TÜM YAZARLAR

Devamı

    Almanlar ve biz

    Türkiye’deki siyasi atmosferi, Almanya ile karşılaştırmanın bir anlamı olmayabilir. Türkiye 200 yılı aşkın bir süredir modernleşme arayışı içinde. Maalesef bu 200 yılı çatışmalar, kamplaşmalar, askeri müdahaleler ve darbelerle geçirdik. Şu gerçeği kabullenelim: Demokrasinin bu topraklara yerleşmesi için siyasiler gereken cesaret ve fedakarlığı göstermedi.

    Öfkelendiklerini affedememe kaygısına kapılmış birinin kişisel iç dökmeleri

    Son yıllarda yaşanan vicdansız ‘adalet’ uygulamalarının son aylarda bir fırtınaya, son günlerde de bir âfete dönüşmesinin sorumlularına duyduğum öfkenin nefrete dönüşmesinden, içimde bu zehirle birlikte yaşamak zorunda kalmaktan korkuyorum. Bir yandan bu zehri kendi psikolojik sağlığım için bedenimin dışına atmaya çalışıyor, bir yandan da bunun zulme uğrayan insanlara ve geleceği çalınmış topluma karşı işlenmiş bir ‘ayıp’ olacağını düşünüyorum.

    Siyaset, hukuki ayak oyunlarıyla tanzim edilmez

    Türkiye’de muktedirlerin kendisi için tehlikeli gördüğü siyasi rakiplerini yargı yoluyla tasfiye etmeye çalışan bir gelenek var. Meşum bir gelenek bu ve maalesef her dönem hükmünü icra ediyor. Lakin Türkiye’de siyaset, bu tür oyunları, bu tür tasarımları boşa çıkartmakla ve arzulananların tam tersi neticeler doğurmakla maruftur. Sokakta karşılık üreten ve halkta destek bulan bir siyasi aktörü, hukuki ayak oyunlarıyla durduramazsınız.

    Şii eksenli İran planı parçalandı; Suriye çoğulcu çözüm arıyor

    Bütün bu tablonun bize öğrettiği temel mesele, din veya mezhep esaslı bir rejim kurmanın ve bu rejim etrafında toplumu örgütlemenin yanlışlığıdır. Suriye’nin bunu fark eden yeni kurucuları, dini, mezhepsel ve etnik ayrımcılığı reddeden, çoğulcu bir rejim kurma çabası içindeler. YPG’nin itirazı yeni devlete Arap İslam Cumhuriyeti damgası vurmak, bu hedeflere aykırıdır. Zaten bu koşullarda başka bir çıkış yolu da görünmüyor.

    İdeoloji nedir?

    Doğallığını kaybetmiş her inanç bir ideolojidir. İdeolojiyi ideoloji yapan şey, müminler arama konusundaki iştahlı bir akım olması değil, müşterisini arayan bir ürün seviyesinde var olmasıdır.

    İklim değişikliği ve toprak savaşları

    Kuzeyde küresel ısınma o bölgeleri tarıma daha elverişli hale getirecektir. Bundan en fazla yararlanacak ülkeler herhalde Kanada ve Rusya olacaktır. Buzulların çözülmesi uluslararası ulaşım konusunda yeni olanaklar ve rotalar yaratacaktır. Kanada’nın 2080 yılına kadar 1.6 milyon metre kare daha ekilebilir arazı elde edeceği öngörülüyor. Nordik ülkeler ve ABD’nin Alaska eyaleti de benzer şanslı durumda olacaklardır.

    2028 seçimleri için bir uzlaşma ve ‘ateşkes’ çağrısı

    AK Parti ve CHP, Meclis’te uzlaşıp, Cumhurbaşkanlığı seçimi için yüksek öğrenim şartını kaldırırsa ve “en fazla iki defa” maddesini “en fazla üç defa” yaparsa ya da sınırlama koymazsa? Bu pragmatik uzlaşmayla hem Erdoğan’ın hem de İmamoğlu’nun önünde adaylık için bir engel kalmaz. Eğer herkes kendi pozisyonundan biraz taviz verirse, herkesin sorunu hızlıca çözülmüş olur.

