Siz de Diyarbakır’daki Newroz kutlamalarını alanda canlı takip ettiniz. İlk olarak gözlemlerinizi bizimle paylaşır mısınız?
Yağışlı bir gündü ama buna rağmen çok coşkulu bir katılım vardı. Şehrin her tarafından binlerce insan geleneksel kıyafetlerini giyerek Newroz kutlamalarına katıldı. Alan çok doluydu. Kitle coşkuluydu.
Diğer taraftan en önemlisi de bir sıkıntı olmadan tamamlandı. İnsanlar Newroz’un ruhuna tam uygun şekilde bir bayram olarak bunu kutladılar.
Özellikle seçimlere giderken böyle bir kalabalığın toplanması da muhtemelen DEM Parti için bir moral de olmuştur diye düşünüyorum.
Leyla Zana yıllar sonra bir konuşma yaptı Diyarbakır Newrozu’nda. Bu konuşmasında iki cümlesi öne çıktı. “1993’te Öcalan ilk kez barış yolunu ve yöntemlerini konuşmaya başladı. Bu yolun bir daha açılmasına hazır mısınız? Tek kelime ile soracağım size. Evet mi?”, “Bir yandan CHP bir yandan AKP diğer yandan MHP. ‘Kürtlere yaptıklarımızdan Kürtler razı ki bize destek veriyor’ diyorlar. Ama biz irademizi sadece kendimiz için kullanacağız.” Leyla Zana sizce niye bu çıkışı yaptı?
İki bağlamı var bunun. Bir tanesi yerel seçimler. Konuşmasının bu bölümüne zaten yerel seçimleri anarak başladı konuşmaya. Türkiye’de Kürtlerin haklarına ulaşmamalarının, baskı altında tutulmalarının en önemli nedeninin Kürtlerin bu baskı altında tutan partilere verdiği destek olduğunu söyledi. Bu nedenle Kürtlerin bu partilere artık destek vermemeleri ve iradelerini kendileri için kullanmalarını salık verdi.
Bunun yerel seçimler için şöyle bir bağlamı var: Özellikle büyükşehirlerde Kürt seçmenlerin yapacakları tercih seçimleri kimin kazanacağı ya da kimin kaybedeceği noktasında çok belirleyici olacak. Burada Leyla Zana Kürt seçmenlerin tarafsız bir biçimde, herhangi bir şekilde başka bir partinin hesaplarıyla ilgilenmemesini, kendilerine oy vermesini ve bir nevi tarafsız kalmasını istedi.
Aslında bu, 2019’da Abdullah Öcalan’ın İstanbul seçimleri ile ilgili yaptığı ‘tarafsız kalın’ çağrısıyla benzer bir nitelik taşıyordu. DEM Partililerin CHP ile AK Parti arasında yarışın kıyasıya geçtiği yerlerde herhangi birinden yana tavır almaması gerektiğini söyleyen bir dildi bu.
Hiç kuşkusuz bu büyükşehirlerde ve bilhassa İstanbul’da DEM Partililerden oy beklentisi olan CHP için rahatsız edici bir söylemdi. Öbür taraftan AK Parti için ise bu daha rahatlatıcı bir söylem çünkü onlar DEM seçmeninin kendilerine oy vermeseler bile CHP’ye oy vermemeleri halinde seçimin kendi lehlerine sonuçlanacağını düşünüyorlar.
Özetle Leyla Zana’nın bu sözleri seçmene şu mesajı veriyordu: “Biz kendi işimize bakalım. CHP ile AK Parti arasındaki rekabete ortak olmayalım. Kendi gündemimizin peşinde koşalım ve bunun üzerinden yeni bir siyaset üretelim.”
Peki siz Leyla Zana’nın bu çıkışını nasıl değerlendiriyorsunuz? Sizce bu Kürtler ve DEM Parti için doğru bir strateji mi?
Bu çağrının seçmen tarafından nasıl karşılanacağı önemli bir husus. 2019 seçimlerinde de Öcalan böyle bir çağrı yapmış ama seçmen bu çağrıya çok kulak asmamıştı.
Benim görebildiğim kadarıyla özellikle büyükşehirlerde DEM Partililerin hükümet karşıtlığı halen son derece güçlü. Dolayısıyla seçimlerde kendilerinin iddialı olmadıkları yerlerde muhalefetin seçimi kazanması noktasında hala bir irade taşıyorlar. Ben DEM Partililerin bu seçimde önemli bir kısmının İstanbul’da örneğin Ekrem İmamoğlu’nu destekleyeceğini düşünüyorum.
Leyla Zana’nın ifade ettiği siyaset bir üçüncü yol siyaseti. İktidara da muhalefete de angaje olmadan DEM Parti’nin kendi yolunu çizmesini işaret eden bir siyaset. Aslında 2023 seçimlerinden sonra DEM Parti de böyle bir karar aldı ama bunu tam anlamıyla hayata geçirmedi. Bu noktada birtakım sıkıntılar meydana geldi. O nedenle bu siyasetin büyükşehirlerde yaşayan DEM seçmenlerini büyük oranda ikna edeceğini bu aşamada düşünmüyorum.
Eğer DEM Parti İstanbul’da yüksek bir oy alırsa ya da Türkiye’de yüksek bir oy oranına ulaşırsa önümüzdeki dönemde Kürtler açısından ve DEM Parti açısından daha rahat bir sürecin başlayacağı dillendiriliyor. Siz bu düşünceye katılıyor musunuz?
AK Parti için İstanbul sembolik açıdan çok önemli ve elbette kazanmak için elindeki tüm kozları ortaya koyacaktır. Ama ben Kürt meselesinde bir yumuşama sürecine girilmesi ve hatta bunun ötesinde bir diyalog sürecinin yaşanmasının salt İstanbul seçimleri ile ilgili olduğu kanaatinde değilim. Bu daha genel bir bakışı gerektiren bir durum.
Eğer Türkiye’nin Irak siyasetinde bir değişiklik olmayacaksa, Suriye siyasetinde bir değişiklik olmayacaksa, PYD ile ilgili herhangi bir uzlaşma zemini olmayacaksa, şu anki durum olduğu gibi devam edecekse burada ciddi bir siyaset değişimi beklemek bence son derece güç.
O nedenle bu keskin değişimin salt İstanbul seçimleri ile ilgili olduğunu düşünmüyorum ben.