Ana SayfaHaberlerÇevirilerÇEVİRİ | Alt-Right/Alternatif Sağ öldü mü yoksa ana akıma mı...

ÇEVİRİ | Alt-Right/Alternatif Sağ öldü mü yoksa ana akıma mı karıştı?

Amerikan muhafazakârlığı alanında çalışan tarihçi Joshua Tait yazdı: "Amerika'nın en kötü şöhretli modern aşırılıkçı hareketi Charlottesville'den sonra çöktü! Ancak acaba fikirleri ana akım haline gelmeyi başardı mı?"

Radikal, bazen de ezoterik yani olağan dışı batıni inançlara kendini kaptırmış bir siyasi ideoloji olan, Amerikan liberal demokrasisinin kalbine bıçak doğrultan alternatif sağ, bir gecede kamuoyunun gündemine oturuverdi.

İnternetin içler acısı dehlizlerinden ırkçı ve kadın düşmanı enerji devşiren bu hareket, 2016 kampanya sezonunda hesaba katılması gereken bir güç olarak kendini ulusal alanda kabul ettirmiştir. Donald Trump başkanlık koltuğuna otururken alternatif sağ trenine çoktan binmiş gibi görünüyordu, ayrıca bu sırada baş stratejisti “yeni sağ” konusunda uzman Steve Bannon’un “Batı Kanadı”nı etkisi altına almış durumdaydı. Ancak 2017 ortasındaki Charlottesville mitinginin ardından bu proje ve projenin kamusal alandaki en kuvvetli savunucuları neredeyse ortaya çıktıkları kadar hızlı bir şekilde ortadan kayboldular.

Charlottesville’den altı yıl sonra, alternatif sağın tutarlılığının ve etkisinin, insanlar Trumpçılığı ve ABD siyaset sahnesindeki daha büyük çalkantıları açıklama telaşındayken, önemli ölçüde abartıldığı açık görünüyor. Fakat aynı zamanda, alternatif sağı bir örgüt ya da kişilikler topluluğu olarak değil de bir fikirler ve ideolojik iddialar bütünü olarak değerlendirdiğimizde, başarı olması gibi rahatsız edici gelen bir şeyle de boğuşmak zorunda kalıyoruz. Hareketin fikirlerinin çoğu artık Amerikan sağında yaygınlaştı. Fakat Alternatif-sağın başarı ve başarısızlıklarını değerlendirmeden önce daha temel bir soruyu ele almamız gerekmektedir.

Alternatif Sağ Tam Olarak Nedir?

Geriye dönüp baktığımızda, “alternatif sağ” 2010’ların ortasındaki kültürel, siyasi ve teknolojik ortamın birbiriyle bağlantılı en az üç alanını kapsamaktaydı.

Kelimenin doğrudan anlamıyla alternatif sağ, alternatif ya da muhalif sağ anlamına geliyordu; yani ana akım muhafazakâr kurumların müesses nizamının dışında çalışan yazar ve düşünürlerden oluşan bir takımyıldızı gibi. Jared Taylor, Kevin MacDonald, Greg Johnson ve kurnaz Richard Spencer gibi isimler, etnik köken ya da din, ABD’nin tarihi beyazlığı ya da geleneksel kültürel normlar gibi anti-modern kimlik kaynaklarına değer veren katı sağ gelenekçilerin ya da paleo-muhafazakârların halefleriydi. Sonuç olarak, göçmenliğe ve küreselleşmiş kapitalizme karşı çıkıyorlardı. Bireycilik konusundaki ısrarı ve Jeffersoncu eşitlik anlayışı nedeniyle liberalizmin muhafazakâr bir biçimi olarak gördükleri Reaganizm’e karşı mesafe duyan bazı paleo-muhafazakârlar, Amerikan sağının ırkçı ya da antisemitik üçüncü patikasına doğru yöneldiler. Joseph Sobran ve Mel Bradford gibi bu patikayı takip edenler, ana akım muhafazakâr kurumlardaki işlerini kaybettiler ya da daha en başından bu kurumlara girmeyi bile başaramadılar. Bunun yerine, genellikle ırk, göçmenlik ve Yahudilere kafayı takmış olan uç dergiler, web siteleri, topluluklar ve düşünce kuruluşları kurdular.

Bu muhalif sağın genç üyeleri, internetin atalarını marjinalleştiren sistemlerin etrafından dolaşmalarına izin verdiğini fark etti. Özellikle bu genç grup, ana akım sağa alternatif olan alternatif sağı oluşturdular. Entelektüel alternatif sağın temel özellikleri liberal demokrasinin ve Amerikan siyasi geleneğinin temel yönlerinin, ırkçılığın ve beyazlardan oluşan etnik bir devletin kurulmasının reddedilmesinden oluşmaktadır. Alternatif sağda nihilist bir damar da vardı. Eski paleo-muhafazakarlar gibi onlar da mevcut Amerikan düzeninde çok az iyi şey görüyor, ve bu kötü düzeni yok etmeye çalışıyorlardı. Fakat kendilerinden öncekilere kıyasla onların ki, hayata günümüz koşulları altında, anlamsızlık atfeden seküler bir bakış açısıydı. Bu tutum, ilerici bir ahlaka inananları kışkırtmayı amaçlayan alternatif sağın keskin mizah anlayışında kendini göstermiştir.