    Tarihi buluşma MHP-DEM Parti

    Suriye cephesinde yaşanan olumlu gelişmelerin yanında Türkiye’de de alışık olmadığımız günlerden geçiyoruz. Türkiye’nin iki farklı kutbunu temsil eden DEM Parti ve MHP heyetlerinin, Kürt meselesi gibi zıt oldukları bir konuda görüşmeler yapmaları, bölge barışı adına önemli. Bazı çevreler geçmişte yaşanan ve sonuç vermeyen bir takım girişimleri hatırlatarak ve “bu işin içinde türlü oyunlar var” diyerek geri duruyorlar. Bazıları, “Bunların hepsi ABD projesidir” şeklinde geleneksel basmakalıp tezlerle sürece karşı çıkıyor.

    Şam-SDG Anlaşması: Uzun, ince bir yol

    Suriye’nin istikrarlı ve yönetilebilir bir ülke olabilmesi, merkezin çevreye olabildiğince güven telkin etmesine, çevrenin kendini mümkün olduğunca güvende hissetmesine bağlıdır. Bu da Şam’ın gücünü çevreyle paylaşmaya hazır olmasını gerektirir. Kürtlerin bu çerçevede merkezi bir öneme sahip olduğu izahtan varestedir. Şam, Kürtlerle uzlaşmadan Suriye’de bir düzen tesis edemez. Kürtler de Şam ile anlaşmadan huzur bulamaz. Şam-SDG anlaşmasını mümkün kılan da budur.

    Nükleer şemsiye

    Fransa Cumhurbaşkanı Macron Fransız nükleer şemsiyesinin Avrupa ülkelerini de kapsayabileceğini ancak kontrolun Fransa’da kalacağını açıkladı. Bu açıklamayı yetersiz bulduğu anlaşılan Polonya Başbakanı Tusk ABD veya Fransız nükleer silahlarının ülkesinde konuşlandırılmasını istediğini söyledi. Ancak Putin değil Doğu Avrupa’daki NATO ülkelerine nükleer silahların konuşlandırılmasını kabul etmek, hepsindeki NATO askerlerinin geri çekilmesini istemekte ısrar ediyor.

    Üniversite ve medeniyetin yavaş ölümü

    Bir akademisyen olarak benim hissiyatım ülkemizde de beşerî bilimlerin zayıfladığı yönünde. Mühendislikler ve tıp fakülteleri olan üniversitelerde bunlar üniversiteyi domine ediyor. Diğer taraftan ülkemizde sosyal bilimler ile beşerî bilimler ayrımı çok iyi anlaşılmadığı için mühendislik olmayan üniversitelerde de işletme, psikoloji ya da iktisat gibi sosyal bilimler beşeri bilimleri domine ediyor. Sadece bir avuç alana hâkim adamın okuyacağı ve muhtemelen 20 yıl sonra unutulacak teknik makaleler, endekslerde yer aldıkları için uzun vadede daha etkili olacak kitaplara tercih ediliyor. Beşerî bilimlerde yazan akademisyenlerin de bu yola girmesi sağlanmaya çalışılıyor. Ne yazık ki ülkemizde akademik kurumlar bile bu iki ayrı disiplinin doğası ve çıktılarının farklı olduğunun farkında değiller.

    İmamoğlu, toplumun beklediği, arkasına bakmaksızın öne atılan o lider olabilecek mi?

    Otoriterliğin sistemleştiği siyasi koşullarda kalıcı değişimlerin ancak toplumun aktif özne olduğu durumlarda gerçekleşebileceğini düşünenler için sevimsiz bir hakikatle karşı karşıyayız: Toplum bunu yapabilecek güçte değil, dolayısıyla kendine güvenmiyor ve topluma “ama sen de benimle geleceksin” bile demeden öne atılacak bir ‘kurtarıcı’ lider arıyor… Böyle bir lider zuhur etmeden toplum potansiyel gücünün farkına varmayacak ve o güç kuvveden fiile çıkmayacak.

    Erzurumspor geldi yendi ve gitti

    Amedspor’un tek yanlı oyunu, sahaya su ve yabancı madde atan kimi taraftarların düzeyine “şıp” diye kalıp gibi uygun düşüyordu. Maça ve sahaya bu kötülüğü...

