Çocuk hastalarına ketamin adlı uyuşturucu etki gösteren madde verip manipüle ederek, aileleri hakkında cinsel taciz suçlaması yapmaya teşvik ettiği iddiasıyla tutuklanan çocuk psikiyatristi Süleyman Salih Zoroğlu hakkında Bakırköy Cumhuriyet Başsavcılığı Aile İçi ve Kadına Yönelik Suçları Soruşturma bürosu tarafından hazırlanan iddianame kabul edildi.
İddianamede, yaşları 7 ve 18 arasında değişen 21 hastasına “çoklu kişilik bozukluğu” tanısı koyarak seanslar sırasında ‘ketamin’ maddesi vererek ailelerinin kendilerini taciz ettiğini yöneltmekle suçlanan Zoroğlu için 943 yıl 9 ay hapis cezası istendi.
Zoroğlu dışında eşi Özgül Zoroğlu, beraber çalıştığı Ahmet Aktaş ve Zeynep Akgül, kliniğinin sekreteri İnci Arslan ile Ketamin temin etmekle suçlanan Dr. Hüsna Ağca da şüpheli olarak yer aldı.
Zoroğlu’nun hastası olan çocukların, Zoroğlu tarafından ebeveynleri aleyhinde ifadeler vermeye ve suç duyuruları yapmaya yönlendirildiklerini beyan eden ifadeleri iddianamede yer aldı.
“Ketamin satışı yeşil reçete ile mümkün…”
İddianamede bulunan, ATK 5 İhtisas Dairesi raporunda Ketamin’le ilgili şunlar anlatılıyor:
“Ketamin’in sedatif (sakinleştirici) ve ağrı analjezik (ağrı kesici) etkilerinin olduğu, genel anesteziklerin kullanılmasından önce anestezinin başlatılmasında, kısa süreli cerrahi girişim veya tanı amaçlı uygulamalarda (lumber ponksiyon, göz, kulak, burun ve ağıza yapılan girişimler, küçük rektal operasyonlar, ortopedik işlemler gibi) tek başına kullanılan anestezik madde olduğu,
“’Ketamin etkin maddelerini içeren ilaçların üretiminin resmî makamların iznine bağlı olduğu, satışının ise ancak yetkili hekim tarafından düzenlenmiş olan yeşil reçete ile mümkün olduğu, bağımlılık yapabildiği, uyuşturucu madde etkisi doğuran etkisi nedeniyle suiistimal edilebileceği gibi bu özelliği nedeniyle bağımlı olunan başka bir maddenin etkisini arttırmak ya da yerine kullanılmak suretiyle de suiistimal edilebileceği,
(Mağdurun) varsa teşhis edilen hastalığı ve buna göre düzenlenen reçetesine uygun olarak tıbbî kullanımının dışındaki suiistimalinin adlî tahkikatla tespiti hâlinde Ketamin’ın 5237 Sayılı Türk Ceza Kanunu’nun 188/6. maddesi kapsamında değerlendirilmesinin uygun olacağı” belirtilmiştir.”
Ayrıca FDA’nın (Amerika Birleşik Devletleri Gıda ve İlaç Dairesi) 10 Ekim 2023’te Ketamin’in herhangi bir psikiyatrik bozukluğun tedavisi için onaylanmadığı ve bu alandaki risklere işaret eden bir açıklamasına da iddianamede yer verildi.
“Mağdurların hemen tümünde Dissosiyatif kimlik bozukluğu tanısının ketamin gibi disosiyatif etkilere yol açtığı bilinen bir madde verildikten sonra konulduğu saptanmış”
Çocuk ve Ergen Ruh Sağlığı ve Hastalıkları uzmanlarından oluşan bir heyetin verdiği bilirkişi raporu da iddianamede yer aldı. Bilirkişi raporunda şu ifadelere yer verildi:
“Prof. Dr. Süleyman Salih Zoroğlu’nun çocuk ve ergenlerde ideal bir görüşmenin temel bileşenlerinden olan açık uçlu ve yönlendirici olmayan nitelikte sorular sorma prensibini ihlal ettiği, hastaları ile yapmış olduğu görüşmelerde travmatik bir yaşantının çocuk tarafından ifade edilmesinden önce böylesi bir yaşantının var olduğu varsayımı ile olayın ayrıntılarına dair bilgi istediği ve kapalı uçlu sorular sorarak mağdur çocuğu yönlendirdiği saptanmıştır. Mağdurların hemen tümünde Dissosiyatif kimlik bozukluğu (DKB) tanısının ketamin gibi disosiyatif etkilere yol açtığı bilinen bir madde verildikten sonra konulduğu saptanmış olup; bu durum DKB tanısının madde etkisi altında konulamayacağı ilkesine ters düşmektedir.”
