Nihal Bengisu Karaca’nın Habertürk’teki yazısından aktarıyoruz.
FETÖ lideri Fetullah Gülen’in yeğeni Ebuseleme Gülen’in örgüt ve Pensilvanya tanıklıklarına dair anlattıkları herkesin gündeminde.
Ne yaptı da bu kadar gündem oldu, söyledikleri bilmediğimiz şeyler miydi? Açıkçası Fetullah Gülen’in darbenin plan ve tasarımı içinde yer aldığını bilen; iddianamelere bakmış, davaları izlemiş, Adil Öksüz dahil birçok Fetullahçı’nın darbe gecesi enteresan yerlerde ortaya çıkmış olduğuna dair yığınla haberi okumuş izlemiş olan bizler için, elbette yeni bir durum yok.
Dahası, örgütün iç çatışma yaşadığı bilgisi de yeni değil. Ahmet Dönmez adlı eski Zaman gazetesi yazarı, bundan sanırım üç yıl kadar önce kendisine “Biz masumuz, abilerimiz de masum” diyen kitleye dönüp “Yok durum öyle değil, darbenin içindeymişiz agalar, o abiler masum değil” diyen otuz küsur bölümlük bir video serisi çekmiş; bugün Ebuseleme Gülen’in de bahsettiği Mustafa Özcan, Cevdet Türkyolu, Sezai kod adlı İsmail Kokuroğlu gibilerinin 17-25 Aralık’tan çok öncesine dayanan kadrolaşma ve güç temerküz ettirme amaçlı işlerini anlatmıştı. Ağır şekilde linç edilmişti elbette.
Bu iç kavgadan devletin de haberinin olduğunu, Sözcü gazetesinden Aytunç Erkin, 6 Haziran 2024 tarihli yazısına konu ettiği bir istihbarat raporuyla anlattı.
Bilen, arayan için belki hiçbiri yeni değildi.Ancak Fetö kurmaylarının afyonladığı örgüt tabanı, yani sıradan cemaat insanları için Ebuseleme Gülen’in anlattıkları bir uyandırma zili görevi yaptı. Yeni olan bu.
Özellikle Ebuseleme Gülen’in anlattığı şekilde, Fetullah Gülen’in yani amcasının 15 Temmuz öncesinde kulağına eğilip söylediği şu cümle:
“Arkadaşlar düşünmüş (ya da planlamış)… Türkiye’de yakında tüm kurumlar el değiştirecek, bizim arkadaşlar önemli yerlere gelecek. Siz de onların bizden olduğunu belli etmeyin, bulunduğunuz yerde mütevazi olun.”
Bu ifade Gülen’in ‘birinci elden’ darbe organizatörü olduğuna dair önemli bir tanıklık.
Bu ifade, tüm darbe dâvâlarında ve uluslararası platformlarda FETÖ’nün yaratmaya çalıştığı “Masumuz, bilgimiz yok, bu bir tiyatrodur” mizansenlerini yerle bir edecek kadar önemli.
Ebuseleme, o gün Adil Öksüz’in sipariş ettiği ve Erdoğan’ı şeytan gibi gösteren bir video oyunu ile ilgili olarak orada. Yani başta Gülen’in bir yabancı TV kanalına dediği gibi “Adil Öksüz’ü tanımayız etmeyiz” diye bir durum da yok. Bu da yine birinci elden tanıklıkla kayda geçiyor. Yeğen Gülen’in dediğine göre Öksüz hep orada, hep olayların merkezinde. Zaten kendisini ilk delirten de bu oluyor. Daha önce de kaçıp Türkiye’ye gelmek istediğini söylüyor.
