Dün Büyük Atatürk’ü andık, anmaya da devam edeceğiz. Ona şükran doluyuz. Şimdi yeniden Trump’ın seçimine gelelim. Öncelikle Amerikan halkı hakkında bir şey söylemek istiyorum. Amerikan halkı oldukça muhafazakardır. Oradaki popüler kişiler ve fenomenler, aslında Amerika’yı tam anlamıyla temsil etmiyor. Öğrenci olarak iki farklı dönemde, diplomat olarak da uzun süre Amerika’da bulundum; ülkenin her yerini gezdim, gördüm. Amerika’nın halkı, basit söylemlere çok önem verir. Örneğin, Trump ne dedi? “Amerika’yı büyük yapacağız, cebinize daha fazla para girecek, mültecileri göndereceğim.” Öbür taraf ise “demokrasi, kürtaj” gibi konulara odaklandı ama kürtaj pek tutmadı. Neden mi? Amerika’da hatırı sayılır bir Katolik grup var; Latinler de buna dahil, ki onlar genelde kürtaja karşıdır.
Amerikan halkı mitinglerde de eğlenmek istiyor. Trump bu açıdan eğlenceli biri, ama Kamala Harris değil. Gelelim Trump’a. Eski danışmanı Bolton, “Trump fazla stratejiyle uğraşmaz” dedi. Amerikalıların Avrupa’ya yönelik mesafeli tavırlarının bir nedeni de Avrupalıların koalisyonlara önem vermesidir; ayrıntıları incelerler. Halbuki Amerika’da siyah ve beyaz gibi iki parti var: Cumhuriyetçiler ve Demokratlar.
Bu arada, önemli bir gelişme yaşandı. Trump, Putin’le konuşmuş ve ona “Yavaş ol, Ukrayna’daki durumu daha da tırmandırma,” demiş. Daha önce Elon Musk’ın Putin’in danışmanlarıyla görüştüğüne dair haberler çıkmıştı; belki bu telefon konuşması o görüşmenin bir sonucu olarak gerçekleşmiştir. Trump’ın müzakere tarzına gelirsek, üç örnek var: İran ile nükleer anlaşmadan tek başına çekildi, Asya Pasifik Anlaşması’ndan çekildi ve iklim değişikliği anlaşmasından çekildi. Yine iklim değişikliği konusunda geri adım atabilir çünkü seçim kampanyasında “Petrol ve doğalgaz aramaya devam edeceğiz,” dedi.
Şimdi mesele şu ki birçok şirket, yeşil enerji için milyarlarca dolar yatırımla kuruldu. Elon Musk’ın şirketleri de dahil bu şirketlerin akıbeti merak konusu. Ekonomi konusunda birçok saygın ekonomist şunu dile getiriyor: “Kurumlar ve gelir vergisini azaltarak ve ithalata vergi koyarak bu iş yönlendirilemez.” Korumacılık politikalarının refah getirmeyeceğini, enflasyonu artıracağını söylüyorlar. Bu politikalar ne ölçüde hayata geçecek bilinmiyor. Fakat Amerikan tarihinde ender görülen bir durum yaşanıyor: Başkan’ın yetkilerini kontrol edecek mekanizmalar, yani Senato, Temsilciler Meclisi ve Yüksek Mahkeme, tamamen Cumhuriyetçilerin eline geçiyor gibi görünüyor. Temsilciler Meclisi de bugün yarın Cumhuriyetçi çoğunluğa sahip olacak. Bu durum, Trump’ın önünde hiçbir engelin kalmayacağı anlamına geliyor. İşte asıl endişe bu.
Trump döneminin zorlukları göz ardı edilemez. İnsan hakları gibi konulara pek önem verdiği söylenemez. Onun öncelikleri ekonomi, enflasyonla mücadele ve halkın cebine daha fazla para koymak. Bunları başarabilir mi, bilinmez. Avrupa’daki sağ eğilim ile Amerika’daki sağ eğilim arasında bazı benzerlikler dikkat çekiyor. İkisi de enflasyon ve mülteci meselelerine odaklanmış durumda. Mültecileri kamyonlara doldurup göndermeyi düşünüyor, bunu yapabilir mi? Trump söz konusu olunca her şey mümkün. Yepyeni bir döneme, “Trump’la Yaşam” dönemine giriyoruz. Bakalım neler olacak.