Aynı zamanda, Ku Klux Klan (KKK) ve Amerikan Nazi Partisi gibi ırkçı örgütlerinden kendilerine miraz kalan ahlaki suçlandırmanın da bilincinde olarak, en çok okunan yayınlara odaklanan erken dönem alternatif sağ, bu yayınlarda bir tür beyaz milliyetçi saygınlık politikasına yatırım yapmıştı.

Thomas Main ve George Hawley gibi alternatif sağ hakkında çalışan akademisyenler, kendilerini alternatif sağ üyesi olarak tanımlayanlara odaklanma eğilimindeydiler. Terimin kendisi Richard Spencer ve paleo-muhafazakâr bir savaşçı ve eski Pat Buchanan danışmanı olan Paul Gottfried tarafından ortaklaşa olarak ortaya atılmıştır. Spencer 2010 yılında “AlternativeRight.com” ve 2017 yılında “AltRight.com” adlı online yayınları kuran önemli bir kişiydi. Spencer projelerinin nihai amacını sağın enerjisini ırksal bilince yeniden odaklayan, muhafazakâr harekete gerçek bir alternatif yaratmak olarak görüyordu. Bir anlamda da buna devrimci bir alternatif gözüyle bakıyordu.

O dönemde, yumuşak Reaganist Romney kampanyası ve “Çay Partisi” hareketinin liberteryen debdebeleri, sağcı siyasete paralel bir değişimin koşullarını yaratan kültürel ve ekonomik dinamikleri gölgelemiştir. Neo-muhafazakarların önderliğindeki teröre karşı yürütülen küresel savaş yurtdışında kan ve hazine israfına yol açıyordu. Obergefell v. Hodges kararı, yani muhafazakarların deyimiyle eşcinsel evliliği yargı kararıyla yasallaştıran karar, sosyal muhafazakarların altındaki halıyı çekip aldı. Akabindeki 2008 mali krizi, kuruluşundan bu yana ana akım muhafazakârlığın merkezinde yer alan piyasalara ve finansallaşmaya olan inancı yerle bir etti. Ekonomik durgunluk bir neslin umutlarını yıkıp geçmişti. Toplumsal cinsiyet rollerine ilişkin belirli beklentileri olan bazı erkekler, geleneksel erkek alanlarının aşındığını hissederken, yüksek eğitimli kadınların piyasa rekabetiyle karşı karşıya kalıyorlardı.

Charlottesville’in o meşhur ifadesiyle bu “değiştirilme” duygusu, alternatif sağın bir başka yönüne yol açmaktadır: Alternatif-sağ hareketin büyük bir bölümünü, Baked Alaska gibi absürt takma adlar altında Trump yanlısı veya ilerleme karşıtı ‘meme’ler paylaşan, kadın düşmanı, anti-liberal, anti-semitik ve çoğu zaman ırkçı fikirler ileri süren genç, erkek YouTuber’lar ve meme-lordlarından oluşuyordu.

2014’ten itibaren, 4Chan gibi son derece kapalı erkek alanlarının keskin, ironi ile zehirlenmiş çevrimiçi kültürü öne çıktı. Bu kültür genel olarak ilericiliği ve özel olarak feminizmi hedef alıyordu. Kendini video oyuncusu olarak tanımlayan bireylerin gazetecilik etiğine ilişkin kaygılarını ve oyun endüstrisinde artık “kadınsılık” olarak adlandırılan şeye karşı genellikle çirkin bir muhalefetle birleştiren “Gamergate” skandalı, alternatif sağın bu ikinci grubu için kritik bir “ilk” savaş alanı olmuştur. Bu hareketin en tanınmış üyelerinden biri haline gelecek olan Milo Yiannopoulos, Breitbart için Gamergate üzerine yaptığı haberlerle öne çıkmıştı.

Nihayetinde, alternatif sağ aynı zamanda siyasi söylemin normlarını ve inceliklerini hiçe sayan daha ana akım sağcı web siteleri, kanallar ve kişiliklerin gelişen ekosistemine de atıfta bulunuyordu. Burada yeni sağ olarak adlandırılan bu kategorinin merkezinde Steve Bannon tarafından yönetilen Breitbart haber sitesi yer alıyor. Bannon 2016 yılında Breitbart’ı “alternatif sağın platformu” ilan ediiyordu, ancak daha sonra Richard Spencer gibilerle olan ilişkilerini geri çekmek durumunda kaldı. Thomas Main’e göre, Breitbart’ın popülaritesi ” sağın dengesini dramatik bir şekilde değiştirdi ve denebilir ki, açgözlülüğün ötesinde bir zenginliğe de ulaşmış oldu.” En büyük ana akım başarıyı yakalayan bu üçüncü kategori, yani yeni-sağ (alt-lite) akımı oldu. Alternatif sağın bu figürleri, alternatif sağın daha açık ırkçı unsurlarına benimsemek ve onları reddetmek arasında gidip gelerek ana akıma girmiş, hareketin erişim alanını büyük ölçüde genişletmiştir. Nihayetinde bu akımı Beyaz Saray’ın içine de yerleştirmeyi başardılar.      

Önce aday, sonra başkan ve son olarak da Cumhuriyetçi Parti ve Amerikan sağı üzerinde önemli bir etkisi olan Donald Trump’ın kendi siyasi eğilimleri, göçmenlik ve küreselleşme karşıtlığı gibi konularda alternatif sağın bazı pozisyonlarıyla örtüşüyordu.

