Cumhuriyet Halk Partisi Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu, partisinin TBMM’deki grup toplantısında açıklamalarda bulundu.
Kılıçdaroğlu’nun açıklamalarından öne çıkan bölümler şöyle:
“Söz verdim söz. Bu ülkeye adalet ya gelecek ya gelecek arkadaş”
“Keşke üzüntülü bir günde olmasaydık keşke bu kadar sorunlar yaşanmasaydı. 41 kardeşimizi toprağa verdik. 41 evde yangın var. Her birimizin yüreğinde derin acı var. Onların bir sloganı vardı, yüz karası değil kömür karası, böyle kazanılır ekmek parası diye.
“921 kişi son 20 yılda hayatını kaybediyor. Devlet dediğiniz kurum vatandaşın can ve mal güvenliğini sağlar. Biz belli odaklara hizmet eden bir devlet kabul etmiyoruz. Uyuşturucu baronları ile beraber olacaksın, yolsuzluk yapanlarla beraber olacaksın, hırsızların dosyasını kapatacaksın, rüşvet alanları büyükelçi atayacaksın Bay Kemal susacak… Susmayacağım arkadaş, susmayacağım. Masum öğrencileri hapse atacaksın, KHK ile işine son vereceksin… Devletin gücü bunlara mı yetiyor? Adalet, adalet. Söz verdim söz. Bu ülkeye adalet ya gelecek ya gelecek arkadaş.
“Müfettiş raporu var, Sayıştay raporu var görmüyorsun”
“Her ülkede maden ocağı var. Devletsen önce maden ocağına bakarsın. Aydınlatmaya, havalandırmaya, sensörlere bakarsın, düzenli kontrol edersin. Ondan sonra ‘Bütün kontrolleri yaptık, her şey dosdoğru’ dersin. Ayrıca müfettişleri görevlendirir. Devlete aitse Sayıştay’ı görevlendirir. Rapor gelirse raporun gereğini yapar. Sosyal devlette mekanizma böyle çalışır. Bizim gibi aklını saraya kiralamış olanların çoğunluğu oluşturduğu mecliste devlet böyle çalışmıyor.
“Müfettiş raporu var, Sayıştay raporu var görmüyorsun. Soma faciasından sonra komisyon kuruldu. Araştırma komisyonları göstermelik mi, 111 öneriden neden biri dahi yapılmadı, sen o koltukta niye oturuyorsun? TBMM görevini tam anlamıyla yapamıyor, TBMM Saray’ın ipoteği altında, Allah nasip ederse bu ipoteği kaldıracağız, TBMM’nin iradesi halkın iradesi olacak!
“Sansür yasasının çıkmaması için altı aydır mücadele veriyoruz”
“Türkiye bir taraftan bu tür acılar yaşarken bir de Meclis’ten sansür yasası geçirdiler. Bu konuda altı aydır mücadele veriyoruz. Bazıları TV’lere çıkıp CHP ne yapıyor Meclis’te diye soruyorlar. CHP parlamentoda demokrasinin bir numaralı aktörüdür. Sansür düzenlemelerine de karşıdır. Eleştiri olur eyvallah, her eleştiriye saygı duyarız. Elbette gazeteci özgürce eleştirecektir. Bir siyasetçinin en çok eleştiriye ihtiyacı vardır.
“Sansür yasası kabul edildi. 29. maddeyi yürütmeyi durdurma talebiyle AYM’ye gideceğiz, ardından da yasanın tamamı ile ilgili AYM’ye gideceğiz. Bu kanun çıksa da çıkmasa da Türkiye bir otoriter yönetimle karşı karşıyadır. Ya anayasa kararını uygulamıyorum diyor. Daha ne yapacaksınız. Geçmişte AKP ve MHP’ye oy veren kardeşlerime sesleniyorum, dur demeyecek misiniz, adalet istemeyecek misiniz? Bakın kanun yürürlükte değildi. Türkiye Gazeteciler Sendikası Ankara Şube Başkanı Sibel Hürtaş’ı Meclis’e almadılar. Kendisiyle ilgili bir kanun görüşülüyor, Meclis’e gelmesi bundan daha doğal ne olabilir? Sokmuyorlar içeri. Kanun mu vardı? Hayır. Dayatma kültürü. Girmeyecekler içeri diyorlar.
“Erdoğan’a eski Malezya Başbakanı Najip Razak’ı hatırlatmak isterim”
“Erdoğan’a bir şey hatırlatmak isterim. Eski Malezya Başbakanı Najip Razak. Başbakan olduktan sonra bir uluslararası toplantıda ‘Malezya’da internete asla sansür uygulanmayacaktır’ diye bir açıklama yapıyor. 2015 yılında Malezya Varlık Fonu’ndan başbakanın hesabına 700 milyon dolar para aktarıldığı ortaya çıkıyor. Bunun üzerine haber yapılıyor, ardından erişim yasakları geliyor. Yalan haberlere karşı kanun diye bir kanun sevk etti. Meclis’te kabul edildi. Aynı bizdeki gibi sansür yasası kabul edildi. 2018’de seçimleri bu adam kaybetti, sonra yargılandı ve mahkûm oldu. Adalet ağır yürüse de, görmese de mutlaka hedefini bulacaktır. Bundan hiç kimsenin endişesi olmasın.
