İsrail askerleri tarafından serbest bırakılan bir savaş köpeğinden kurtulmak için çırpınırken attığı çaresiz çığlıklar.
Bu Nebile Ahmed Buhar’ın 24 yaşındaki down sendromlu oğlu Muhammed’e dair hatırladığı son görüntü.
Middle East Eye’a konuşan Buhar, İsrail askerleri baskın düzenlediğinde Filistinli ailenin Gazze’nin doğusundaki Şucaiye mahallesindeki evlerinde saklandığını söyledi.
İçeri önce köpekler gönderilmiş ve bu köpekler Muhammed’e saldırarak onu parçalamaya başlamış.
Askerler daha sonra, ayrı bir odaya götürülen Muhammed hariç herkesi evden çıkardı.
Onu göremeyen Buhar, silah zoruyla bölgeyi terk etmeye zorlanırken attığı çığlıklardan sadece akıbetini tahmin edebildi.
İsrail askerleri nihayet Şucaiye’den çekilmeden önce yedi acı dolu gün geçti.
Aile Çarşamba günü aceleyle eve geri döndü. Muhammed’in çürümeye başlamış cesedini buldular, yüzünü kurtlar kemiriyordu.
Buhar, “Onun çığlıklarını ve kendini kurtarmaya çalışırkenki görüntüsünü düşünmeden yapamıyorum.” dedi.
Muhammed’in Down sendromunun ciddi boyutlarda olduğunu söyledi. Ona göre zihinsel gelişimi “bir bebek seviyesindeydi”.
“Muhammed çok masumdu. Anlayamıyordu… Hiçbir şeyi kavrayamıyordu.
Bir yaşında bir çocuk gibiydi. Onu besler ve bezini değiştirirdim. Ona ne yaptıklarını ya da onu bu şekilde ölüme terk ettiklerini düşünmeye dayanamıyorum.”
“Muhammed diye biri yok”
İsrail birlikleri 27 Haziran’da ağır hava saldırıları altında Şucaiye mahallesine baskın düzenledi.
İki hafta boyunca yoğun nüfuslu bölgeyi sürekli bombaladılar, evlere saldırdılar ve on binlerce insanı sürdüler.
Buhar’ınki gibi pek çok aile evlerinde mahsur kaldı.
71 yaşındaki Buhar, MEE’ye ailesinin İsrail askerlerinin baskınından önce bir hafta boyunca kuşatma altında kaldığını söyledi.
İçeride Buhar’ın iki oğlu, eşleri ve çocukları da dahil olmak üzere 16 kişi vardı.
Çocuklar İsrail’in yoğun ateşinden korunmak için küvete saklanmışlar.
Ancak ağır olan ve sık sık hareket etmeyi reddeden Muhammed, ailenin bulabildiği oturma odasının en güvenli köşesinde tutuldu.
“Bu son yerinden edilmeden önce en az beş kez daha yerimizden edilmiştik ve o nereye gittiğimizi anlamıyordu.” diye açıkladı.
“Obez olduğu için her birkaç adımda bir yoruluyor ve oturuyordu.”
İsrail askerleri geldiğinde önce köpeklerini saldılar, o da hemen Muhammed’in üzerine atladı.
“Köpek göğsünü ısırdı, sonra kolunu ısırmaya ve parçalamaya başladı. Muhammed çığlık atıyor ve kan akarken kendini kurtarmaya çalışıyordu” diye hatırlıyor Buhar.
“Muhammed konuşamıyor ya da herhangi bir kelime söyleyemiyordu ama korkudan köpeklere bağırıyor, bazen ‘wala, wala’ [hey sen], bazen de ‘Halas ya habibi’ [yeter canım] diyordu.
“Bu sözleri nasıl söylediğini bilmiyorum; daha önce konuştuğunu hiç duymamıştık.”
Askerler içeri girdiğinde Buhar, oğlunun engelli olduğunu anlatmaya çalışırken köpeği almaları için onlara yalvarmış.
Sonunda aldılar ama Muhammed’i herkesten ayrı bir odaya götürdüler.