Başkanla ortak sebeplere sahip olmak, aşırı sağcı düşünürlere ve onların paleo-muhafazakar yazar Samuel Francis gibi atalarına, on yıllardır yoksun oldukları yöntemi kazandırdı. Trump’ın alternatif sağ kaynaklı meme’leri retweet etmesi, hareketle olan ilişkisinin daha da somut görünmesini sağlamıştı.

Ancak basının Trump’ın hızlı yükselişini ve ana akım muhafazakarlara ve nihayetinde Hillary Clinton’a karşı kazandığı zaferi bir şekilde açıklamaya çalışmak için duyduğu çaresiz ihtiyaç, uzmanların ve akademisyenlerin bağlantıyı abartmasına, alternatif sağa ve onun önde gelen isimlerine çok fazla güç atfetmesine yol açtı.

Gerçekte ise, alternatif sağ hem kamuya mal olmuş figürleri hem de anonim internet trollerini içerdiği için gücünü abartması kolay bir gruplaşmaydı. Fakat denilebilir ki, Trump ve destekçilerini açıklama çabalarının bir uzantısı olarak, alternatif sağ bir ölçüde de medyanın yarattığı bir oluşumdu.

Elbette, muhalif ırkçı-sağcı yazarlar, çevrimiçi nihilistler ve yeni sağ web platformları hali hazırda mevcutlardı. Bunlar on yıllardır çeşitli biçimlerde çoğalmaktaydılar. Ancak Trump ve Trumpizm hakkında yapılan yoğun yayınlar, alternatif sağın etkisini abarttı, birçok fraksiyondan oluşan gruba bir tutarlılık kazandırdı. Ona devasa platformlar ya da genç erkeklerden oluşan belirsiz gruplar üzerinde ideolojik bir hakimiyet atfetti.

Richard Spencer’ın bir dinleyiciye “1933’teki gibi parti yapalım” dediği görüntü medya için karşı konulmaz hale gelmişti. Spencer’in açıklaması aksi bir durumda, kavrayabilmek için ciddi bir habercilik ve rahatsız edici bir iç gözlem yeteneği gerektiren siyasi gelişmeler düşünüldüğünde, genel geçer bir açıklamaydı. Kavramsal olarak muğlak olan “alternatif sağ” başlığı, tüm katı sağcı görüşler için bir şemsiye terim haline geldi; alt kısaltması, 2000’lerde neo kısaltmasının uygulandığı gibi bir tanımlayıcılıktan ziyade bir güçlendirici vazifesi görmüş oldu.

Buna rağmen, yukarıda özetlenen “alternatif sağ” kullanımları arasında bir bütünlük vardır. Her biri sağdaki entelektüel ve siyasi korkulukların çöküşünü göstermektedir. Özellikle İnternet ve daha az bir etkiyle de radyo ve televizyon, ırk, göçmenlik ve toplumsal cinsiyet eşitliği gibi konularda daha önce açıkça liberalizm karşıtı fikirleri siyasi söylemden dışlayan bariyerleri yıkıp geçti. İnternet bilgi üretim sistemini altüst etti ve ideolojik ekosistemin doğasını dönüştürdü.

Önceleri, sorumlu muhafazakâr bekçiler, parti elitleri, dergi editörleri, TV yapımcıları vs, belirli konuları siyaset dışında bırakarak, onları etkili bir şekilde kültürün veya özel alanın sınırlarına bırakıyorlardı. Muhafazakâr hareket liderlerinin ırkçıları engelleme çabaları bazılarının iddia ettiğinden daha az kapsamlı olsa bile, Bush yıllarında muhafazakarların ırktan bağımsız terimlerle yazmaya ve düşünmeye çalıştıkları açıktır. O dönemde sağın başlıca siyaset pozisyonları serbest piyasa yanlısı, göç yanlısı ve dış ilişkilerde enternasyonalist politikalardı. Yahudilerin kaygılarına saygı gösterilmiş ve bireysel Yahudi özneler sağda, özellikle de prestijli yeni-muhafazakâr kurumlarda önemli roller oynamıştı.

Ancak buna paralel bir gelişme de kamu spotlarının dışında, internette yaşanıyordu. Yeni muhafazakârlara kızgın ve değişen demografik yapıya öfkeli muhalif sağcılar birbirlerini buluyor, önümüzdeki on yılda sosyal medyanın gücüyle büyük ölçüde gelişecek olan forumlar ve ağlar kuruyorlardı. İnternetin engin açık alanı, yasak fikirler için dağınık da olsa bir izleyici kitlesi yarattı ve 4Chan gibi sitelerde ortaya çıkan kendine özgü kasvetli ve transgresif kültürü iyice yaymış oldu. Aynı şekilde internet yeni-sağ mecralarının sansasyonel ve keskin siyasi içerikler satarak ana akım muhafazakâr yayın organlarını geride bırakmasını sağladı. Trump’ın ortaya çıkışı, ardından 2016 seçimlerindeki zaferi bağlamında, ideolojik engellerin artık çöktüğüne dair çoğunlukla doğru olan bir varsayım dolaşıma girmiş oldu.

