, o da açıklıyor, prensip olarak Ortak Pazara girmenin kabul edildiğini .Sanki ipin gölgesinde değil, Meclistesiniz, aklınız ülkenin derdinde…İpten döndüğünüzde yani, insanlar sizi kutlarken Yassıada komutanı yanınıza yaklaşıp, teklifsizce elini omuzunuza koyup, ‘Hadi bakalım, ölümden döndün, bir daha dikkat et” dediğinde, sert bir şekilde omzunuzu çekip, kükrüyorsunuz:
‘Kumandan bey, ben ölümden korkmam! Fakat laubalilikten nefret ederim!’
Duyanlar donup kalıyor…
Ölümden kormadığınızdan, ölüme çare küçüklüklere de başvurmadınız.
Ölümden korkmayacak kadar ruhça tok bir kişiydiniz.Dünyaya aç değildiniz, dünyaya ve çalışmaya da doymuştunuz, onurdan yana zaten hiçbir açlık sözkonusu değildi.Kahra katlanmakta sabırlıydınız, bütün bunlar sizin hep saygıyla anılmanızı sağladı, keşke herkes için sözkonusu olabilse…
Bu dörtbaşı mâmur kişilik darbe sonrası yaş nedeniyle affedilmiş olmayı hiç içine sindiremedi elbet, yeniden yargılanmayı istedi…
50 yılında DP Meclis grubunda ezan konusunu ele alıp, büyük çoğunluk yasağın kalkmasında uzlaştığında,gerekçe “Müezzin camii içinde ‘Allahuekber’ deyince suç değil, camiin bir parçası olan minarede dediğinde suç!” Bu yasağın uzaması uygun bulunmayıp, devlet ve demokrasi anlayışımız islam reformuna götürmediğine göre, bu tezat durumun düzeltilmesinde beis görülmemiştir, denmiş, arapça ezanı yasaklayan yasa maddesini ceza kanunumuza koyan CHP bile, büyük Mecliste bu teklifi desteklemiş, parti sözcüsü C.Reşit Eyüboğlu da bunu kürsüde açıklamış. Bu kanun partilerin hepsinin ittifakıyla Meclisten geçmiş. Bize sonra farklı anlattılar.
Birinci dünya savaşının bittiği sıralar, Istanbul’da Meserret kahvesinin üst yanında el falı bakan birine, içinde bulunduğunuz ruh haliyle dikkat edip, elinizi uzattığınızda, adam elinize bakar, çevirir evirir gene bakar, sonra, ‘Hayret, hayret’ demeden edemez, siz onu merakla izlemektesinizdir, gözlerini avuççizgilerinizden ayıramaz, yüzünüze bakar ve der ki, ‘bak sana bir şey söyleyeyim, bir gün ülkedeki en yüksek makama, padişahın oturduğu makama oturacaksın.’
Akıl dışı işlere hep uzak kişiliğinizle adamın şarlatan olabileceğini düşünürsünüz çünkü ne hilafet ne saltanat yıkılasıdır ne de Anadolu’da kurtuluş umudu vardır o günler…
Uzun ve hep kavgayla, büyük işlerin mimarı olmakla geçen ömrünüzce yakınınızda olanlar sizi hep ‘doğru düşünmesini bilen adam’ , ‘alnı açık devlet adamı’ olarak niteliyor, ne mutlu…Öyle yapamayanlara, hatta anlamsız kavgayı ve eğri düşünmeyi ilke edinenler Sizden ibret alsa keşke…Emek emek ortaya getirdiğiniz demokrasi sizden sonra nice vartalar atlattı sayın Bayar, zaten biliyorsunuz…En sonuncusu darbe değil, işgaldi…
O gün insanlar emeklerinizi korudu, işgali durdurdu.Çok söylendi, hep söylenmeli.Mış gibi yapılan yönetilmelerden, sistemlerden, partilerden, olması gereken düzene, sisteme ve vatanseverliğe dönüşme yolundayız, ibret alma ve hiç ama hiç unutmama faslındayız.
24 Hazirandaki büyük seçim yaklaşırken daha akıllı, ufku geniş, sizlerden büyük acı ve özveriyle devralınan mirasa özenli, koruyucu ve siz kuruculara, efe’lere, Cumhuriyeti ortaya getirse de, darbelerle yolu kesilenlere yakışır olmak zorundayız.
Palavrayla, korka ürke, endazesiz atan, dünyadan bihaberlerin atmasyonuyla bir yere varılamayacağını farkedip, demokrasiyi ona yaraşan çapta siyasetçiler ve vatandaşlarla yaşatmak…