    PKK ve Türk solcuları (4) “Dağlarında gerilla var memleketimin”

    12 Mart döneminin THKO’suna, THKP-C’sine, TİİKP’sine, TİKKO’suna kıyasla hem çok daha ciddî ve sabırlı, hem çok daha zalim, katı ve hunhar davrandı Apocular, silâhlı mücadele konusunda. Öyle gidip hemen dağa çıkmadılar. Uzun bir kuruluş ve örgütlenme sürecinden geçtiler. Çevrelerini bütün olası rakiplerinden, her türlü “yabancı” unsurdan öldürerek ve kaçırtarak temizlediler. Böyle ün saldılar o aşamada: acımasızlıklarıyla. Türk solcularınca sevilmediler, beğenilmediler; nefret edildiler daha çok. Ama kendilerine yer açtılar. Görece güvenilir üs bölgeleri edindiler. 12 Eylül geldi. Diyarbakır Cezaevi cehennemi yaşandı. Devletin dehşeti, PKK’nın tek çare diye görülen karşı-şiddetine kayışı hızlandırdı. Gerek güneydoğu sınırına bitişik Arap Sosyalizmi diktatörlükleriyle, gerek bazı Filistin örgütleriyle anlaştılar. Finansman ve donanım olanakları buldular. Kamplar kurdular. Ancak ondan sonra, 1984’teki Eruh ve Şemdinli saldırılarıyla gerçekten gerilla savaşına başladılar.

    Selahaddin Demirtaş’ı eleştirmenin dayanılmaz konforu

    Demirtaş’ın “Korkma! Barış” yazısına iki temel eleştiri geliyor: “Ne değişti veya ne kazandık da barış” ve ‘Neden bağımsızlık veya farklı statülerde ısrar yok.” İlk eleştiri barış olmadığı için kaybedilenleri görmüyor. İkinci eleştiri ise o statü ve bağımsızlık için zaten her şeyin yapıldığını... Çok daha iyi şartlarda olan Irak Kürdistanı ve Katalanlara bile dünyanın vermediğini Rojavalı Kürtlere verileceği mi düşünülüyor? Yani o eleştirdiniz her şey denendi ama sahici bir barış denenmedi. İşte Demirtaş da o yüzden “Korkma, Barış” diyor.

    Dostoyevski deli miydi?

    Dostoyevski. Belki de dışarıdan bakıldığında sıradan ve normal olan ne varsa hepsini yerle bir ettiği için hiçbir zaman bitmeyecek bir içsel mücadelenin yazarıdır o. Kendisini toplumun ve toplumsal yaşantının parçası olarak göremeyen elitlere kafa tutmuş, küçük insanın küçük dünyasının görünmeyen yüzündeki büyük sarsıntıları olabilecek en insani biçimde açığa çıkarmıştır.

    En kapsamlı nefret suçu

    “Hıyânet-i vataniyye” barışa karşı da kullanışlı, tarihi bir enstrüman. Ama vatan haini yaftalamasının 21. Yüzyıl’da da popüler olması, “sınır tanımayan” bir çılgınlığa, pervasızlığa ulaşması her ülkeye “nasip” olmamış. Dile öyle kolay pelesenk edilmiş ki sahadan sahaya bulaşıyor. Artık, şimdi onun da adı konulmalı. Adlı adınca: Vatan hainliği yaftalaması bir “hakaret suçu” filan değil en kapsamlı, bulaşıcı nefret suçudur. Tepeden tırnağa meşrulaştırılan bir nefret suçu…

    Bir barış mesafesinde

    Geçmişin sorunlarının çözümü zaman alacak, barışın ardından da muhatap olacağımız muhtemel problemleri göz önüne almalıyız fakat ‘barış ihtimalinin ıskalanmaması’ kaydını aklımızda tutarak. Çünkü öncelikle ihtiyaç duyduğumuz bir başka şey var: Barış süreci başarıyla sonuçlanmalı. Hakikati hakkıyla konuşmak bize bir barış mesafesinde.

    İsrail ve Trump, Amerikan üniversitelerini nasıl yerle bir ediyor?