Bir yandan barbarlar şehre inmiş gibi görünüyordu. Nihayetinde, 2015 ve 2016’da büyük ilgi gören alternatif sağın asıl sertliği, Charlottesville’deki “Sağı Birleştirin” mitingi sonrasında düşmüştü. Karşı görüşten bir protestocunun, arabasını kalabalığın üzerine süren bir neo-Nazi tarafından öldürülmesinin ardından bu etkinin düştüğüne hepimiz şahit olduk.

Charlottesville’den sonra, alternatif sağ markasının aşırı doygunluğa ulaştığı, sulandırıldığı ve zarar gördüğü açıktır. Yürüyüşe katılan yaklaşık 500 kişi arasında alternatif sağcıların yanı sıra neo-Konfederasyonlar, KKK’lar, neo-Naziler ve milisler de vardı; bunlar tarihsel yüklerle yüklü, başarısız hareketlerin kalıntılarıydı.

Miting, Spencer ve diğer aşırı sağcıları yasal sorumluluk altına soktu. Hemen ardından, alternatif sağın en popüler ve açık bir şekilde neo-nazi web sitelerinden biri olan Daily Stormer’ın web sunucusu siteyi barındırmayı reddetti. Kasım 2017’de bir avuç Charlottesville sakini, Virginia’daki 24 önemli alternatif sağcıya ve örgüte karşı bir hukuk davası açarak, hareketi 1871 tarihli Ku Klux Klan Yasası kapsamında yasal baskı ve kovuşturma altına aldı. Dönüm noktası niteliğindeki kararda jüri, aralarında Spencer ve diğer önemli alternatif savaşçıların da bulunduğu sanıklara toplamda yaklaşık 25 milyon dolar tazminat ödenmesine hükmetti. Bir yargıçsa daha sonra cezai tazminatı Virginia’nın yasal sınırı olan 350.000 dolara indirirken, 2 milyon dolar telafi edici tazminat ödenmesini de ekledi. Bununla birlikte, uzun süredir devam eden dava, önemli alternatif sağ organizatörlerini ve örgütlerini ifşa etmiş oldu, mahkeme tüm bu örgütleri ve tabii hareketi çamur batağına sapladı ve utandırdı.

Aşırı siyaset sıklıkla, anti-sosyallik de dahil olmak üzere, diğer eğilimlerdeki aşırılıklarla bir araya gelme eğilimindedir. 2017’den bu yana yeni sağ, provokatör Milo Yiannopolous Simon & Schuster ile olan yayın anlaşmasını kaybetti. Akabinde pedofilik ilişkileri meşrulaştırdığı ortaya çıktıktan sonra kamusal platformu da tamamen yok edildi. YouTube’dan yasaklanan Spencer, kendisini fiziksel ve duygusal istismarla suçlayan eşi tarafından da boşandı. Kasım 2022’de Daily Stormer’ın kurucusu Andrew Anglin davasında mahkemeye çıkmayı reddettiği için hakkında tutuklama emri çıkarıldı. Anglin’in çok sayıda davadan dolayı milyonlarca tazminat borcu bulunuyor. Alternatif-sağ YouTuber Baked Alaska (gerçek adı Anthime Joseph Tim Gionet), bir dizi kabahatin yanı sıra 6 Ocak’ta Kongre Binası’na düzenlenen ve canlı yayınladığı saldırıya karıştığı için hapis yattı.

Alternatif sağın zirve yaptığı dönemde ne kadar kuvvetli olduğunu tespit etmek zor. Thomas Main, (Breitbart hariç) ana alternatif sağ sitelerin web trafiğine dayanarak, yaklaşık olarak Dissent veya Commentary gibi küçük ama saygın dergiler büyüklüğünde bir okuyucu kitlesine sahip olduklarını tahmin ediyor. Aşırı sağ ve aşırı sağcı mesaj panolarının, yayıncıların ve diğer web içeriklerinin genel izleyici kitlesini ölçmek çok daha zor. Pek çok kişinin alternatif sağın siyasi ya da felsefi vizyonunu benimsemeden, siyasi açıdan sınır aşan içerikler tüketmiş olması mümkündür.

Yine de alternatif sağın ani ve beklenmedik yükselişi Charlottesville’den sonra aynı derecede ani ve kaotik bir şekilde sona erse de; aşırı sağın ırkçı ve antisemitik söylemi, yeni sağ’ın ve online ilerlemecilik karşıtlığı aracılığıyla, ana akım sağa yeniden entegre oldu.

O halde alternatif sağın hikayesi, Amerikan sağının ya da herhangi bir modern ideolojik hareketin, belirli engeller olmadan kendi kendini nasıl denetleyebileceğinin ve denetleyemeyeceğinin hikayesidir.

Aşırı Sağ Tam Olarak Ne İstiyor?

Bilinçli olarak alternatif sağ terimini benimseyenler, “meta-politik” olarak adlandırdıkları yüce bir alanda mücadele ettikleri için, mücadelelerini salt politika meselelerinin üzerinde görüyorlardı. Richard Spencer manifestosunda şöyle söylüyordu: “Ruh kültürün kaynağıdır ve politika da bunun alt akımıdır”. Alternatif sağ üzerinde etkili olan İsveçli yayıncı Daniel Friberg’e göre meta-politik, “nihayetinde siyasetin tasarlandığı koşulları yeniden tanımlamayı” amaçlıyor. Beyaz milliyetçi Counter-Currents dergisinin editörü Greg Johnson, alternatif sağın Yeni Sağ araçlarla Eski Sağ amaçlara ulaşmaya çalıştığını söylemekte. Beyaz milliyetçi Occidental Dissent’ın kurucusu Brad Griffen ise alternatif sağın “beyaz Amerika ile beyaz milliyetçiler” arasındaki uçurumu daraltmaya çalışan bir akım olarak anlaşılması gerektiğini belirtiyor.

