Ortam gerilmedi, sessizliğe büründü.
Kılıçdaroğlu’nun tam da seçim yenilgisiyle umutsuzluğa, mutsuzluğa kapılmış seçmenleri yerel seçimde nasıl umutlandıracağını anlatırken “Vatandaş seçim yenilgisi şokunu biraz atlatmış durumda” cümlesini kullandığı sırada yaşandı o sessizlik.
Nasıl yani? İktidarın değişmesinden yana oy kullanan 25 buçuk milyon seçmen mutsuzluğu atmış mıydı üzerinden? Hayır tabii ki. Kılıçdaroğlu bunu nasıl söyleyebiliyordu?
Masadaki herkesin bakışından anladı elbette hepimizin onun gibi düşünmediğini. Ya hazırlanmıştı bu sahneye ya da her durumda sakin kalabilme yeteneğini gösteriyordu yine.
O sakinliğin, o kendinden eminliğin dozu, üzerine bomba hızında, gücünde yağan soruların bitimine kadar aynıydı. Dahası Kılıçdaroğlu kendinden aşırı derecede emindi. Seçimi kazanıp, toplumda helalleşmeyi sağlayamamıştı ama kendi içinde kendiyle helalleşebilmişti.
İktidarıyla, muhalefetiyle liderlerin 14 Mayıs-28 Mayıs 2023 parlamento ve cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesinde, sonrasında söylediklerine-yaptıklarına baktığımızda kim doğruyu söylüyordu ki bize? Biz kimden emin olabildik ki? İnanalım mı şimdi Kılıçdaroğlu’na?
“Duygularımla konuşmam. Doğruları söylerim”
Dört koldan saldırdık Kılıçdaroğlu’na desem abartmış olmayacağım. Soru soruyu açtı, Kılıçdaroğlu hiç kaçmadı. Benim, “Neden duygularınızdan bahsetmiyorsunuz?” soruma, masadan eklenen “Sizin hiç mi hatanız yok? İyi Parti lideri Meral Akşener’in seçim yenilgisinde tüm sorumluluğu size ve başkalarına yüklemesine hiç mi bir şey demeyeceksiniz? Vatandaş çok mutsuz, onları mutlu etmek mümkün mü şimdi?” sorularıyla zincirleme trafik kazası yaşanabilirdi, yaşanmadı: “Ben duygularımla karar almam. Duygularımla konuşmam. Konuşunca da herkes bana güvenir, inanır. Doğruları söylerim” dedi
Kılıçdaroğlu ile seçim sonrası zaman sınırlaması ya da hangi soruların sorulup, hangilerinin sorulmayacağına dair hiçbir kısıtlama olmaksızın bir akşam yemeği buluşmasında aklıma en çok bu cümle takıldı desem yalan olmaz.
Siyaset duygu işidir çoğu zaman, öyle değil mi? Duygulara iyi seslenen, onu kucaklayan seçmenin gönlünü de kazanır. Ama Türkiye’de hep duygular istismar edildi. Kocaman kocaman siyasetçilerin sabah akşam yalanlarını yakaladık hep. Duyguları en çok kimin istismar ettiğini sıralasak, kim birinci gelir acaba? Kılıçdaroğlu ülkede yaşanan din istismarını da uzun uzun anlattı ki, gerçekten bu istismar meselesinin üzerinde çok durup, çok düşünmek gerekiyor.
Kılıçdaroğlu’nu duyguları ve Akşener konusunda konuşturmak için yapmadığımızı bırakmadığımızı ekleyeyim buraya. Ama yine de Nuh dedi, peygamber demedi.
Hem duygularıyla hareket etmiyor hem inatçı, sır küpü. Bu nasıl Yay burcu?!
Hiçbir soruya sinirlenmedi. Hiç kimseye kızmadı. “Kaç kere söyledim. Kaç kere yanıtladım” derken bile kimseye çıkışmadı. Gülümsemesinden ödün vermedi. Bir gün bu sakinliğinin sırrını mutlaka açıklamalı.
İstifa etmez. Özel’le yarışır
Biz deştikçe Kılıçdaroğlu duygu dünyasından rahatça kaçmayı, özellikle Akşener’le ilgili tüm soruları “Nezaketsizlik olur” diyerek atlamayı başarmış olsa da seçim yenilgisindeki günahlarının da, sonrasındaki eksikleriyle-doğrularının da tamamen farkında olduğunu da açıkça söylemekten çekinmedi. Belli ki günlük mesaisinin bir bölümünü istifa çağrıları üzerine düşünmekle geçiriyor.
İstifa edecek mi? Hayır.
Ne yapacak? Kafasındaki yol haritasını uygulayacak. Kurultayda karşısına genel başkan adayı olarak çıkması yüksek muhtemel, hatta ve hatta kesinleşmiş Özgür Özel’le de “arkadaşça” yarışacak.
Kazanacağına inancı tam. Kurultayda CHP’nin baştan aşağı değişeceğine dair inancı da tam. Bir sonraki kurultayda Özgür Özel’e de rahatça teslim edebilir partiyi. Benim izlenimim bu yönde. Tabii kurultayın ne zaman yapılacağı, yerel seçim hazırlıkları hızlandıkça CHP’deki değişim tartışmalarının dozunun ve yönünün nereye varacağı her şeyi ama her şeyi etkileyebilir, değiştirebilir.
Ah hatıralar: Altılı Masa’nın meşhur yuvarlak masası
Kılıçdaroğlu ile yemekli buluşmamız için özel organizasyon yapılmıştı. CHP Medya, Planlama ve Sosyal Politikalarından Sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Eren Erdem üstlenmişti organizasyonu. Ankara’nın en birinci, en gözde, en meşhur parkı, bunaltıcı yaz sıcaklarıyla kavrulan havada ilaç gibi gelen serinliğiyle ünlü Çankaya Belediyesi’nin Ahlatlıbel Tesisleri tercih edilmişti yemek için.
Siyaseti yakından takip edenler hatırlar. Ahlatlıbel, Altılı Masa’nın liderler buluşmalarına ev sahipliği yaptı. Liderlerin yuvarlak masa etrafındaki videoları, fotoğrafları seçim döneminde her yerde paylaşılarak akıllara kazındı adeta.
Masa dağıldı, toplandı. Seçim sonrasında İyi Parti lideri Akşener ittifakın gereksizliğini dile getiren çıkışlarıyla en çok konuşulan isim oldu. Gelecek, Saadet, DEVA liderleri ayrı ayrı eksiklerini, fazlalıklarını söyledi Altılı Masa’nın. Kılıçdaroğlu, ittifakın bittiğini söyleyenleri doğruluyor ama Altılı Masa onun için halen kutsal. Diğer liderlerin aksine Altılı Masa’ya toz kondurmuyor. Toz konduranlara kızıyor ama içinden. Çok da dışa vurmak istemiyor. Niye? Nezaketten işte, öyle.
Kılıçdaroğlu ile bahçede sohbet bitince fotoğraf çekimi için o yuvarlak masanın önü tercih edildi. Herkesin yüzünde “Biz neler yaşadık?” sorusunu yansıtan aynı gülümseme, aynı anda belirdi.
Sahi biz ne yaşadık?