Buhar, “Askere ‘Muhammed buraya gelsin’ dedim ama o bana ‘Hayır, onu tedavi edeceğiz’ dedi” dedi.
Saatler sonra Muhammed’in su için çığlık attığını duyunca askerden ona su getirmesini istemiş.
Ancak asker “onun için özel bir [tür] su” olduğunu söyledi.
“Muhammed’in acı içinde mırıldandığını duyabiliyordum. Arada bir kapıyı açıp ona bakıyorlar ve ‘uskut’ [Arapça sessiz kal] diyorlar, sonra tekrar kapatıyorlardı” diyor Buhar.
“Askerler daha sonra birbirlerine işaret ettiler. Onlarla birlikte gelen bir doktor odaya girdi ve Muhammed aniden sustu.”
Buhar, doktorun ona bir sakinleştirici enjekte ettiğini, ancak bundan sonra onu göremediğini veya duyamadığını öne sürüyor.
“Askere ‘Muhammed nerede’ diye sordum. O da bana ‘Muhammed gitti’ dedi. Tekrar sordum, ‘Nereye gitti?’ ‘Gitti’ dedi. Muhammed diye biri yok.” diye anlatıyor Buhar.
Aile daha sonra Muhammed’i geride bırakarak evi terk etmek ve Gazze Şehri’nin batısına gitmek zorunda kaldı.
Ceset çürümüş
Aile sonraki yedi gün boyunca her gün Kızıl Haç’la temasa geçerek Muhammed’in serbest bırakılması ya da tıbbi tedavi görmesi için yalvardı. Kızıl Haç onlara İsrail ordusunun işbirliği içinde olmadığını söyleyip durdu.
İsrail askerleri bu hafta başında çekildikten sonra eve ilk dönen Muhammed’in ağabeyi Cebrail oldu.
Muhammed’in tutulduğu odaya girdiğinde, odanın kanla kaplı olduğunu ve vücudundan sızan sıvıların çürümeye başladığını gördü.
MEE’ye konuşan 43 yaşındaki Cebrail, “Yüzüstü yatıyordu, vücudu çürümüştü ve yüzünü kurtlar yemeye başlamıştı” dedi.
Muhtemelen kanamayı durdurmak için yaralı sol koluna turnike takıldığını da sözlerine ekledi.
“Vücudunun durumuna bakılırsa birkaç gün önce öldüğü anlaşılıyordu.”
Muhammed’in cesedine ait görüntüler oldukça hassas olduğu için bu içerikte yer verilmedi.
İsrail ordusu Gazze’ye yönelik kara harekatının başlangıcından bu yana, hastaneler de dahil olmak üzere binaları aramak için sistematik olarak savaş köpekleri kullandı.
Birçok vakada köpeklerin sivillere saldırmasına ve onları parçalamasına izin verildi.
Geçtiğimiz ay Al Jazeera, bir İsrail askeri köpeğine bağlı kameradan sızan ve köpeğin yaşlı bir Filistinli kadını evinde ısırıp sürüklediğini gösteren görüntüleri yayınladı.
Gazze’deki hastaneler çalışmadığı ve yollar İsrail bombardımanı nedeniyle harap olduğu için Cebrail ambulans çağıramadığını ya da Muhammed’in cenazesini mezarlığa taşıyamadığını söyledi.
Cebrail açıklamasında, Muhammed’in ölümünü kaydettirmenin bile mümkün olmadığını söyledi.
“Onu evin yakınına gömmek zorunda kaldım” dedi.
“Evimiz ile amcamın evi arasında yaklaşık bir metrelik bir boşluk var.
“Muhammed’i oraya gömdüm.”
BBC’nin konuyla ilgili İsrail ordusuna yönelttiği sorulara, “İnceleme yapılacağı” yanıtı verildi.
BBC’ye konuşan Nabile, ölen çocuğunun son anlarını her an hatırlıyor:
“Köpeğin onu parçalaması gözümün önünden gitmiyor, kolundan akan kan, her zaman gözümün önünde, bir an bile gitmiyor. Onu koruyamadık, askerlerden de köpekten de…”
Maha Hussaini | Middle East Eye | Tercüme: Mepa News