Her türden ideolojik girişimci, üstü kapalı da olsa, sıklıkla meta-politik terimlerle düşünür. 1950’lerde muhafazakar National Review dergisinin kurucuları, büyük ölçekte siyasi değişim yaratmak için etkili bir kitlenin düşünce yapısını değiştirmeyi hedeflemişlerdir. Kendilerine zamanlarının en büyük meta-politik başarısı olarak gördükleri şeyi model almışlardı: Amerikan solunun ve liberal kurumların önde gelen organları olan The Nation ve The New Republic tarafından ortaya konan New Deal vizyonunun tamamlanması hadisesini model alıyorlardı. Alternatif sağın önde gelen isimleri kendilerini, siyasi projelerini makul kılmak için Overton penceresini zorlayan ideolojik bir öncü olarak hayal ediyorlardı.

Hareketin kamuoyu önündeki en görünür temsilcisi olan Spencer, Trump kampanyası sırasında alternatif sağın kazandığı şöhretten büyük keyif aldı. Trump’ın seçim gecesi kazandığı zaferin ardından bu daha da geçerli oldu. Spencer Ocak 2017’de AltRight.com’u kurduktan sonra, Ağustos ayında, Yeni Sol Port Huron Bildirisi ve muhafazakar Sharon Bildirisi gibi daha önceki siyasi manifestoları model alan bir belge olan “Alt-Right/Sağ Olmak Ne Demektir ” metnini yayınladı.

Spencer’ın vaktinden önce “Charlottesville Bildirisi” olarak adlandırdığı bu manifestosu (o günün kötü şöhretli sonuçları göz önüne alındığında muazzam bir halkla ilişkiler potu kırılmıştı) alternatif sağ vizyonunu özetlemektedir. Bildiri 20 maddeden oluşuyordu. İlk üç maddesi ırk konusuna değiniyor. “Irk gerçektir. Irk önemlidir. Irk kimliğin temelidir,” diye yazıyordu, Spencer.

Spencer manifestosunda sadece beyazların erdemini vurgulamakta, beyaz olmayanlar konusunda agnostik görünmektedir. Ancak daha geniş alt-sağ külliyatı beyaz olmayanları, özellikle de Siyahları ırkçı gerekçelerle seve seve aşağılıyor. Yahudiler ise “Avrupalılardan farklı etnik-dinsel bir halk” ve tehlikeli bir karşı-elit olarak tanımlanıyordu. Manifestodaki açıklamaya göre geleneksel muhafazakârlık, ırk gerçeğini kabul etmede başarısız olduğu için başarısız olmuştu. Bu nedenle Spencer, “ırksal ya da etnik olarak tanımlanmış devletlerin meşru ve gerekli olduğunu” ileri sürmektedir.

Manifestonun geri kalanı, beyaz milliyetçilik unsurları içermese de standart gelenekçi ağıtları yansıtıyordu. Spencer metinde, “Kadınlar, anneler ve bakıcılar olarak, ırkımızın ve medeniyetimizin geleceği için kilit öneme sahiptir,” diye öykünüyordu. “Feminizme, sapkınlığa ve biyolojik gerçekliğin beyhude inkârına karşı çıkıyoruz!”, diyordu.

Alternatif Sağ Düşünce’nin Entelektüel Kökleri

Charlottesville Bildirisi’nin birçok noktasının günümüzün sağcı söyleminde nasıl yankı bulduğuna dikkat edin. Dış ilişkiler konusunda: “Önce Amerika”. İfade özgürlüğü konusunda: “Mutlakiyetçilik”. Küreselleşme bir “hiçbir şey” ve “hiçbir yer” sınıfı yaratır ve “ekonomik özgürlük kendi içinde bir amaç değildir”. İş dünyası “asla işçilerin, ailelerin ve doğal dünyanın refahının önüne geçmemelidir.” Sol “bir ölüm ideolojisidir, yüzleşilmeli ve yenilmelidir.” Eğitim “solcu ideologlara, kredi finansörlerine ve yeni bir idareci sınıfına öğrencilere ve velilere hizmet ettiğinden çok daha fazla hizmet etmektedir.” Tucker Carlson ya da Arizona Senatosu adayı Blake Masters gibi çağdaş sağcı figürler alternatif sağın ırkçı ve antisemitik yönlerini açıkça reddetse de, gündemin diğer unsurlarının bu söylemin ne kadar fazlasını paylaştıklarını fark etmemek mümkün değil. Bu yakınlaşma esas olarak Carlson ve Masters ile Spencercı beyaz milliyetçiler arasındaki doğrudan yakınlıklardan ziyade, hem çağdaş Trumpçı sağın hem de alternatif sağın öncelikle aynı paleo-muhafazakâr düşünürlerden, özellikle de Samuel Francis’ten etkilenmiş olmasıyla ilgiliydi.