Ebuseleme Gülen, 15 Temmuz’dan çok önce örgütle ayrışma yaşamış ve daha sonra pek çok TV’de FETÖ’ yü anlatmış olanlardan da farklı. O, 15 Temmuz sürecinde orada, süreçten sonra orada; Gülen’le şahsi ya da başka nedenle çatışma yaşamış biri değil, zaten yeğeni. En önemlisi de kendisine ahlaki üstünlük atfederek konuşmaması. Burası kritik. Çünkü ‘Meral’i gıdıkla’ oyunundaki rolü gibi, Akşener’i yerin dibine sokarken “AK Partili troller gibi davranma rolü yapmak” ve bu yolla, AK Parti’ye oy vermekle beraber Meral Akşener’e sempati duyanların İyi Parti’ye oy vermesini sağlamak gibi, ahlâken sorunlu ve şeytanın aklına gelmeyecek operasyonların içinde bizzat yer aldığını da itiraf ediyor. Yani vaktiyle Sedat Peker’in ifadeleri neden etki yarattıysa, Ebuseleme itirafları da o yüzden etki yaratıyor. “Ben de yanlış şeyler yaptım ve tam da bu nedenle başkalarının korkunç yanlışlarına tanık olabildim” diye söze başladığı için.
Gülen’in sağlık sorunları üzerinden örgüt içi vesayet-velayet kavgalarının bugünlerde tırmanmış olduğunu; bu itirafların söz konusu velayet vesayet kavgasının ve “Gülen sonrası lider kim olsun” hesaplaşmasının parçası olarak alan kapma amacıyla devreye girmiş olabileceği şeklindeki teorileri de hesaba katalım. Tetikte olmakta fayda var.
Ancak devlet, “Arkadaşlar düşünmüş… Türkiye’de yakında tüm kurumlar el değiştirecek, bizim arkadaşlar önemli yerlere gelecek. Siz de onların bizden olduğunu belli etmeyin, bulunduğunuz yerde mütevazi olun” ifadesinin içerdiği ilk elden tanıklığa itibar etmek zorunda. Ne yapıp edip bu kişinin güvenliğini sağlamayı üstlenerek, şeffaf bir şekilde, yetkili (yerli veya yabancı) kurumlarda ifadesinin alınması sağlanmalı. Eğer güvenliği sağlanmazsa kısa bir süre sonra cümlelerini değiştirebilir.
FETÖ’NÜN YAPTIKLARI UNUTULMADI, UNUTULMAYACAK
İşin doğrusu, kimse FETÖ’yü özlemedi, kimse tekrar güç kazanmalarına izin vermeyecek. Bu kesin ve net.
Ancak her yapıda olduğu gibi burada da sıradan, planlanan kriminal işlerin boyutunu bilecek durumda olmayan insanlar da vardı, hattâ bunlar çoğunluktaydı.
Süreçte suçun şahsiliği unutuldu. Devletin vatandaşına tuzak kuramayacağı prensibi çiğnendi; hali hazırda devlet tarafından açık tutulan bankaya para yatırmak, hali hazırda devlet tarafından açık tutulan sendikaya üye olmuş olmak, fi tarihinde bu yapının devlet tarafından yol verilmiş, hükümet tarafından övülmüş okullarında okumuş olmak, tutuklama ya da medeni ölüme mahkum etme gerekçesi olarak görüldü. Bu kriterler belki devletin gücünü tekrar toplaması ve şiarı takiyye olan bir casusluk şebekesinin devletteki kadrolarını uzaklaştırmak bağlamında gerekliydi. Ancak bu kişileri özel sektörün işe almasını engellemek, ‘size su bile yok’ stratejisi uygulamak, bu şartlara dayanamayıp yurtdışına çıkmak isteyene yasak uygulamak, ne hukuka ne de temel adalet duygusuna uygun işlerdi. Onları ancak dayanışarak hayatta kalabilecekleri bir yıkım küvezine alıp sonra ‘bakın bakın hâlâ dayanışma halindeler, neden, çünkü örgüt hâlâ çok aktif’ demek de hakikati ifade etmiyor. Hâlâ örgüte bağlılar, çünkü gidecek, yardım alacak başka alan bırakılmadı, başka imkan verilmedi. Dahası buradaki mağduriyetler de örgüt tarafından propaganda malzemesi haline getirildi. Özellikle yurt dışında tepe tepe kullanıldı. Türkiye bu yüzden yurtdışındaki etkili makam ve kurumlara derdini bir türlü anlatamadı.
