DEM Parti İmralı Heyeti Üyesi Mithat Sancar, Yeni Yaşam gazetesinde sürece dair açıklamalarda bulundu.
Sancar’ın açıklamaları şöyle:
- Komisyon ile başlayalım. Süreçte bir durgunluktan söz edilirken örgütün 26 Ekim’de Türkiye’deki güçlerini geri çekmesi açıklamasından sonra süreç biraz hızlanmaya mı başladı? Meclis komisyonu açısından durum nedir?
Evet, 26 Ekim’den sonra sürecin hızlanacağı ve bunun için somut adımlar atılacağı yönünde beyanlar ve işaretler çoğaldı. Bu hamlenin esas amacının da, sürecin ilerlemesini sağlamak olduğu farklı şekillerde dile getirildi zaten. Komisyonun durumuna gelince; öncelikle Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde böyle bir komisyonun kurulmasının son derece önemli bir gelişme olduğunu belirtmek lazım.
- Komisyonun esas işlevi ve görevi neydi, ne olmadı?
Komisyonun esas işlevi, sürecin hukuksal ve siyasal zeminini hazırlamaktı. Bunun içinde demokratik müzakere, siyasal mutabakat ve toplumsal meşruiyet gibi hedefler de yer alıyor. Komisyon, şimdiye kadar mesaisinin büyük bölümünü dinlemelere ayırdı. Bu dinlemeler değerlidir elbette. Ancak sürecin hukuksal çerçevesi ve altyapısıyla ilgili çalışmaların önemi ve aciliyeti de ortada. Bunlar, eş zamanlı yapılabilirdi. Mesela dinlemeler devam ederken, hukuksal düzenlemeleri ele alacak bir alt komisyon kurulabilirdi. Bunların olmaması, sürecin akışını yavaşlattı. Şimdi komisyonun bu konudaki raporunu hazırlama aşamasına geldiğini sayın Numan Kurtulmuş açıkladı. En azından bundan sonra zamanı iyi değerlendirmek gerekiyor.
- Komisyonun sorunun çözümü konusunda taraf olan Abdullah Öcalan ile görüşülmesi üzerindeki basıncın nedeni nedir?
Bu konuda çok şey söylenebilir, ama kısa ve net söylemek gerekirse; bu sürecin önemini, niteliğini ve gerçekliğini görmek istemeyenler var; ayrıca görüp de aslında süreci istemeyenler var.
- Çözümsüzlükten beslenenler barış istemeyenler mi? Nedeni nedir?
Bu sürecin başarıya ulaşması hem Türkiye’de hem de Ortadoğu’da statükoyu değiştirecektir, hatta küresel dengeler de bundan bir şekilde etkilenecektir. ‘Türkiye’de Barış-Ortadoğu’da Barış-dünya barışına katkı’ gibi bir şema da çizebiliriz. Bu kadar önemli bir süreçten söz ediyoruz. Bu gerçekliği görmemenin çeşitli nedenleri olabilir. İdeolojik gerekçeleri biliyoruz zaten. Sorunun yakıcılığının yeterince farkında olmamak da bir faktör olabilir. Süreç, güçlü bir dönüştürme ve değişim yaratma potansiyeli içeriyor. Çatışmanın tamamen sona ermesi, bunun temelinde yatan Kürt sorununda çözüm yollarının açılması ve taşların döşenmesi, Türkiye’de toplumsal yaşamı, birlikte yaşamanın kodlarını ve siyasal sistemin kendisini dönüştürecektir. Bu kadar büyük bir değişimden endişe edenler de var; statükoyla birlikte statü ve avantaj kaybı yaşamaktan tedirgin olanlar da var.
- Dönüştürmek için Kürt tarafında önemli adımlar da atıldı. Gözden kaçırılan, eksik kalan ve yapılmayanlar nedir?
Süreçte şimdiye kadar çok önemli gelişmeler oldu, çok önemli adımlar atıldı. Ama bunlar daha çok silahsızlanmaya odaklanmış, çatışmayı çözme hedefine yönelmiş gelişmelerdi ve çok büyük ölçüde de tek taraflı oldu. Burada da esas inisiyatifi ve sorumluluğu Öcalan’ın aldığı ortada. Dolayısıyla bu sürecin baş aktörlerinden biri olduğu da bir gerçek. Sürecin devamında bu rolünün devam edeceği ve etmesi gerektiği de açık. Bu gerçekliğin aslında herkes farkında. Sürece destek olanlar cenahından, komisyondan bir heyetin İmralı’ya gitmesine karşı ileri sürülen argümanlar çok yüzeysel ve hafif kalıyor. Sürecin yeminli ideolojik ve politik karşıtları açısından durum tabii ki başka, çünkü onların derdi başka.