Trump’ın etkisiyle Francis’e olan ilginin yeniden canlanmasından önce, Francis muhafazakâr entelektüel tarihinde ibretlik bir hikâyeydi. İngiliz tarihi alanında doktora yaptıktan sonra Francis, Kuzey Carolina’dan tanınmayan bir senatörün yardımcısı olarak Washington’a gitti ve ardından Heritage Foundation ve Washington Times için çalıştı. Muhafazakâr hareketin bir üyesi olmasına rağmen Francis, bu hareketi “görkemli kaybedenler”le dolu olduğu için reddetmeye başlamıştı. Bu görkemli kaybedenler grubu ya arkaizme kapılmış “köksüz adamlar” ya da ilericilere karşı göstermelik bir direniş sergiledikten sonra itaatkâr bir şekilde teslim olan kripto-liberallerden oluşuyordu. Francis sağ düşüncenin fikir tartışmalarına takılıp kaldığı ama güç politikalarını anlamadığı için kaybettiğini düşünüyordu. İktidarı özel, neredeyse Marksist bir anlamda anlıyordu. Ona göre sol hakim durumdaydı çünkü “yönetici” sınıf yükselen bir sosyal gruptu. İlerlemecilik bu sınıfın meşrulaştırıcı ideolojisiydi ve onun ilkeleri (özellikle de eşitlik) daha fazla devlet otoritesine ve bürokratlar için daha fazla güce yol açarken rakip otorite biçimlerini de aşındırıyordu. Yönetici sınıfla mücadele etmek için, sağın siyasi hedefleri için toplumsal bir tabana ihtiyacı vardı. Francis, ağırlıklı olarak beyaz orta sınıf ya da “Orta Amerikalı radikaller” üzerinde karar kıldı. Bu grubun muhafazakâr soyutlamalarla ya da serbest piyasanın dizginlerinin bırakılmasıyla ilgisi yoktu. Francis, orta Amerikalılar için sınıf kimliğini geliştirmenin bir yolu olarak sağın “suç, eğitimde çöküş, ekonomik statülerinin erozyona uğraması ve sosyal, kültürel ve ulusal kimliklerinin hesaplı bir şekilde altüst edilmesini” vurgulamasını savundu.

Francis’in paleo-muhafazakâr düşünce üzerinde önemli bir etkisi olmuştur. Fakat yazıları ana akım sağ için fazla açık bir şekilde ırkçı oldu. Kısmen entelektüel alternatif sağın temelini oluşturan beyaz milliyetçi platformlarla ilişki kurduğu için 1995 yılında Washington Times’daki işinden olmuştu.2005 yılında 57 yaşındayken gözlerden uzak şekilde öldü.

Radikal ve açık ırkçılığın etkisinin azalması trendine bir istisna olarak 24 yaşındaki sağcı “influencer” Nick Fuentes ve onun siyaset tarzıyla ilişkilendirilen “Groypers “ın popülaritesi gösterilebilir. Groypers, internette son derece aktif olan beyaz milliyetçiler, antisemitler ve radikal gelenekçilerden oluşuyor. Turning Point USA gibi daha ana akım gençlik odaklı muhafazakâr örgütleri aşırı sağdan yemleyerek ve kışkırtarak ya da Kanye West’in başkanlık kampanyasını destekleyerek çevrimiçi bir kitle oluşturdular. Fuentes 2022’nin sonlarında West’e Mar-a-Lago’da eski Başkan Donald Trump ile akşam yemeğinde katılarak bazı tepkilere neden oldu. Groypers ayrıca Milo Yiannopoulos ve muhafazakar-aşırı sağcı yorumcu Michelle Malkin’in de dikkatini çekmişti.

Etkili bir Groyper hareketi hayal etmek zor, çünkü genellikle Tuhaf, çocuksu ve parçalı bir yapısı var. Yine de Amerikan sağının, hem siyasi hareket hem de Cumhuriyetçi Parti açısından, alternatif sağ platformun en azından bazı kısımlarına benzemeye başladığı yadsınamaz bir gerçek. Peki buna meta-politik bir başarıdır mı diyeceğiz?

Yeni Sağ’ın Zaferi!

Ana akım basın Trump’ı ve desteğinin kökenlerini anlamak için nasıl acele ettiyse, entelektüel ve siyasi sağ da aynısını yaptı. Trump’ın ardından, Trump’ı başkanlığa taşıyan güçleri ele geçirmeye çalışan pek çok ideoloji ortaya çıktı. Bu Yeni Sağcılar, post-liberaller, Hristiyan milliyetçiler, integralizm savunucuları, Ulusal muhafazakarlar, kinistler ve diğerleri… Bu hareketlerin çoğu aslında doğrudan alternatif sağcı değiller, hatta çoğu durumda alternatif sağ hareketini ve onun beyaz milliyetçi politikalarını açıkça reddediyorlar. Ancak alternatif sağın mihenk taşlarını, düşmanlarını ve bir dereceye kadar amaçlarını paylaşmaktadırlar. Bu hareketler özel olarak sağcı aktivizm ve örgütlenmenin baskın biçimleri olan Reaganizm ve neo-muhafazakârlığı tamamen ters yüz etme konusunda ortak bir ilgiye de sahiptirler.

