PKK’nın fesih kararı aldığı kongresine katılmamasıyla dikkat çeken KCK yöneticisi Mustafa Karasu hakkında önce örgüt tarafından infaz edildiği, ardından da Karasu’nun İmralı’ya götürülerek Abdullah Öcalan’la görüştürüldüğü iddiaları ortaya atıldı.
Karasu, dün (2 Temmuz) akşam PKK’nın kanalı Medya Haber yayında açıklamalar yaptı.
Kongreye katılmamasıyla ilgili, “Kongreye bağlı çalışmalar vardı. Bu bakımdan kongreye katılamadım” diyen Karasu, şu açıklamalarda bulundu:
“Apo’ya tecrit devam ediyor”
“Apo üzerindeki tecrit hala devam ediyor. Evet, eskisi gibi değil, bazı görüşmeler oldu, bazı arkadaşlar da gittiler İmralı’ya ama bunlar yetersizdir. Bu bakımdan tecrit devam ediyor. Aslında 26 yıldır devam ediyor. Yani şöyle bakıyorlar: 26 yıl boyunca, özellikle son 10 yıl çok katı bir tecrit uygulandığı için şimdi biraz görüşme olunca sanki bir normalleşme olmuş gibi, tecrit kalkmış gibi bir algı yaratılıyor. Öyle bir şey yok. Hala avukatlar istedikleri zaman gidemiyor, aileler istedikleri zaman gidemiyor. Diğer zindanlardaki tutsakların aileleri 15 günde bir gidiyorlar. Avukatları gidiyor. Bayramlarda açık görüşler yapılıyor. Evet, en son açık görüş yapıldı fakat bunlar tecridin kalktığı anlamına gelmiyor.
“Öte yandan önder Apo, 1 Ekim’de Devlet Bahçeli’nin çağrısına cevap vererek bir inisiyatif ortaya koydu. Türkiye’nin en temel sorunu, Kürt sorunudur. Böyle çok temel bir sorun var ama bu temel sorunun muhatabı üzerinde hala tecrit sürüyor. Siyasilerle görüşemiyor. Evet, eğer bir çözüm olacaksa, gerçekten Türkiye Türk-Kürt kardeşliğine ulaşacaksa, o zaman önder Apo’nun önünün açılması, rolünü oynamasını sağlaması gerekir. Bunun önemi görülüyor. Özellikle uluslararası alanda da bu görülüyor. Önderlikle görüşmek istiyorlar. Birçok kişi talep ediyor; yakında Türkiye’ye de gelecekler, Önderlikle görüşmek isteyecekler. Bu daha da artacak. Türkiye’de de zaten görüşmek isteyenler var. Gazeteciler, siyasetçiler görüşmek istiyor. Aslında çok insan görüşmek istiyor. Çünkü diyorlar ki, bu önder Apo’nun düşünceleri nedir; doğrudan kendisinden öğrenelim, tartışalım. Sorularımızı soralım, cevaplarını alalım. Ama böyle bir durum hala yok. Önderliğin görüşmesinin önü açılmış değil.
“Önderliğin sürece aktif katılması hala gerçekleşmemiştir”
“Bu sürecin başlangıcı neydi? Devlet Bahçeli’nin çağrısıydı. Dedi ki ‘Gelsin, DEM grubunda konuşsun. Örgütünü feshetsin. Silahlı mücadeleyi sonlandırsın.’ Böyle dedi. Ve ondan sonra da dedi; ‘Umut hakkından yararlansın.’ Şimdi bu Devlet Bahçeli’nin sözü. Bahçeli’nin çağrısı önderlik tarafından yerine getirilmiştir. Ama Devlet Bahçeli’nin verdiği taahhüt, umut hakkı, yani tecridin ortadan kaldırılması, önderliğin bu sürece aktif katılması hala gerçekleşmemiştir. Böyle olunca da demokratik toplum süreci ya da Türk-Kürt kardeşliği denilen süreç fazla ilerlemiyor. Bu böyle olmaz.
“Eğer Kürt sorunu ciddi bir sorunsa, eğer Devlet Bahçeli bu sorunu çok ciddi görüp öyle bir çağrı yaptıysa, bu kadar ciddi bir konuysa, o zaman da ciddiyetle yaklaşılıp gerekli adımların atılması gerekiyor. Önder Apo’nun bu durumu, gerçekten sürecin ilerlemesini etkiliyor, yavaşlatıyor. Yine birçok çevrenin süreci yeterince anlamamasına yol açıyor. Halbuki herkesin; hem bizlerin hem devletin, herkesin bu süreci doğru anlamaya çaba göstermesi gerekiyor. Bunun yolu nedir? Önder Apo’nun özgürlüğünün sağlanmasıdır. Umut hakkının sağlanmasıdır. Önder Apo’nun özgür çalışır hale gelmesidir. Bu açık yani. Tabii ki demokratik toplum sürecini etkiliyor. Böyle görmek lazım ve bu konuda eğer bu sorunu önemli görüyorlarsa, ciddi görüyorlarsa o zaman gereklerini yerine getirmeleri gerekir.