“Maksadımı aşan laflar ve riskli tedaviler yaptığımın farkındayım fakat teknik hiçbir yanlışlık yok”
İddianamede Zoroğlu’nun daha önce basına yansıyan Emniyet’teki ifadesine de yer verildi.
Zoroğlu, suçlamalarla ilgili olarak şunları söylemişti:
“Çaresizlik içerisinde hissediyorum bundan ötürü de maksadımı aşan laflar ve riskli tedaviler yaptığımı bende fark ediyorum, fakat teknik anlamda hiçbir yanlışlık yok, tek sorun bunların doğru olduğunu gösterecek meslektaş desteğinden yoksunum. Kimse bu ağır hastaları görmek ve dertlerini çekmek istemiyor. Bu nedenle de benim yaptıklarım biraz yaban kalıyor.”
“Teşhise yönelik ölçeklendirmeyi ‘bizzat kendisi’ yaptı”
İddianamenin sonuç bölümünde, Zoroğlu’nun Çoklu Kişilik Bozukluğu teşhisini hızlı bir şekilde koyduğu ve ardından da bunun küçük yaşta yaşanmış bir cinsel istismara dayandığı ön kabulüyle davrandığı şu ifadelerle anlatıldı:
“Şüpheli Süleyman Salih Zoroğlu tüm vakalara, öykülerinde bir cinsel istismar olmamasına karşın hızlıca (çoğunlukla ilk seans ve kısa bir görüşme akabinde) Çoklu Kişilik Bozukluğu (ÇKB) / Disosiyatif Kimlik Bozukluğu (DKB) teşhisi koymakta ve çocukların bazı durumlarda 40 ve üzeri sayıda ‘alter’lerinin bulunduğunu iddia etmektedir. Vurgulamak gerekir ki şüphelinin teşhis yöntemi ‘kendine has’ olup ifadesinde de görüleceği üzere teşhise yönelik ölçeklendirmeyi de ‘bizzat kendisinin’ yaptığını iddia etmekte, takiben bu hastalığın yüzde yüze yakın bir oranda cinsel istismardan kaynaklandığı ön kabulünden hareket etmektedir. Yani şüpheli tüm uygulamalarında bizzat kendisini referans gösteren bir açıklama tarzına sahiptir. Nitekim birçok yerde kendisini ÇKB hususunda sadece ülkemizde değil tüm dünyada ‘en başarılı, en yetkin’ uzmanlardan biri olarak lanse etmektedir. Şüpheli söz konusu hastalığı %99,5 gibi yüksek bir oranla net bir sebep-sonuç ilişkisi kurarak küçük yaşta yaşanmış cinsel istismara bağladığı gibi ÇKB bağlantılı bozuklukların Türkiye’de %18 civarında olduğunu iddia etmektedir. Bu rakamlar dosyamız kapsamında alınan 2 nolu Bilirkişi Heyet Raporunda belirtilen (7.madde sayfa 8) orandan da (%1,1) hayli uzaktır. Ayrıca dosyamızda ifadesine başvurulan uzman tanıklar da söz konusu tanının bu kadar yaygın olamayacağını belirtmişlerdir.