Ebuseleme Gülen gibi konuşmaya hazır olan, ama insanlara eziyet edildiğini düşündükleri için örgüt tarafında hizalanmayı seçip susmayı tercih etmiş olanların var olduğu da biliniyor. Bu tanıklıkları sunacak olanları cesaretlendirecek bir strateji izlenmeli. İçerden tanıklıkların sayısı artarsa, hem Türkiye’nin kendisini dışarda anlatabilmesini sağlama imkanı olur, hem de örgütün insan kaynağı olan tabanın içerde ve dışarda çözülmesi sağlanır.
BİR FETÖ VAR, BİR DE FETÖ SİMSARLARI…
Pensilvanya, Ebuseleme Gülen’in konuşmasından rahatsız; onun gibilerin artması ihtimali elbette endişe yaratıyordur.
Pensilvanya’daki âbi’ciler, yani Mustafa Özcan’a, Cevdet Türkyolu’na laf gelmesinden hoşlanmayanlar, Gülen’in darbeyi önceden bildiğini ve darbeye destek verdiğini ifade eden itirafları reddetmeye/çürütmeye çalışıyor. Bunlar darbe girişiminin bedelini ödeyen ve olaylara yukarısı ne derse öyle bakmaya devam eden, afyonlanmış ya da sıkışıp gidecek yeri olmadığı, yardıma muhtaç halde olduğu için örgüte angaje kalmış kesimin uyanmasını istemiyor. Gülen’in tabandaki zoraki meşruiyetinin devam etmesini sağlamaya çalışıyorlar. Çünkü tek imkanları onlara ‘inanan’ insan kaynağının tükenmemesi. O insan kaynağı FETÖ’nün ekmek teknesi.
Yalnız bir de, eline sopa alıp TV stüdyolarındaki ışıklı ekranlara değdirerek faşizm övmeyi pek seven, “Havada bir darbe kokusu var” diye merak uyandırıp bol sıfırlı telif ve maaşlara tamah etmeye alışmış olan, Türkiye’deki ‘gelene ağam, gidene paşam’cı profiller var. “Efendim bunları biz de söylüyorduk zaten, büyütmeyin bu işi, kariyerimizi gölgelemeyin” tavrı paçalarından akıyor. Örgütü gerçekten çözebilecek önerilere karşı öfkeli ve tepkililer. Tabii canım anlıyoruz, örgüt çözülmesin ve insan kaynağı olan kitleler baskı altında oldukları için hep birbirlerine sıkı sıkıya yapışık kalsın ki, bunlar bitimsiz tehdit analizleriyle ortamlarda önemli adamlar olma imtiyazlarını yitirmesin! FETÖ varlığı ve tehlikesi de bunların ekmek teknesi.
Bu iki grubun birbirlerinden nefret ettiği aşikar, ama farklı gerekçelerle de olsa aynı işi yapıyorlar: Hükümetin FETÖ’nün taban desteğini çözmesini, parçalamasını engellemek.
Bunların ikisi de son zamanlardaki normalleşme furyasından nefret ediyor, sürekli dudak bükerek alaya alıyorlar diyeyim; gerisini siz anlayın.
Haydi ilk gruba terör yardakçıları dedik. İkinci gruba ne diyeceğiz?
Ben ne diyeceğimi biliyorum. “Terör konjonktürü simsarları.”
Oysa FETÖ ve tabanı arasındaki bağı koparmak da, 15 Temmuz’u bir hainliğin bertaraf edildiği gerçek bir bayram haline getirmenin yolu da elimizde. Liyakate değer veren, yargıdaki klikleri sonlandıran, insan haklarına dayanan, şeffaf, vatandaşlarını düşman olarak görmeyen, şeytanlaştırmayan ve hesap verme sorumluluğunu zayıflık olarak görmeyen bir devlet düzenine geçiş yapmak.
Eline geçirdiği çekiçle herkesi çivilemenin vatanseverlik olduğunu sananlar, artık bıkkınlık ve ürperti uyandırıyor.
Elinde yetkisi, içinde hakkaniyeti olan siyasetçilere bürokratlara ve kanaat önderlerine ise her zamankinden daha çok ihtiyacımız var.