“İktidarın yaklaşımı ‘süreç tıkandı’ değerlendirmelerine yol açıyor”
“Şimdi sürecin geldiği aşama, işte söyleniyor; tıkandı mı, tıkanmadı mı? Böyle tartışmalar var. Biz ‘tıkandı’ demeyiz. Biz istiyoruz ki önü açılsın, gelişsin. Ama ‘tıkandı’ değerlendirmelerine yol açan bir durum var. Bunu yaratan da iktidarın yaklaşımıdır. Kesinlikle bizim yaklaşımımız değil. Bizim yaklaşımımızda bu süreci geriye çeken bir şey yoktur. Ama bu sürecin de bir karakteri var, bir diyalektiği var. Bu sürecin de gereklilikleri var, yapılması gerekenler var. Öyle ‘hiçbir şey yapmayacağız’ ya da ‘eskisi gibi olacak’ denilemez. Eğer böyle büyük bir sorunun çözümünden bahsediliyorsa o zaman kafaların değişmesi lazım, politikaların değişmesi lazım, yaklaşımların değişmesi lazım. Yeni bir bakış, yeni bir yaklaşım, yeni bir söylemin olması gerekiyor. İktidarda bunu göremiyoruz.
“Evet, şu anda hala süreç ‘tıkanmadı’ deniliyorsa, DEM Parti böyle açıklamalar yapıyorsa nedeni, önderliğin yaklaşımlarıdır. Önderlik bu süreci yürütmek istiyor. Ama önderliğin de çabası, emeği, niyeti bir yere kadardır. Zaten kendileri demedi mi, ‘Tek kanatla uçmaz.’
“Hangi yasayı çıkarmışsın, hangi güvenceyi vermişsin?”
“Biz gereklerini yerine getirdik. Kongremizi topladık. Örgüt feshi yapıldı, silahlı mücadele sonlandırılması yapıldı. Mesela arkadaşın dediği gibi; daha ne istiyorsunuz? ‘Silah bırakıldı mı bırakılmadı mı?’ Dünyada böyle bir şey var mı? Sen hangi yasayı çıkarmışsın, hangi güvenceyi vermişsin? Böyle bir yaklaşım dünyada yok.
“Kaldı ki önder Apo, sürecin önünü açmak için dünyanın hiçbir yerinde olmayan bir yaklaşımı baştan ortaya koydu. ‘Silahlı mücadeleyi sonlandırıyoruz, örgütü feshediyoruz’ dedi. Dünyadaki çatışma çözüm pratikleri içinde böyle bir şey yok. Bu, önder Apo’nun yaratıcı, sürecin önünü açmak, sonuca götürmek için gösterdiği bir tutumdur, bir inisiyatiftir. O zaman Türk devletinin gereklerini yapması gerekiyor.
“İyimserlik yaratacak adımlar yok”
“İlk günlerde zaten bazıları televizyonlarda konuşuyordu. ‘Evet, silahlı mücadele sonlandı mı, PKK feshedildi mi yasaların çıkması lazım. Bunlar gelip nasıl siyaset yapacaklar? Nasıl siyasete katılacaklar? Ne olacak bu silahlı mücadeleyi yürütenler? Devletin bu konuda adım atması gerekir’ diyenler vardı. Bunu diyenlere de hatırlatıyorum. Şöyle olmaz: Gel, silahları bırak. Ne olacak? Kurda kuşa yem olun demek istiyor. Öyle bir şey yok yani. Ya insandır; kendi savunması vardır. Varlığını bile korumak ister. O bakımdan o tür tartışmalarla süreci muğlaklaştırmak, zehirlemek süreç karşıtlığıdır. Demek ki istemiyor. Biz bunu böyle anlarız. Bu bakımdan herkes doğru yaklaşmalı, doğru bir tutum içinde olmalı. Gerçekten yapılan bir şey yok. Ve olmadığı gibi hala bizden bekleniyor.