“Teşhis koymadan sonraki süreç bütünüyle iç içe geçmiş hukuka aykırılıklara örülü…”
“Şüphelinin yukarıda belirtilen teşhis koyma yönteminden sonra başlayan süreç ise (teşhislerin doğru olduğu kabul edilseydi dahi) bütünüyle iç içe geçmiş hukuka aykırılıklarla örülü bir biçimde ilerlemektedir. Her şeyden önce başlangıçta bizzat çocuklar direnç göstererek istismara uğramadıklarını, müracaat sebeplerinin bu olmadığını doktora anlatmaya çalışsalar da şüpheli, ensesti; “Allahın verdiği özel yeteneklerle, bir önsezi sayesinde, manevi bir gözle bakarak hemen anladığını” iddia etmekte ve çocuklara bu olayları kesinlikle yaşadıklarını ama sonradan unuttuklarını, böyle bir olay yaşanmasaydı bu hastalığın gelişemeyeceğini, çocuğun unuttuğu bu anıları yani “istismarı ortaya çıkarabilmek için” alterlerle konuşması gerektiğini, alterlerin istismarı kendisine anlatacağını açıklamaktadır. Hatta öyle ki şüpheli hastalarına 1,5 yaşındayken ya da 6 aylık bir bebekken dahi olan olayları hatırlatabileceğini iddia etmekte, iddialarının mantık dışılığına karşın mesleki ünvanı ve üslubundaki ısrarcılık; yaşı küçük çocukların bu hususta tereddütlerinin oluşmasına sebebiyet vermektedir. Ayrıca çocuklardan seanslarda yapılan konuşmaları ailelerine anlatmamalarını, ailelerden de çocuklara soru sormamalarını isteyerek sürecin belli bir aşamaya gelinceye kadar “gizli” kalmasını sağlamaktadır.”
İddianamenin sonuç bölümünden diğer öne çıkan kısımlar şöyle:
“Dissosiyatif etkiler yaratan ajanı vererek disosiyatif kimlik bozukluğunu tedavi etmeye çalıştığını iddia etmektedir”
Söz konusu maddenin kullanımının yasal olmaması bir yana soruşturma konusu olaylar açısından önem taşıyan yanı şudur: Disosiyatif kimlik bozukluğunda kişi kendi kimliği dışında başka kimlikler de tarif etmektedir. (Dissosiasyon: Ayrılma, bölünme, kopma; kişinin kendinden kopması, derealizasyonu) Ketamin ise bizzat kendisi disosiyatif etkiler yaratan bir ajan olup, tıptaki kullanım alanlarında sıklıkla dissosiyatif belirtiler ortaya çıkardığı bilinmektedir. Yani şüpheli kliniğine gelen çocuklara dissosiyatif etkiler yaratan ajanı vererek disosiyatif kimlik bozukluğunu tedavi etmeye çalıştığını iddia etmektedir. Adeta çocuklara önce hastalık yapan bir mikrop verilmekte sonra da bu mikrobun teşhis ve tedavisinin yapıldığı iddia edilmektedir (Ketaminin anestezik amaçlı kullanımında hasta dissosiye olmakta ancak solunum, dolaşım gibi hayati fonksiyonlar devam etmektedir. Ayrıca sıklıkla halüsinasyon yaptığı bilinmektedir). Seanslarda hastaların mevcut durumlarını tespit etmekten ziyade; disosiye haldeki çocukların “alter çağırması” istenmekte, çeşitli alterler üretilmekte ve isimlendirilmektedir
“Mağdur çocuklarda ‘sahte anı (false memory)’ yaratabilecek kapalı uçlu sorular yöneltti”
“Şüphelinin travmatik bir yaşantının çocuk tarafından ifade edilmesinden önce böylesi bir yaşantının var olduğu varsayımı ile olayın ayrıntılarına dair bilgi isteme ve konuyu derinleştirmeye çalışarak yönlendirme yapması, iddia ettiği travmanın var olduğunu ifade eden mağdurlara yer yer yoğun ve abartılı pozitif pekiştireçler kullanması 2 nolu Bilirkişi raporunda belirtildiği gibi “hatalı hafıza” oluşumu riski doğurmaktadır. Nitekim şüpheli, mağdur çocuklara “sahte anı (false memory)” yaratabilecek kapalı uçlu soruları yönelttiğini kabul ederek, bunun tedavi için uygun bulduğu bir yöntem olduğunu belirtmektedir.”