“Senin vizyonun da senin aklın da bana yetmez. Sen bilmezsin bilemezsin.”
“ABD’ye gittim. Her kafadan bir ses ‘Aman şimdi gidilir mi, senin aleyhinde kullanırlar bunu’ diye. Ya arkadaş önce ‘Niye gideceksin’ diye soracaksın. Dünya değişiyor. Değişen dünyayı izlemeniz lazım. Bilim, teknoloji olağanüstü değişimler var. Eğer siz ülkeyi yönetmeye talipseniz, ben Türkiye Cumhuriyeti Devleti’ni yöneteceğim diyorsanız sizin bir vizyonunuz, bir hedefiniz ve bir hayaliniz olması lazım. Bunların vizyonu cebim nasıl dolar vizyonu. Benim vizyonum vatandaşın cebi nasıl dolar vizyonu.
“Bilimi ve teknolojiyi göz ardı eden hiçbir devlet büyüyemez ve gelişemez. Bilim devrimi yaşıyoruz. Bilim ekonomisi çağındayız. Erdoğan ve Bahçeli ‘Bilim ekonomisi’ kavramını ilk kez benden duyuyorlardır. MIT’e gittim. Dünyanın bir numaralı üniversitesine gidip devrimsel teknolojileri görmek neredeyse suç oldu. Bilimle iş dünyası arasındaki ilişkiyi gördüm. Bizim bilim insanlarımız da var orada.
“Eğer Türkiye, dünyada ve bölgesinde saygıdeğer bir ülke olacaksa teknoloji devrimini kaçırmaması lazım. Bakınız, Osmanlı sanayi devrimini kaçırdığı için battı, tökezledi. İnsanoğlu tekerleği 1 milyon yılda buluyor. Bugün her saniye bir buluş var. Türkiye bunun neresinde? Üniversiteler vasatlaştı, bilim insanları Türkiye’yi terk ettiler. Bir vaadim, bir vizyonum var. Bu ülke katma değeri yüksek ürün üretmek zorundadır. Üretemezse Türkiye, gelişmiş ülkelerin ürettiklerini tüketen bir pazara dönüşür. Yeni bir dünya medeniyeti inşa ediliyor vallahi bunların haberi yok.
“Tayvan… 23 milyon nüfusu var. Milli geliri 850 milyar dolar. İhracatı 500 milyar dolar. Bu küçük ada devleti çip üretiyor. Devleti yönetenler sanayide, teknolojide sınıf atlamanın ne olduğunu biliyorlar mı? Türkiye geriye gidiyor. Biz Millet İttifakı olarak bu tabloyu değiştireceğiz. Yüksek yetenek inşası, bunu da adım gibi biliyorum Erdoğan da Bahçeli de ilk kez duyuyor. Her toplumun yüzde 2’si üstün zekâlılardan oluşur. Bu üstün zekâlıları her ülke kapar. Bunlar geleceği bilmiyorlar. Kurumların içini boşalttılar ve devleti çürüttüler. Biz nasıl vatandaşlık veriyoruz? 400 bin dolara ev alırsan veriyoruz. Aradaki farka bakın. Devletin geleceğini kurgulayamıyorlar ve beni eleştiriyorlar ‘ABD’ye niye gittin’ diye. Senin vizyonun da senin aklın da bana yetmez. Sen bilmezsin bilemezsin.
“İki fotoğraf da Türkiye’ye ait. Bir fotoğrafta ben varım. Dünyanın en önemli bilim insanları ile beraberim. Bir de şu tarafa bakın… İkisinin arasındaki farka bakın. Burada özgürlük var, burada yasaklar ve sansür var. Burada beşli çeteler var, beşli çeteleri koruyanlar var. Burada ise Türkiye’nin geleceğini inşa etmek için çalışan insanlar. Burada pudracılar, aklını Saray’a kiraya verenler var. Burada özgürce düşünenler var… İkincisiyle bizim işimiz yok!
“Sevgili Bahçeli, değerli okul arkadaşım. Ben seni ABD’ye davet ediyorum, uçak biletini ben alacağım, 17-25’i gösteren saatini de yanına al”
“Bahçeli, ‘Kılıçdaroğlu bu 8 saatin esrarını millete açıklamak zorunda’ demiş. Güzel, vallahi çok güzel. Sevgili Bahçeli, değerli okul arkadaşım. Ben seni ABD’ye davet ediyorum, uçak biletini ben alacağım. Boston’a gideceğiz, seni 5 yıldızlı bir otelde ağırlayacağım. Ertesi gün ben New York’a hangi saatte gittiysem yine benim bindiğim arabaya bineceğiz. Manhattan adasına gidelim, 35 katlı binayı bulalım. Güzel bir fotoğraf çekelim, belki sen içeriye de girersin. ‘Bu rezaleti kim yapmış’ diye sorarsın, çok memnun olurum. Benim oraya gidiş nedenim onun ailesini Türkiye’ye ve dünyaya tanıtmaktır. Oradan tekrar Washington’a gideriz. Yolda araba mecburen benzin alıyor, aldığı yerde bir hamburgerci var. Söz veriyorum hamburgeri ben alacağım sana ikram edeceğim. Washington’a gittiğimiz zaman saati al, benim saatime güvenmiyorsan hani var ya senin saatin 17-25’i gösteren, onu al yanına.”