Ana SayfaYazarlarYeni “mainstream”

Yeni “mainstream”

 

Milliyetçiliği seviyor ama klasik milliyetçilik yorumlarıyla tanımlanamıyor. Çünkü milliyetçiliği, farklılığı reddeden ırkçılık üzerine inşa etmiyor.

 

Tek kimlik ideolojisine itiraz ediyor, “farklılıklarımız zenginliğimizdir” diyor, “müşterek tarih ve geleceğe ait birliktelik arzusu”nu öne çıkarıyor.

 

Artık vurguyu Orta Asya’ya değil Anadolu’ya yapıyor. Türk milletinin tarihini 1071 ile başlatıyor. Ancak bu ruhu inşa ederken Anadolu’yu Kürtlerle birlikte kazandıklarının altını çiziyor.

 

Altay dağlarından çıkamayan sanal milli ruhu, halkına hizmet etmesi için Konya ovasına getiriyor.

 

Osmanlı kültürünün inkârına dayalı Türkçülüğü reddediyor. Osmanlılık vurgusunu öne çıkaran tasavvuru kılavuz kılıyor.

 

Kan bağına dayalı Nihal Atsız milliyetçiliğine itibar göstermiyor. Kültür ve İslam birlikteliğini, tek dili değil müşterek lisanı esas alan Yahya Kemal Beyatlı mantalitesini öne çıkarıyor.

 

Ülkesinin mazisine resmi tarih gözüyle bakmıyor. “Geçmişimizde günahlarımız var. Devlet halkına zulüm yaptı” özeleştirisinden korkmuyor.

 

Devletin, halkına hesap vermeyen değil hesap veren bir konuma çekilmesini arzu ediyor. Bu yüzden, milleti yaratan devlet paradigmasını kabul etmiyor; devleti yaratan millet paradigmasını benimsiyor.

 

Kürt sorununda yeni bir toplumsal sözleşme önerisine hayır demiyor.

 

Barışın cesur zeytin dalı iken savaşın da acımasız askeri olabiliyor.

 

Buralı olmayı önemsiyor, ama aynı zamanda evrensel olmanın buralı olmayı anlamlı ve değerli kıldığını görüyor.

 

Eskinin hedefsiz milliyetçiliği peşinde koşmuyor; 2023’de dünyanın ilk on ekonomisi arasına gireceğiz gibi bir hedefli milliyetçilik peşinden koşuyor.

 

                                                        *          *          *

 

Dindarlığını göstermeyi seviyor, ama dindarlığı Ortadoğu gibi yaşamıyor; dindarlığa farklı bir yorum getiriyor.

 

Dini değerlere samimice sarılıyor, ama haşema ile mayolular içinde yüzmekten de çekinmiyor.

 

Başını kapatıyor ama kısa kollu gömlek, yakası açık bluz, diz boyunda etek de giyiyor.

 

Eski günlerdeki gibi örtünmenin altında gizlenme ürkekliği sergilemiyor. Kendini gösteren ve hissettiren bir giyim tarzını benimsiyor. Örneğin uzun paltoya büyükanne pardesüsü diyor.

 

Bir kadının gelinlik giymesine karşı çıkıyor ama kızlarının gelinlik giymesi ısrarına hayır diyemiyor.

 

Kadını önemsiyor. O yüzden kadını eve kapatmıyor. Kadını sosyal hayat içinde görünür kılıyor.

 

                                                  *          *          *

 

Kapitalist hayallerin peşinden koşuyor ama İslami değerlere bağlı kalıyor.

 

Son model arabasının arkasına “huzur İslam’dadır” veya lüks villasının kapısına “mülk Allah’ındır” yazıyor; “helalinden kazanıyorsam istediğim gibi harcamaktan çekinmem” diyor.

 

Dindarlığın kaybolduğu bir zihniyeti değil, dindarlığın biçim değiştirdiği bir değişimi seviyor.

 

Tesettürü artık siyasal kimliğinin aidiyeti olarak değil, sosyo-ekonomik statüsünün bir sembolü olarak kullanıyor.

 

Minarelerden okunan dualar ve selalarla devrim yapıyor, ama devrim tişörtünü başı açık, blucinli, tişörtlü sarışın bir genç kıza giydirmekte de sakınca görmüyor.

 

                                               *          *          *

 

İdeolojik devletten nefret ediyor ama teknik devletten hoşlanıyor. İdeolojik devletin kendisini dışladığını biliyor ama teknik devletin kendisine en iyi yol, su, elektrik, altyapı ve diğer hizmetler getirdiğine inanıyor. Bu yüzden, hesap soran ideolojik devleti değil, hesap veren, hizmet getiren teknik devleti istiyor.

 

Askeri vesayetten nefret ediyor. Darbe olmasın diye “solcu”ların, “liberal”lerin, “demokrat”ların gösteremediği cesareti gösteriyor. Mitralyözlerden çıkan kurşunlara gögüs geriyor, tank paletleri altında kalıp param parça oluyor.

 

Darbecilerin karşısına çıkıyor ama vatanı için savaşan orduya gidip gönüllü yazılıyor.  “Önce vatan sonra canan” şiarını ruhuna kazıyor.

 

                                                  *          *          *

 

Yeni bir Türkiye, yeni bir toplumsal ana akım, yeni bir milliyetçilik doğuyor. Bunu muhafazakârlar inşa ediyor. Yeni Türkiye'nin yeni zihniyet kodları oluşuyor. Bu kodları muhafazakârlar belirliyor.

 

Yeni bir mainstream oluşuyor. Ama bu mainstream’in kabul-red ölçülerini “günahsız gökyüzü”nden “günahkârlık dünyası”na geçiş yapan muhafazakâr gövde oluşturuyor.

 

Ne Comte’un pozitivizmi, ne Weber’in sosyolojisi, ne Smith’in ekonomi analizleri, ne Gramsci’nin hegemonya kuramı, ne Huntington veya Brzezinski’nin stratejileri bunu tam olarak açıklayabiliyor.

 

Türk halkı öldü. Bu, Eski Türkiye’nin halkıydı. Yerine, Yeni Türkiye’nin yeni milleti doğdu.

Çok şey değişti. Bilmem, farkında mısınız?

 

- Advertisment -