“Şimdi Erdoğan ile de görüşme olacağı söyleniyor. Tabii biz hep iyimser yaklaşmak istiyoruz. Bizim yaklaşımımız teşvik edicidir. Yoksa ortada bir şey yok. Öyle bir görüşme varsa olumludur. İsteriz ki olumlu gerçekleşsin. Yakında önderlikle bir görüşme olacağı da söyleniyor. Ama şu anda gerçekten iyimserlik yaratacak adımlar yok. Biz bu süreci sonuna kadar götürmek istiyoruz, destekliyoruz. Bu konuda bizim yaklaşımımızda, tutumumuzda herhangi bir yetersizlik yok. Biz netiz. Ama gereklerini yerine getirmesi gereken hükümet olmaktadır.
“Saldırıların yürütülmesi provokasyon”
“Kongre oldu; fesih kararı alındı, silahlı mücadelenin sonlandırılması kararı alındı. Buna rağmen bu saldırıların yürütülmesi açıkça bir provokasyondur. Kim bunu kabul ediyor? Hangi hükümet yetkilisi veya devlet yetkilisi bunu böyle kabul ediyor, hangi siyasetçi bunu kabul ediyor? Böyle bir şey olabilir mi? Tabii ki oradaki insanlar kendini savunacaktır. Sen öldürmeye gidiyorsun, kimyasal kullanıyorsun, yasaklı silah kullanıyorsun. Bu gerçekten çok ciddi bir durumdur.
“Devlet içinde bir kesim bu süreci bozmak istiyor”
“Biz bunu şöyle değerlendiririz: Devlet içinde bir kesim bu süreci bozmak istiyor. Bunun anlamı budur. Sen niye saldırıyorsun o insanlara? Herhangi bir eylem yok, eylem girişimi, çabası, planlaması yok. Bu ciddi bir durumdur. Tabii ki bu tür şeyler toplumda kaygı yaratıyor, herkeste kaygı yaratıyor. Evet, devletin içinde bir kesim, sürece karşı sabotaj yapmak istiyor, diyoruz. O zaman devletin de süreci götüren hükümetin de buna müdahale etmesi gerekir. Bunu seyretmemesi gerekir.”
“Ben kongreye katılmamışım, bilmem ne olmuş”
“Ali Kemal Özcan, bir YouTube kanalında bir röportaj yapmış; orada güya bizi eleştiriyor. Yani önderliğin çözüm süreçlerine, bu şeylere engel bizmişiz gibisinden. Toplumda yanlış anlamalar olmasın diye dedim, ‘herkes bilmeli ki, Önder Apo ne aldatır ne aldanır. Herkes bu gerçeği bilecek.’ Aldanan, aldatan bir önderlik değildir. Bunu programda açık söyledim. Ali Kemal Özcan kalkmış demiş ki: ‘Ben Karasu’yu dinledim. Mealen diyor ki önderliğimizi kandırıyorlar.’ Ya bu kadar ters yorum mu olur? Bu kadar ters değerlendirme mi olur? Sen güya akademisyendin, profesördün. Araştırma, inceleme yapıyordun, güya doğru söylüyordun. Sen okuduğun her şeyi böyle mi anlıyorsun? Dinlediğini böyle mi anlıyorsun? Ben diyorum, ‘Bu önderlik aldatılamaz bir önderliktir.’ Sen kalkmış diyorsun, ‘Karasu, önderliğimizi aldatıyorlar.’ Bu senin düzeyini gösteriyor. Tabii onun üslubuna da girmek istemiyorum. Gerçekten böyle olabilir mi yani? Başka arkadaşlar için de uydurma, yalan şeyler söylüyor. Anlaşılıyor ki, bize karşı önyargılı olduğu için, ona göre ‘bu örgüt Apo’ya karşı…’ Böyle bir önyargı oluşturduğu için, bizi dinleyince tersinden anlıyor. Bu yaklaşımı bırakmalı. Tamam, değerlendirme yapıyor önderlikle ilgili. Doğru, yanlış… Fakat bir gerçeği bu kadar tersyüz etmek de kimseye yakışmaz.
“O da söylemiş bazı ‘çürük kafalılar’ın söylediği gibi… Ben kongreye katılmamışım, bilmem ne olmuş. Bu da kalkmış, ‘Karasu kongreye katılmamış, umarım sağlıklıdır.’ Zaten senin kafanın ne olduğu belli. Demek ki senin kafan da o ‘çürük kafalar’ gibi çalışıyor. ‘çürük kafalar’a göre nasıl ki Apo PKK düşmanıysa… Böyle değerlendiriyor. Sen de benzer bir yaklaşım içine giriyorsun.
“Bu konuda da şunu belirteyim. Kürtler, aydınlar, doğru anlayanlar bunlara tutum takınmalı. Herkes meydanı boş bulup bu kadar ucuz konuşmamalı. Bu kadar ucuz yaklaşımlar olur mu? Bilmem, ben kongreye katılmamışım da acaba sağlığı yerinde midir? Umarım yerindedir…”