    Trump, İsrail lobisine verdiği sözü tuttu ve Filistin gösterilerine katılan yabancı öğrencileri sınır dışı etmek için düğmeye bastı. Trump’ın ilk kurbanı Columbia Üniversitesi öğrencisi Filistinli Mahmut Halil. Halil’in Yeşil Kartı sadece Filistin gösterilerine katıldığı gerekçesiyle iptal edilebilir. Mahkemeler Halil’in sınır dışı edilmesini onaylarsa, Trump ve İsrail lobisi el ele Amerikan üniversitelerini yerle bir edecek. Göçmen polisleri şimdiden Columbia’nın öğrenci yurtlarında ellerinde ihbar listeleriyle yabancı öğrenci avına çıktı bile. Trump’ın akademik özgürlüklere yönelik bu sistematik saldırısına Columbia ile başlamasının ise özel bir sebebi var.

    Nilüfer Göle ve sosyolojisi

    Nilüfer Göle bana kalırsa 90’lı ve 2000’li yılların başlarına kadar Türkiye sosyolojisiyle ilgili en isabetli teşhisler yapan tek sosyologdu. Bu yönüyle kişisel olarak ben onu Şerif Mardin’e tercih ederim. Hala da onun sosyolojisini aşabilen sosyolog çıkmış değil. Din ve sosyal değişme konularında bir tür esaslı paradigma değişikliğine gitmeyi öneren yaklaşımına karşı başlayan sert Kemalist tepkiler onu başladığı işi sonuna kadar götürmekten alıkoydu.

    Avrupa’nın Hasta Adamı nasıl Hasta Avrupa’nın Adamı oldu?

    Bir zamanlar Avrupa’nın hasta adamı olarak görülen ve daha düne kadar Avrupa kapısında hor görülen Türkiye, yerlileşmeyi başarıdığı ölçüde tarihe büyük güç olarak geri dönmeyi başardı. Trump’ın Avrupa’yı kapı önüne koyması ile bir anda açıkta kaldığını anlayan Avrupa’nın güvenlik için Türkiye’ye muhtaç hale gelmesi kaderin güzel bir cilvesidir. Avrupa’nın hasta adamı gün gelip hasta Avrupa’nın kapısına gittiği adam oldu. Bu nasıl oldu peki?

    Trump’tan Putin’e Ukrayna uyarısı

    Rusya, son günlerde, Ukrayna’nın Rusya’ya ait olan Kursk bölgesindeki ilerlemesini geriletmiş görünüyor. Moskova, sembolik bir anlamı olan Kursk bölgesini Ukrayna’ya kaptırmıştı. Son günlerde Rusya var gücüyle Ukrayna’yı Kursk bölgesinden çıkartmaya çalışıyor. Bu iddiasını sürdüren Rusya, “Ateşkesi kabul etmek zorunda kaldı” dedirtmek istemiyor. Bu nedenle Lukaşenko üzerinden “Kazanıyoruz” açıklamasıyla masaya daha kuvvetli oturmayı planlıyor.

    Barış sürecinde bir eşik daha aşılırken…

    En zor alan, şüphe yok ki, Suriye. Örgüt bu bölgede SGD içinde, YPG-PYD olarak her anlamda kök salmış durumda. Varlığını siyasi olarak, başka bir adla ve biçimle sürdürmek isteyecektir. Bu veri bölgesel federatif bir yöne de açılabilir, Kürt hareketinin Suriye siyasetinin bir unsuru ve parçası olarak varlığını sürdürmesine de. Buna karşın Türkiye’nin resmi düzeyde dile getirdiği imha, buharlaşma ve tümüyle yok olma gibi bir ihtimal hiç bulunmuyor. Dolayısıyla işin kabini bu alan oluşturuyor. Suriye’nin HTŞ kontrolünde, tam entegre merkezi bir devlet yapısına kavuşması bu nedenle Türk devleti dahil, bu çözüm sürecinin olumlu sonuçlanması isteyenler açısından önemsenen bir konu.

    Kürt ‘açılımı’nın nedeni Suriye değil, Türkiye!

    Yaşananlar ve onun öncesindeki en az bir yıllık dönem gösteriyor ki iktidarın silah bırakma davetinin Suriye ile herhangi bir nedensellik ilişkisi bulunmuyor. Türkiye güçlü ve nispeten rakipsiz olduğu bir konjonktür yakaladı, bu gücünü daha da artıracak şekilde kullandı ve Rojava’daki oluşumun siyasi bağlamda sahneden çekilmesini sağladı. Ve de bu sonuç PKK silah bırakmasa bile, Öcalan çağrısında YPG dememiş olsa bile gerçekleşti! Şimdi soruya geri dönmenin (bir kez daha) zamanı: Acaba bu iktidar niçin silah bırakmayı hedefleyen bir Kürt ‘açılımı’ yaptı?

