TÜM YAZARLAR

Yazara Göre Süz

Hakikaten, siz neden ayrısınız?

Ayrı partileşme, iki aktörün, hayati derecede önem arz eden hatalarının ilkiydi. Çünkü kamuoyu, Davutoğlu ile Babacan arasında, her birinin ayrı bir parti kurmasını gerektirecek kadar esaslı bir fark görmüyordu. Dolayısıyla güçlerini birleştirdikleri takdirde onlara kredi açabilecek bir zemin vardı; yeni partinin güçlü ve iddia sahibi olması kuvvetle muhtemeldi.

Kılıçdaroğlu mu, İmamoğlu mu?

Şöyle veya böyle, CHP içinde bir hesaplaşma yaşanacak. Bu hesaplaşmanın bir demokrasi ve özgürlük yarışı olarak gerçekleşmesi, ülkemizin geleceği bakımından gerekli. CHP’ye değişimden yana, çözümden yana bir anlayışın önderlik etmesi, ülkedeki dengeleri olumlu yönde etkiler. Helalleşme, “CHP fabrika ayarlarına dönmelidir” diyen statükocu anlayışa karşı bir zihniyet değişimini ifade ediyor. Umarız fabrika ayarlarına değil, modern dünyayla bütünleşen bir yola dönülür.

Yeni dönem: Kabine ‘havuç’, Erdoğan ‘sopa…’ Ya da ‘dava siyaseti’ Erdoğan’da, ‘teknik işler’ kabinede

Erdoğan’ın yeni dönemi şapka çıkartılacak bir ince ayarla kurguladığını düşünüyorum. Önceki dönemde, gûya ülkenin tehlikede olan bekasını esirgemek için kendisinin yanısıra kabinesinin tamamını toplumun yarısının şeytanlaştırılmasına koşmuştu. Bu yeni dönemde ise anlaşılan işin o kısmı (‘dava siyaseti’) sadece kendisinde olacak, buna karşılık kabinesi “siyaset dışı”nda kalıp ülkeyi toparlamaya çalışacak.

Bu seçimde imkansızı başaran kim?

Muhalefet, yolsuzluk ve hukuksuzluk konusunda zirve yaptığını iddia ettiği bir iktidarla seçim yarışına girmişti. Bu durumda muhalefetin seçimi kazanmasının asıl, kaybetmesinin istisna olması gerekmez miydi? Ancak seçim sonucunda YSK’nın verilerine göre, bu iddiaların %52’lik bir seçmen nezdinde herhangi bir karşılığının bulunmadığını anlamış olduk. Bu yüzden de iktidarın seçimi nasıl aldığı değil, muhalefetin nasıl alamadığı daha önemli hale geldi.

Hüda Par ve siyaset

Hüda-Par’ın Türkiye’deki ana akım siyasetinin bir parçası olmaya gayret etmesi ve iktidarla uzlaşmaya çalışması, doğru bir perspektiftir. Zira başta Kürt sorunu olmak üzere, ülkedeki tüm sorunların çözümü ya iktidar olmak veya iktidarla ortak bir zemin bulmaktan geçiyor. Velhasıl Türkiye siyasetinde bütün yollara Ankara’ya çıkıyor. Eğer bir siyasi parti orta ve uzun vadede tek başına iktidar olma imkânından yoksun ise, iktidar olabilecek bir yapıyla ittifak kurmaya çalışarak, kısmen de olsa bazı hedeflerine varması, temsil ettiği kitleyi yanında tutabilmesi açısından da önemlidir.

Avusturya sosyal demokratları oyları Excel’e yanlış girince…

CHP’deki kurultay tartışmalarına çok benzemese de Avusturya sosyal demokrat partisi SPÖ de 2 Haziran’da genel başkan seçmek üzere kurultay yaptı. SPÖ başkanlığını Doskozil kazandı. Üzüldüm. “Schlager müzisyenine benzeyen değil, klasik siyasetçi tipli adam kazandı” dedim. Sonra Avusturyalıların sosyal medyada bir sürü caps ve meme ürettiğini yani gündemin ve eğlencenin dibine vurduklarını gördüm. İki gün sonra öğrendim ki oylar tekrar hesaplanmış ve Babler kazanmış. Oyların Excel dosyasına yanlış girilmesinden kaynaklı yanlış, düzeltilmiş. Popüler bir Alman yorumcunun şöyle bir yorumuna denk geldim Twitter’da: “Her 2-3 ayda bir Avusturya'da bir şey oluyor ve her seferinde bu şimdiye kadar herhangi bir yerde meydana gelmiş en saçma saçmalık oluyor.”

Milliyetçilik üzerine notlar

Orwell, milliyetçiliği bir tek ideoloji ile sınırlandırmaz; her etnisitenin, her dinin, her mezhebinin, her ideolojinin milliyetçi müntesiplerinin olabileceğini bize gösterir. Eğer Orwell’ın bu milliyetçi aynasını çevremize tutarsak, kimliklerinden azade, sağımızda solumuzda ne kadar çok milliyetçinin olduğunu fark edebiliriz. Ve hatta kim bilir, o aynada belki kendimizi de görebiliriz!

Yeni hükümet… Yeni dönem mi?

