2014 tarihinde Sedat Ergin’in Hürriyet gazetesinde yazdığı yazıyı aktarıyoruz:
AİHM, önceki gün Öcalan’ın avukatlarının son başvurularıyla ilgili aslında beş ayrı karar aldı.
Bu başvurular ağırlıklı olarak Öcalan’ın İmralı Adası’ndaki koşullarını konu alıyordu. Akosterinı, Türkiye’nin, İmralı’daki koşullar nedeniyle Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’nin (AİHS) “Hiç kimse işkenceye, insanlık dışı ya da onur kırıcı ceza veya işlemlere tabi tutulamaz” şeklindeki 3’üncü maddesini ihlal ettiğini ileri sürdü.
AİHM, yaptığı incelemede bu şikâyeti 2009 öncesi ve sonrası olmak üzere iki ayrı dönemde değerlendirdi, her iki dönem için farklı doğrultuda karar verdi. 2009, Avrupa İşkenceyi Önleme Komitesi’nin (CPT) adaya yaptığı ziyaretten sonra hazırladığı eleştirel rapor üzerine Türk hükümetinin İmralı’daki cezaevi koşullarında bir dizi iyileştirme yaptığı yıldır.
AİHM, (1) ilk olarak 2009 öncesi dönemde Türkiye’nin AİHS’nin üçüncü maddesini “ihlal ettiğine” karar vermiştir. Önemli nokta, kararın 7 kişilik dairede 4’e 3 çıkmış olmasıdır. AİHM’deki Türk yargıç Prof. Işıl Karakaş, karara muhalefet eden üç kişilik grupta yer almıştır.
AİHM, (2) 2009’dan sonraki dönemde ise bu maddeden “ihlal olmadığına” karar vermiştir. Bu karar 6’ya 1 çıkmıştır. Çoğunluğun, hükümetin attığı adımları yeterli bulduğu anlaşılıyor. 2009 sonrası dönemde kosterin bozulması, hava koşulları gibi “tekrarlanan”gerekçelerle Öcalan’ın avukatları ve ailesiyle görüşmesinde yaşanan sorunların AİHM tarafından bir hak ihlali olarak görülmediği söylenebilir.
Öcalan’ın bir diğer şikâyeti, İmralı’da ailesiyle temasına ve ayrıca haberleşmesine getirilen muhtelif kısıtlamaların AİHS’nin “Herkes özel ve aile hayatına, konutuna ve haberleşmesine saygı gösterilmesi hakkına sahiptir” şeklindeki 8’inci maddesini ihlal ettiği yolundaydı.
AİHM, (4) bu şikâyette Öcalan’ın dış dünyayla haberleşmesine getirilen sınırlamalarda 3’e 4 oyla- Türkiye’nin 8’inci maddeyi “ihlal etmediğine” karar vermiştir. AİHM, gerekçesinde Türk hükümetinin, Öcalan’ın dış dünyayla haberleşmesini PKK üyeleriyle temas kurmak için kullanabileceği yolundaki kaygılarını haklı bulmuştur. Mahkeme, aynı zamanda Öcalan’ın özel ve aile hayatına getirilmiş olan kısıtlamaların da “kabul edilebilir sınırları aşmadığına” hükmetmiştir.
Bir diğer şikâyet konusu, Öcalan’a idam cezası verildiği 1999 yılında Türkiye’de idam cezalarının zaten infaz edilmediği, genelde 36 yıl hapis cezası olarak uygulandığına dikkat çekmekteydi. Avukatlar, bu durumda Öcalan’ın cezasının daha sonra ağırlaştırılmış müebbet hapse çevrilmesinin AİHS’nin “Hiç kimseye, suçun işlendiği sırada uygulanabilecek olan cezadan daha ağır bir ceza verilemez” şeklindeki 7’nci maddesinin ihlali olduğunu ileri sürdü. AİHM, (4) bu şikâyette de oybirliği ile “ihlal olmadığına” karar vermiştir.
Kararın en kritik bölümü, Öcalan’ın beşinci şikâyetini konu alıyor. Bu, kendisine ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası verilmesinin AİHS’nin “insanlık dışı ve onur kırıcı ceza ve muamele”yi yasaklayan 3’üncü maddesinin bir başka ihlalini oluşturduğu iddiasına dayanıyor. Öcalan, bu şikâyetinde AİHM tarafından -oybirliği ile- haklı bulunmuştur.
Bunun nedeni, AİHM Büyük Daire’nin geçen yıl aldığı “Vinter ve diğerleri/Birleşik Krallık” başlıklı içtihat kararıdır. Bu karara göre, müebbet hapis cezasının AİHS’nin 3’üncü maddesiyle uyumlu olabilmesi için muhakkak “serbest bırakılma olasılığı” ve “cezanın belli bir süreden sonra gözden geçirilmesi” perspektifini içermesi gerekir.
Ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası Türkiye’de mahkûmlar açısından şartlı tahliyeye hiçbir şekilde kapıyı aralamayan son derece katı bir yaptırım olarak uygulanıyor. AİHM, (5) kendi içtihadı çerçevesinde Öcalan hakkındaki ağırlaştırılmış müebbet cezasının Sözleşme’nin 3’üncü maddesinin “ihlali olduğuna” kanaat getirmiştir.
Türkiye, AİHM’nin bu kararını uygulamakla yükümlüdür. Yapılması gereken, bir yasa değişikliğiyle ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası mahkûmlarının durumlarının belli bir süre sonunda gözden geçirilmesini ve ayrıca kendileri açısından şartlı tahliye imkânının değerlendirilmesini mümkün kılan bir düzenlemenin getirilmesidir.
Gözden geçirme ne zaman olabilir? Geçen yılki “Vinter” içtihadına bakıldığında, AİHM’nin müebbet hapis mahkûmları açısından cezaevinde 25 yılın tamamlanmasını “gözden geçirme” için makul bir süre olarak telaffuz ettiği görülüyor. Öcalan’ın mahkumiyeti 1999 yılında başladığına göre, 25 yıllık bekleme dönemi 2024 yılında bitecektir. Yani 10 yıl sonra Türkiye, her halükârda Öcalan’ın cezasını gözden geçirmek durumuna girecektir.
AİHM’nin bu kararının önemli bir sonucu, gelecekte PKK ile girilen barış sürecinin derinleşmesi ve koşulların olgunlaşması halinde, Türk hükümetine Öcalan’ın durumu konusunda belli bir esneklik marjını şimdiden tanımakta olmasıdır.