    İki Suriyeli, Şam’da bir gün…

    El sıkışan Şara ve Kobani fotoğrafı, Öcalan’ın kimi kapsadığı çok tartışılan çağrısının nereleri kapsadığını da fiili olarak gösterdi. YPG, PYD’yi tabii ki önderlik kabul ettikleri Öcalan’ın her sözü bağlıyor. Bağladı da. Türkiye’nin Suriye’ye baktığında sadece Rojava’yı değil Şam’ı görmesinin önü açıldı. Bu perspektif genişlemesi Türkiye’yi rahatlatacak. Takım elbise giyen Kobani’yi, bir süre sonra Suriyeli bakan ya da PYD Genel Başkanı Ferhat Abdi Şahin olarak Ankara’da görürsek şaşırmayalım.

    Liverpool harika, PSG muhteşemdi

    Maçta Hem Arne Slot hem de Luis Enrique, bana komplo kurarak, ‘’herkesle’’ eşitlediler. Artık oyuna boyun eğen sıradan bir izleyiciydim. Çünkü merkezler kaybolmuş, topun olduğu bölgelerde inanılmaz yoğunlaşma ve topun atılacağı muhtemel bölgelerde, kontrol, hız, müdahale ve eksik yakalanmamak nöbet tutmaya başlamıştı. Oyunun merkezi her yerdi ve savunma direnci her yerde inşa ediliyordu. Liverpool harika PSG muhteşemdi. Maçı penaltılarla PSG aldı. Helali hoş olsun.

    Kızıldere’den Diyarbakır’a, Özel Harp’ten Çankaya Köşküne: Kemal Yamak için bir portre denemesi (2)

    Kemal Yamak için bir portre denemesi (2) Yamak Kayseri’de tanıştığı iş adamlarından birinden özellikle bahseder: “Onun altın öğütlerini dinleyerek kendisini tanıdım. Çok da etkilendim ve faydalandım. Bu ilişkimiz yıllarca sürdü.” Bahsettiği kişi Rahmi Koç’tur. Yıl 1979’dur. 24 Ocak kararlarına birkaç ay, darbeye ve Yamak’ın Diyarbakır Sıkıyönetim Komutanı olmasına bir yıl vardır. Başbakan Turgut Özal’ın başdanışmanı olmasına ise sekiz ve Cumhurbaşkanı Özal’ın Genel Sekreteri olmasına ise 10 yıl.

    Avrupa Trump’a karşı… Yeni bir yol

    Trump’ın adeta yıkıcı bir iştahla hedef aldığı bloğun en kritik ülkesi olan Almanya, bir dönüm noktasında. Batı ittifakının (İngiltere hariç) önde gelen ülkelerinden İtalya, Almanya ve Fransa’da milliyetçi-sağ hükümetler iş başında. Buna rağmen, Rusya’ya karşı koyabilen güç eksenini de bu ülkeler oluşturuyor. İlginç bir şekilde, kendi kıtasında otoriterleşmenin başını çeken Avrupa sağı, öte yandan dünya çapındaki otoriterlik merkezlerine karşıt bir ağırlık oluşturuyor.

    Bir Halil’den, bir diğer Halil’e

    Yaşlı bir Halil’den, genç bir Halil’e. Eski Yale’li bir Halil’den, Columbia’lı bir Halil’e. Türkiyeli bir Halil’den, Filistin asıllı, Cezayirli bir Halil’e.

    SDG/YPG’nin silahı

    Örgütlenme yapısı ve ideolojik bağlılığı göz önünde tutulduğunda, Öcalan’ın çağrısının SDG/YPG’yi de kapsadığı aşikârdır. Lakin sahadaki mevcut şartlar SDG’nin de PKK ile aynı anda silah bırakmasını mümkün kılmıyor. O nedenle bu iki meseleyi birbirine bağlı ama ayrı takvimlerde ele almak gerekir.