- Cumhurbaşkanı Erdoğan’la yaptığınız görüşme önemliydi ve sonra kendisinin verdiği mesajlar var. Artık daha mı netleşti söylemler?
İktidar kanadında, MHP ve AKP’de şu an komisyonun bir heyetle Ada’ya gitmesine bir karşı çıkış yok. Devlet Bahçeli bunu açık söyledi zaten. Cumhurbaşkanının açıklamalarından da bu mesaj çıkıyor. Numan Kurtulmuş da aynı yerde durduğunu belirtti.
- Özellikle 3 Kasım’da yaptığınız görüşmede Abdullah Öcalan’ın ‘güçlü bir geçiş süreci temel alınmalı’ dediği yerden baktığımızda geçiş yasaları öne çıkıyor. Geçiş süreci yasaları alanında tartışılan konu başlıkları nelerdir?
Tartışılan konuların başında şu geliyor: Bu sürecin devam etmesi için hangi hukuksal yöntem esas alınacaktır? Bu sorunun altında yatan diğer soru şu: Silah bırakan, kendini fesheden örgütün üyelerinin durumu ne olacak? Hukuksal zemin tartışmalarında öne çıkan soru bu. Burada çeşitli yöntemler söz konusu olabiliyor. Dünyada farklı çatışma çözümü örneklerinde de karşımıza değişik yöntemler çıkıyor. Şu an Öcalan’ın, örgütün ve iktidarın tercihi, “sürece özgü yasa” yönünde; yani kendini fesheden ve silah bırakan örgüt için özel bir yasa.
- Özel yasayı biraz açar mısınız?
Sadece kendini fesheden, silah bırakan örgütün mensuplarının toplumsal ve siyasal hayata dönüşlerini düzenleyecek bir yasadır burada kastedilen. Genel af tartışmaları da var, biliyorsunuz.
- Af değil, örgüte özel yasa neden önemli?
Bu sürecin işleyişi bakımından doğru olan, kendini fesheden ve silah bırakan örgütü konu alan düzenlemelerin yapılmasıdır. Af yaklaşımı, farklı sıkıntılar ve komplikasyonlar doğurur. Tabii ki bu yasada çeşitli konular farklı farklı şekillerde ele alınacak.
- Anlaşılabilir olması açısından soruyorum; silah bırakan örgütü kapsayacak yasa dediniz. Nasıl ayrıntılar var?
Şu an iktidar tarafının hazırlığının ayrıntıları bilgimiz dahilinde değil. Bu konuda, örgütü feshetme ve silah bırakma iradesini ortaya koyan aktör olarak sayın Öcalan’ın görüşünün alınması gerekiyor. Komisyondan bir heyetin İmralı’ya gitmesi bu açıdan da önemli. Şimdi orada temel prensipler ve ana çerçeve konusunda bir yol alındıktan sonra elbette diğer hususlar siyasal zeminde tartışılacak ve TBMM’de ele alınacaktır.
- Kendini feshedip silah bırakan örgüt üyelerinin gelip demokratik siyaset zemininde olması yolunun açılması en önemli öncelik. Açılacak bu yol neleri sağlayacak?
Şiddet-Siyaset diyalektiği diye bir şey var. Örgüt 50 yıllık bir geçmişe, silahlı mücadele de 40 yılı aşan bir sürece dayanıyor. Sadece Türkiye’de değil, Ortadoğu’da ve pek çok yerde farklı alanlarda örgütlenmiş çok büyük, çok yaygın bir örgütten söz ediyoruz. Belli hedefleri, belli amaçları olan bir örgütten söz ediyoruz. Bu amaçlara silahlı mücadeleyle ulaşmak için kurulmuş ve uzun süre de bu şekilde devam etmiş bir örgüt. Silah bırakmak aynı zamanda siyasi hedeflerini ve amaçlarını bırakmak anlamına gelmez. Tam tersine siyasi hedeflerini, amaçlarını başka yöntemle, silahsız olarak gerçekleştirmeye hazır olduğunu beyan etmek demektir. Bu da bir yöntem değişikliği. Şiddetten demokratik siyasete, silahtan siyasete diyalektiğini esas almak gerekiyor. Silah bırakanların, kendini fesheden örgütün mensuplarının demokratik siyasette yer alması bu çerçevede değerlendirilmeli. Onların demokratik siyasete katılımın, toplumsal hayata entegre olmanın hukuksal temelini oluşturmak son derece önemlidir. Bu esası gözetmek gerekiyor.