Anlamlı bir söylemsel değişimle, yeni ortaya çıkan bu hareketler genellikle kendilerini muhafazakâr değil sağcı olarak görmektedir. Muhafazakâr olmaktan ziyade sağcı olmak, kendi başına bir gelenekten ziyade bir tür hiyerarşiye bağlılığa işaret eder ve bu hiyerarşi bazen radikal yollarla savunulmalı, hatta kurulmalıdır. Tabi bu 50 yıllık muhafazakâr aktivizmi ve algılanan başarısızlığı da reddetmek anlamına gelen bir tercihtir.

Bu ideolojiler, özellikle de Yeni Sağ, en şiddetli içeriklerinden arındırılmış benzer pozisyonları savunarak alternatif sağın söylemsel alanını daraltmıştır. Geçen yılki Ulusal Muhafazakarlık Konferansı’nda öne çıkan Yeni Sağ şimdilik, Christopher Rufo gibi aktivistleri, Josh Hammer ve David Azerrad gibi yazarları ve bir dereceye kadar Josh Hawley ve J.D. Vance gibi siyasetçileri içeriyor. Alternatif sağ gibi Bush dönemi muhafazakârlığını reddediyorlar: “Göçmenlik karşıtı”, “Önce Amerika”cı ve modern Amerika ve kurumları hakkında umutsuz bir bilinç taşıyorlar. Alternatif sağ gibi, “küreselciler”, “dizüstü bilgisayar sınıfı” veya profesyonel-yönetici sınıf gibi algılanan oligarşik bir elite karşı örgütleniyor ve ilerici “yumuşak totalitarizm” terimleriyle düşünüyorlar. Yeni Sağ çeşitli biçimleriyle eşitliği elinin tersiyle itmeyen bir ideoloji. Fakat devletin eşitlikçi amaçlarını reddediyor. Ve alternatif sağ gibi, Yeni Sağ da ilericileri ve ilerici kurumları cezalandırmak için devleti kullanarak kültür savaşında inisiyatifi ele almak istiyor.

İlginç bir şekilde ideolojik hareket içinde beyaz kimlik politikaları yasaklanmış durumda. Sağın açık milliyetçiliği ve göçmen karşıtı politikaları “beyaz Amerika ile Beyaz Milliyetçiler” arasındaki uçurumu daraltmış olsa da, Donald Trump’ın örneklediği Yeni Sağ, ironik bir şekilde, selefinden çok daha fazla etnik köken vurgusu yapıyor. Trump, görevde geçirdiği dört yılın ardından 2020 başkanlık seçimlerinde Siyahlar, Hispanikler ve kadınlar arasında da destek kazandu; ki bunlar genellikle kendi siyasi programının kurbanları olduğu varsayılan azınlık gruplar.

Trump’ın Amerikan sağında devam eden önemi ve GOP’un (Grand Old Party) oy tabanı üzerindeki hakimiyeti, alternatif sağınkilerle bir dereceye kadar örtüşen siyasi eğilimlerinin ülkede hakim olduğu anlamına geliyor. Bu arada, orijinal alternatif sağcılar pek başarılı olamadılar. Bunun yerine, küreselleşme karşıtı ama ırkçı olmayan “ulusal muhafazakarlığın” savunucusu Yoram Hazony ya da eleştirel ırk teorisine, çeşitliliğe, eşitliğe, kapsayıcılığa ve akademiye karşı devlet gücünü kullanan Christopher Rufo gibi figürler sağın post-liberal entelektüel kurumlarında başarılı oluyorlar. Bu saydıklarımız, sağın güçlü fon sağlayıcılarının ve Ron DeSantis gibi politikacıların kulağını çoktan çekmiş durumdalar.

Alternatif sağ söz konusuysa diyebiliriz ki: Markaları zarar görse ve en popüler fikirleri geniş çapta dolaşımda olsa bile, ırkçılıkları, kinleri ve Nietzscheci duruşlarıyla ayırt edilmeye devam edecekler.

Her şeye rağmen alternatif sağın yükselişi ve düşüşü ile Amerikan sağının son sekiz yılda yeniden şekillenmesi, ırk, milliyetçilik, devlet gücü ve dış ilişkiler konuları hala teze problemlerken, sağcı siyasi aktörlerden oluşan bir neslin (kongre çalışanları, kampanya gönüllüleri, Genç Cumhuriyetçiler, hukuk katipleri) olgunlaşması anlamına gelmiştir. Amerikan muhafazakar hareketinin tarihi, bu grupların ideolojik eğilimlerinin Cumhuriyetçi Parti ya da Federalist Toplum gibi kurumları şekillendirme gücüne sahip olduğunu göstermektedir. Genç sağcıların bu alternatif sağ bakış açısını özümsedikleri de yadsınamaz. Gençlerimiz beyaz milliyetçisi paleo-muhafazakâr Samuel Francis gibi proto-Yeni Sağ düşünürlere ilgi duyuyorlar ve Bronz Çağı Sapığı olarak bilinen provokatör gibi şiddetle muhafazakârlık karşıtı sağcı etkilere oldukça açıklar

Örneğin:

Tucker Carlson’ın kıdemli yazarı ve yardımcısı Blake Neff’i ele alalım. Neff, 2020’de ifşa edilip kovulana kadar, Carlson’ın programı aracılığıyla alternatif sağ kavramları aklarken, 4Chan benzeri bir web sitesinde kışkırtıcı, ırkçı materyaller yazıyordu.

