Malumunuz bu depremle ilgili en çok konuşulan, en çok tartışılan konulardan biri TSK’nın sahaya inmesi, inmemesi, inmekte geç kalması, EMASYA Protokolü vb. Bu tartışmalar hâlâ devam ediyor.
EMASYA (Emniyet ve Asayiş Protokolü), 28 Şubat sürecinde İçişleri Bakanlığı ile Genelkurmay Başkanlığı arasında imzalanmış bir protokol. Siz bu protokole karşı mücadele vermiş ve kaldırılması gerektiğini savunmuş birisisiniz. 2010 yılında bu protokol iptal edildi. Fakat bu son depremden sonra pek çok kişi -bunların arasında gazeteciler de var, emekli askerler de- eğer EMASYA Protokolü duruyor olsaydı askerler daha hızlı ve etkin bir şekilde sahaya iner, müdahale ederdi diyor. Gerçekten de EMASYA Protokolü bunu sağlar mıydı? Bu iddiaların gerçeklik payı nedir?
Hiçbir gerçeklik payı yoktur. Bir: EMASYA, toplumsal ayaklanma ve olaylarla ilgili bir protokoldü, diğer bir ifadeyle askerin doğal afetlere müdahalesini düzenlemezdi. İki: Doğal afet halinde askerin yardıma çağrılmasını öngören yasa olduğu yerde durmaktadır. 3. Bugün sahadaki askeri birliler bu yasaya istinaden sahadadır.
Açayım. Demokrasilerde ordular sınırları korur ve ülkeyi savaşa hazırlar. Ama Silahlı Kuvvetlerin ülke içinde gerektiği hallerde bir güvenlik gücü olarak kullanılması da mümkündür. Ancak bu bütün NATO ülkelerinde olduğu gibi Türkiye’de de sıkı sıkıya kurallara ve şartlara bağlanmıştır. Yasalara göre, asker sivil irade tarafından gerekli görülürse iki halde yardıma çağrılabilir. Bunlar, bir doğal afetler, iki toplumsal hadiselerdir. 2010’da kaldırılan EMASYA Protokolü, ikinci hali düzenleyen bir protokoldü.
Protokolün birinci maddesi tam olarak şöyledir: “Bu protokolün amacı bir veya birden fazla ilde çıkan veya çıkabilecek olaylarla ilgili olarak valilerin isteği üzerine askeri birlik tahsis edilmesi durumda güvenliğin, asayiş ve kamu düzenin sağlanması ve terörle mücadelede; askeri birlikler ile kolluk kuvvetleri arasında … iş birliği ve koordinasyon belirlemek, uygulanacak tedbir ve yöntemleri ortaya koymaktadır…”
Bugün geriye dönüp EMASYA’yı depremdeki yardımlaşmalar, enkaz kaldırmalar, kurtarma çalışmaları için gerekli bir kurum olarak tanımlamak, bunu yapanların gerçekten bu konuyla hiçbir bilgisi olmadığını gösteriyor.
Bu tür şehir efsaneleri bu tarz kritik zamanlarda, felaket zamanlarında karşımıza çok sık çıkabiliyor. Yağma çeteleri gibi kanaat çeteleri de, bilgisiz, keyfi, angaje bir şekilde ortalığı karıştırıyorlar. EMASYA konusunda bunu yapanlar zaman zaman emekli askerler dahi olabiliyor.
Altı çizilmesi gereken diğer husus şu. EMASYA afet halinde ordunun yardıma çağrılmasına ilişkin olsaydı bile, bu protokolün kaldırılması bir boşluk yaratmazdı. Zira bir protokol, bir yasanın veya bir yasa maddesinin uygulanması sırasında kurumlar arasındaki koordinasyonun nasıl sağlanacağını ifade eden yönetmelik bir metindir. EMASYA da İller İdaresi Kanunu’nun askeri yardımı düzenleyen 11-D maddesinin, asayiş olaylarıyla ilgili kısmının uygulanma çerçevesini belirlemek için hazırlanmıştı. Bugün protokol kalkmıştır, buna karşın yasa maddesi olduğu yerde durmaktadır. 2010 yılında kaldırıldığı zaman yazdığım yazıları da çıkardım. O tarihlerde, 4 Şubat 2010 Perşembe günü örneğin, dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral İlker Başbuğ demiş ki, “Kalkabilir bu protokol. Bu protokole gerek yok. Zaten kanunda yetki var. Neticede EMASYA Protokolü konusunda bizim için kanunlar esastır. EMASYA Protokolü’nün kanunun üstüne geçmesi mümkün değildir.”
Ama cehalet ve kötü niyetin haddi yok. Mesela bir emekli subay çıkmış demiş ki “Eğer EMASYA olsaydı EMASYA birlikleri deprem sahasına çıkar, işe el koyarlardı…” Hayır. EMASYA birlikleri diye bir şey yoktu. Kimi askeri birlikler asli görevlerinin yanında, ikinci işlev olarak EMASYA birlikleri olarak tanımlanırlardı. EMASYA Birliği, sabit, sadece bu işle ilgili bir yapı değildi. Ordunun yardıma çağırması devreye girecek farklı görevleri olan birliklerin ismiydi. EMASYA protokolü kalkınca, EMASYA ek vazifeli birliklerin de bu vazifesi bitti. İstanbul’da örneğin, EMASYA için görevlendirilmiş, 23. Motorlu Piyade Alayı, Hasdal’da bulunan 6. Piyade Alayı, Metris’teki47. Piyade Alayı asli işlerine devam ettiler.
Peki EMASYA Protokolü neden kaldırıldı?
Bir örnekle anlatayım. Bazı yazılarda şu da söyleniyor; “EMASYA protokolüne göre askere bazı durumlara doğrudan el koyma yetkisi verilmişti”… Doğrudur. Bu bazı durumlar ayaklanmalar, vs konulardı az önce söylediğim gibi. İşte bu madde demokratik düzende büyük bir sorun oluşturuyordu. Toplumsal ayaklanma, terör olayı olduğu düşündüğü bir durum ve yerde askerin talimat almadan oraya el koymasını valiye sonra bilgi vermesini öngörüyordu. Bu durum, 28 Şubat günlerinde askerin gerginliklerin, siyasi çatışmaların asli tarafı olduğu, her başörtülünün muhtemel bir mürteci ve tehdit olarak görüldüğü o günlerde inanılmaz sorunlu bir durumdu. Mülki, sivil yetkinin askeri iradeye devredilmesi anlamına geliyordu. O günlerde Silahlı Kuvvetler içi yazışmalarda, “bize el koyma, müdahale etme yetkisi verildi” ifadesi sıkça zikredilmiştir.
Soruna gelecek olursak; EMASYA Protokolü’nün kaldırılmasının temel nedeni, bu protokolün, sivil güvenlik alanını, hatta istihbarat alanını askerileştirmesi ve askeri otoritenin eline teslim etmesidir.
EMASYA’nın kalkması sivil idare için olmazsa olmaz bir koşuldu. Yirmi sekiz Şubat günlerinde icat edilmiş bir protokol düzenbazlığıydı Geç de olsa ortadan kalktı.
Evet, elmalarla armutları birbirine karıştırmamak lazım.