Son bakanlar kurulu listesinin, yeni bir siyasi yönelim içerip içermediği konusunda sorular soruluyor. Maliye, İçişleri ve Dışişleri gibi üç kritik bakanlıktaki yeni isimlerin bir değişime işaret ettiği söyleniyor. Mehmet Şimşek, daha önceki hükümetlerde savunduğu ekonomik çizgi nedeniyle anlaşmazlığa düşmüş ve bakanlıktan ayrılmıştı. Şimdi nasıl bir yol izleyecek?

Aklileşmeye dönüş

Erdoğan, genel olarak, makul isimlerden oluşan bir “kabine” kurdu. Popülist, içeride ve dışarıda birçok soruna sebebiyet veren, liyakatsiz ama aşırı partizan, devlet yönetme adabına aykırı davranan tartışmalı isimleri kenara koydu. Bürokrasiyi tanıyan, liyakatli, teknokrat ve devlet ciddiyeti taşıyan isimleri sahaya çekti. Kabine, bu haliyle, üç kritik konuda akli hamleler yapılacağının bir işareti olarak okunabilir.

Mehmet Barlas, Zafer Toprak, Deniz Kavukçuoğlu

Önce Deniz’i, Mehmet’i ve ardından Zafer’i kaybettik. Hepsinin bu toplumda ayrı ayrı değerleri ve ayrı ayrı ağırlıkları bulunuyordu.

Yeni kabineden umutlanmak neden ayıp değildir?

Bu kınanacak eksik bir muhaliflik, nefsine yenik düşmek, düşman saflarına geçmek değil, sadece insani bir hayatta kalma güdüsü, hatta bağnaz olmayan, Yetmez Ama Evet diyebilen rasyonel bir seçmen davranışı. Dün Kılıçdaroğlu’nun ve CHP’nin değişimine kredi açmak ne kadar ayıp değilse, bugün seçim kazanmış iktidarın yenilenmiş kabinesinden umutlanmak da ayıp değil. Bu kadarlık umuttan kimseye zarar gelmez.

Güçlü dönmek için verilen bir ara

Demirtaş, HDP’den kopmaz, aktif bir tavır takınmasa da HDP’nin içinde kalır; ne başka bir yere gider ne de yeni bir yer inşa etmeye kalkar. Popüler bir kişilik Demirtaş; seçmende bir karşılığı var, dolayısıyla onun bugün siyasetten çekilmesini, yarın şartlar değiştiğinde HDP’ye daha güçlü bir şekilde dönmek için verilen bir ara olarak yorumlamak daha doğru olur.

Vize sorunu çözülebilir mi?

Ne yazık ki vize derdinin arkasında yatan ilticacı sorununun kısa dönemde çözümlenmesini beklemek yanlış olur. Türkiye ile Şengen ülkeleri arasında vize diyaloğunun başladığı 2015 yılında ülkemiz çıkışlı mülteci sayısı yılda 5000’in altında idi. İltica talebinde bulunanların büyük çoğunluğu da geri çevrilebiliyordu zira Türkiye’deki insan hakları durumu çok kötü değildi. 2022 yılı sonu itibariyle yıllık 50.000’i geçmiştir. Ülkemiz Suriye, Afganistan ve Venezuela’dan sonra Avrupa ülkelerine ilticacı gönderen ülkeler sıralamasında dördüncülüğe ulaşmıştır. Türkiye’den vize müracaatında bulunan herkese potansiyel mülteci gözüyle bakmasına şaşmamak lazım. Yeni kurulan kabineden dış politikanın temel yönelimlerinde bir değişiklik beklemek doğru olmayacaktır. Zira dış politika hedeflerini bakanlar değil, saray tespit etmektedir. Ancak İçişleri ve Dışişleri Bakanlıklarına yapılan atamalar en azından üslubun değişeceğinin işareti sayılabilir. Yeni Dışişleri Bakanının saatleri geri çevirerek bundan 12 yıl önce AB Komisyonunun önerdiği ancak o zamanki selefinin elinin tersiyle ittiği “yol haritasını” gündeme getirmesi çok iyi olur.

Dışarı gözüyle içeriden seçimlere bakış

Erdoğan halkı daha iyi tanıyor. Kampanyasını terör,milliyetçilik ve güçlü ordu ve Yeni Yüzyılda güçlü Türkiye gibi halkın kılcal damarlarına hitap eden negatif denebilecek bir sisteme oturttu.( Amerika’da 2016 seçimlerinde Donald Trump da negatif bir kampanya yürütmüştü.) Halbuki Sayın Soylu adı edilen PKK militan sayısının 100’ün altında olarak vermişti!

Demirtaş vakası

HDP günbegün a-politik bir niteliğe büründü. Ve bu, HDP açısından bir dramdır. Demirtaş’ın parti yerine “yöre derneği” benzetmesi; HDP’nin a-politik bir hüviyete kavuşmasıyla ve parti olmayan parti biçimine dönüşmesiyle anlamlı bir örtüşmeye tesadüf eder. Demirtaş, HDP’nin karşı karşıya kaldığı ikinci meydan okuma olarak tarif ettiğim, sadece sosyalist gruplarla ittifak kurulmasını bir sorun olarak telakki ettiği için, HDP politbürosunun bir adım önünden gitmektedir. Yeni ittifakların, müzakerelerin ve düşmanlık düzeyinde değil rekabet düzeyinde politika yapmanın zeminini inşa etmek istiyor Demirtaş.