Ya da The Case for Christian Nationalism kitabının yazarı Stephen Wolfe ile birlikte bir Hıristiyan milliyetçiliği podcast’ine ev sahipliği yapan Thomas Achord’dan bahsedelim. İkna edici bir şekilde Achord’a atfedilen sahte tweetler onun “kinist” ve aslında beyaz milliyetçi görüşlerini ortaya koymaktadır ki bu görüşler Hıristiyan milliyetçiliğinin savunucularının örtük şekilde benimsediği görüşlerdir.

Ya da DeSantis yanlısı ve paleo-muhafazakar dergi Chronicles’ın politika editörü Pedro Gonzalez’ bir göz atalım. Gonzalez’in ırkçı ve antisemitik yüzlerce mesajı sızdırıldı. Mesajlarda Gonzalez Nick Fuentes den “geleceğimiz!” diye bahsediyordu. Gonzalez, 2024 ön seçimleri öncesinde sağcılar arasında bir hesaplaşma olduğu anlaşılan özel mesajlarının yayınlanmasının ardından yaptığı açıklamada, birkaç yıl önce ifade ettiği fikirlerin ötesine geçtiğini iddia etti: “Irk ve Yahudiler hakkında bugün olduğum kişiyi yansıtmayan çirkin şeyler söyledim.” İronik bir şekilde, Gonzalez’in mesajları, Trump lehine olacak şeklikde DeSantis’in vekiline zarar vermeye çalışan Breitbart dergisinde yayınlandı ve post-liberal sağda siyasi bir yarılmaya sebep oldu.

Birde, DeSantis’in kampanyası tarafından işe alınmadan önce muhafazakâr kuruluşlarda bir dizi burs ve The Dispatch ve National Review’da pozisyon sahibi olan sağın hırslı isimlerinden Nate Hochman’ı ele alalım. Hochman, 2022 yılında Nick Fuentes ile yaptığı yarı özel bir tartışmanın ses kaydının yayılmasıyla yasaklanma kültürü ve lininden kılpayı kurtuldu. Fuentes’i eleştiren Hochman, yine de Fuentes’in “pek çok çocuğu ‘based’ hale getirdiğini ve buna saygı duyduğunu” ve Fuentes’in “aksi takdirde muhafazakar olabilecek genç erkekler üzerinde muhtemelen Ben Shapiro’dan daha iyi bir etkisi olduğunu” söyledi. Hochman’ın Temmuz 2023’te DeSantis’in resmi hesabında ezoterik ama açık bir Nazi sembolü olan bir ‘sonnenrad’ kullanarak bir video hazırladığı ve yeniden paylaştığı bildirildi.

Alternatif sağın entelektüel yaşamındaki belki de en garip kavis Richard Hanania’nın izlediği kavistir. Silikon Vadisi’ne bağlı özgürlükçü entelektüel çevrelerde yükselen bir yıldız olan Hanania, son yıllarda heterodoks provokasyonları ve ABD’deki sosyal sorunların kaynağı olarak ırksal farklılıklara sürekli odaklanmasıyla ün kazanmıştır. 2010’ların başında Hanania’nın alternatif sağ çevrelerde üretken bir yazar olduğunun, “ırk karışımını” eleştiren ve ırkçı öjeninin erdemlerini öven çok sayıda makale yayınladığının ortaya çıkması, çalışmalarını bilen pek çok gözlemci için bu ayın başlarında sürpriz olmadı. Aslında Hanania, takma adıyla Richard Spencer tarafından 2010 yılında kurulan AlternativeRight.com’a ilk makalelerden biriyle katkıda bulunması için davet edilmişti.

Hanania, takma isimli ırkçı çalışmalarının ortaya çıkmasının ardından, daha önceki görüşlerini terk ettiğini ve son on yılda aşırı sağcı bir internet trolünden klasik bir liberale dönüştüğünü iddia eden çok sayıda makale yayınladı. Ancak ifşaatların ardından Hanania hakkında yapılan yorumların çoğu onu sağcı olarak konumlandırırken, son iki yıl içinde kamuoyuna yaptığı açıklamalar genellikle Başkan Biden’ı destekleyici ve sağı oldukça eleştiren bir nitelikte olmuştur. Bu açıdan Hanania’nın geçirdiği evrim, Charlottesville’in ardından kendisini alternatif sağın liderliğinden uzaklaştırmaya çalışan, Trump’a saldıran ve NATO ile Biden Beyaz Saray’ına destek veren açıklamalarla kendisini yeniden markalaştıran Spencer’ın garip kariyerini ilginç bir şekilde yansıtmaktadır.

Alternatif sağ ile ilişkili önde gelen isimler bilinmezlik içinde gözlerden ırak şekilde kayboldu. Çoğu kariyerleri boyunca inandıkları ve yaptıkları her şeyi terk ederek merkez siyasete kaydılar ve kendilerini yeniden keşfettiler. Bu arada, eski ideolojilerinin etkileri siyasi manzaraya yavaş yavaş yayılmıştı. Bir hareket olarak alternatif sağ başarısız oldu. Yükselişi, her zaman olduğu gibi, daha büyük bir dönüşümün belirtisiydi: Sağdaki korkulukların ve bekçilerinin tamamıyla çöküşünün belirtisi.

Çeviri: Hasan Ayer

Kaynak: https://www.tabletmag.com/sections/news/articles/what-was-alt-right?

- Advertisment -